Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
28 günde okudu
Kötü şeylerin hep başkalarının başına geleceğini düşünürken günün birinde piyango bize vurunca doğal bir savunmadır içimizdeki: "Ben değildim suçlu olan; oydu." Biz doğrusunu yapmamıza rağmen karşımızdaki ya inadına ya da beceriksizlikten herşeyi berbat etmiş, işi bozmuştur. Daha küçücükken, aklımız yavaş yavaş ererken birşeylere bu sefer nesnelerdedir kabahat, biz dokunmadığımız halde oyuncak bebek balkondan aşağı düşüverir, ya da süt dökülüverir yerlere. Doğal bir savunmadır bu. Somut nesneleri veya varolan insanları durumdan sorumlu saymak. Ama ya suçu attıklarımız aslında hiç varolmayan insanlarsa... İşte o zaman aynaya baktığımızı bilsek bile karanlığın içindekileri görür, farklı şeylerin zihnimizi sardığını anlayamayız. Yazmak da aynıdır aslında; yazarken varolmayan insanlar düşleriz, onlara karakter, görünüş ve gerçeklik veririz. Deliliğe bir öykünme değil midir yazarlık bir bakıma? Ya da en iyi yazarların aslında psikolojik bozukluklarıyla varoldukları bir gerçek değil midir? Yazmak aklı başında adamların yapacağı şey midir kısacası? Karanlığın Aynası, Dr.Orhan'ın yazdığı bir roman olarak başlıyor. Birinci tekil şahıs üzerinden anlatılıyor herşey çünkü. Öyle değil mi, Orhan'ın anılarını veya başından geçenleri onun ağzından dinlemiyor muyuz? Bu durumda kitabın yazarı o değil midir? Orhan gerçek sandığı yaşamında başından geçen bir aşk hikayesini anlatmaktadır. Sonunda yazdığı romanın aslında kendi kurguladığı ve bizzat içinde yaşadığı bir dünyanın anlatımı olduğunu anlarız. 2002 yılında gösterime giren ve Ron Howard'ın yönettiği Akıl Oyunları filminde John Nash şizofren olduğunu anladığında bu hastalığın etkilerini baskılayan ilaçları kullanmak yerine gerçek ile gerçekdışını birbirinden kendi başına ayıracak yöntemler geliştirerek, bir anlamda şizofreni ile yaşamayı öğreniyordu. Çevresinde hayal ürünü insanlar dolaşıyor ancak Nash onlarla asla iletişime geçmeyerek gerçeklik düzleminden sapmıyor. Yani aynadaki karanlığa bakıyor ancak o aynanın içine girmiyordu. Mutlaka gerçek bir referans noktasından hareket ediyordu. Orhan'ın sorunu ise elinde referans alabileceği en ufak bir gerçekliğin olmaması. Hiçbirşeyden, hatta kendi benliğinden ve bedeninden bile emin değil. Bir gerçeklik noktası yakalayabilmek adına içinde bulunduğunu düşündüğü mekanların maketlerini yapmaya koyuluyor. ECE'yi bulunca gerçekliği de elde edeceğini seziyor. Çünkü onu kaybettiğinden beri birşeyler ters gitmektedir.
Karanlığın Aynasında
Karanlığın AynasındaMurat Gülsoy · Can Yayınları · 201086 okunma
·
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.