Toplantının sonuna yetişmeme mukabil mutlu hissetmiyordum, tüm konuşulanları kaçırmış olmanın hüznüyle akşam yemeğini ve sonraki gezme faslını sessiz geçirdim, konuşamadım içime kapandım. Esasen yakıştıramadım bunu güzel insanlara, bekleyebilirlerdi ama yapmadılar. Sağ olsun kimi arkadaşlarım sordular neyin var, yorgun musun neden böyle sessizsin diye ama diyemedim hiç birine bana bunu nasıl yaptınız diye, işte naif bir kişiliğe sahip olmanın, içine atmanın hüznünü yaşıyordum...
Sessizliğe ve hüzne ruhumu teslim etmiş bir vaziyetle Kadıköy sokaklarını arşınladım, miskin kediler yattıkları yerden boş ver dercesine baktılar, kulakları belediyece delinmiş köpeklerse köşede kalmış çöpleri karıştırmaya devam ettiler, yürüyen bir hayal (kırıklığını)eti fark etmediler.
Sevdiğim bir yazardı, bunu en çok Muzaffer Abi biliyordu... Toplantıyı iptal edebilirdi ya da bir özet geçebilirdi... Ah bu nasıl bir his böyle sanırım hep eksik hissedeceğim. Ne olurdu sanki yetişseydim, o zaman Bengü'nün toplantı esnasındaki dedikoduları bile rahatsız etmezdi.
Keşke yetişebilseydim. Ne güzel ortalığı karıştırırdım. Bir Özlem Hanım'ın düşüncelerine ortak olurdum birde diğerlerinin. Özlem Hanım ve Ebru Abla haklı derdim ama akşam yemek yerken her şeyi diğerlerine itiraf ederdim, böylelikle hepsinin gönlünü etmiş olurdum.
Akşam eve gidince birde günü doyasıya mutlu geçirdiklerine inanmıyormuşum gibi fotoğrafları paylaşmazlar mı, bu fazlaydı evet evet bu gerçekten fazlaydı hele o Selman.. nasıl gıcık oldum, nasıl zoruma gitti. Olsun Allah da onu Fenerbahçe ile imtihan ediyordu ya o da ona yetsin..
Yeniler gelmişmiş hiç eskilerin yerini tutar mı, vefa diye bir kelime vardı öylesine heybetli öylesine başı dik şimdilerde mazlum, mağrur...
Son olsun bu geç kalışlarım, kaçırışlarım,
artık yazmak istemiyorum, dostların güzel seslerini dinleyerek huzur bulmak istiyorum...