Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İNCELEMEEEEEE! “Alimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır.” “Bilginler peygamberin mirasçılarıdırlar.” “İlim Çin’de bile olsa gidip alınız.” Atatürk’ümüzün unutturulmuş projelerinden birisidir “Dinde öze dönüş” projesi. İşgal edilmiş, yıkılmak üzere, kula kulluk eden bir ümmet imparatorluğundan tam bağımsız, çağdaş bir ulusal devlete giden yolda taşları yerinden oynatacak bir devrim hareketidir bu. Ancak her zamanki gibi hem kendi arkadaşlarınca dahi anlaşılamaması hem de cahil yobaz güruhun aleyhteki propagandalarına rağmen ayakta kalmayı başarmış ancak Atatürk’ümüzün ölümünden sonra yarım kalmış bir projedir. İslam medeniyeti adına ne büyük kayıptır. Türkiye’nin geleceği adına ne büyük acıdır. Cahil ve hain yobaz güruh biliyordu ki dinde öze dönüş gerçekleşseydi halk görecekti ki aslında kendilerini kandırıyorlar, halk görecekti ki aslında bunların İslamla alakası yok, halk görecekti ki bunlar işleri yürüsün düzenleri bozulmasın isteyen şeytanlardan başka bir şey değiller. Emperyalist hegemon devletler biliyordu ki dinde öze dönüş gerçekleşseydi Müslüman bilimle barışacaktı, Müslüman bilim insanları vücut bulacaktı, İslamın bir bilim dini olduğu görülecekti, aklın İslamla aynı yolda ilerlediği ortaya çıkacaktı. İşte bu nedenle Atatürk, İslam dininin özünü saflığını açığa çıkartmaya çalışmış, bunu da halkına anlatmaya çalışmıştır. Yıllarca İslam diye bize yutturulan hurafelerin aslında İslamla uzaktan yakından alakası olmadığını göstermek geleneksel dine devrimci bir müdahaledir, doğrudur. Ancak bu müdahale hiçbir zaman din düşmanlığı, din yıkıcılığı biçimini almamıştır. Dinde öze dönüş projesi, her şeyden önce milletinin dinini anlamasını amaçlayan bir projedir. Ama gelin görün ki az yukarıdaki bahsettiğimiz Türk İslam düşmanları Atatürk’ümüze dinsiz diye iftira atmışlar, genç nesillerimizi hain dedeleri ve cahil hocaları zehirlemişlerdir. Hatta Atatürk’ü “yüceltmek” adına kendine Atatürkçü diyen omurgasızlar kendi ideolojilerini de kanıtlayabilmek adına onu dinsiz diye tanımlamışlardır. Bakınız Atatürk her konuyla ilgilendiği şekliyle din konusuyla da bilimsel gözle ilgilenmiştir. O, hiçbir zaman dini akıl dışı olarak dışlamamış ve din üzerine kafa yormuştur. Bu onun diğer devrimcilerden en büyük farkıdır. 7 yaşında Kur’anı Kerim’i hatmeden ve 8 yaşında ezbere okuyabilen, özel hayatında her fırsatta Kur’an okuyup-okutan, Hz.Muhammed’e derin bir hayranlık duyan bir devlet lideri… “Hz.Muhammed’in kıymetinden habersiz cahil serserilerbizim tarih çalışmalarımıza katılamazlar.” Bu sözler Atatürk’e aittir. O, Müslüman Türk’e karşı oluşturulan Hıristiyan Haçlı ittifakını durdurmuş, Müslüman Türk’ü yani İslam dünyasını kurtarmıştır. Evet, Kurtuluş Savaşı sonrasında devrimleri tek tek emperyalizmin ve yobaz cahil İslamın sahtecilerinin sağ gözüne sokarken dinsel söylemlerden vazgeçmiştir. Akıl ve bilimi esas alan laik bir ulus devlet kurma sürecinde dini söylemlerden uzak durmak hatta dini eleştiriler yapmak gerekiyordu. Yahu hiç düşünüp akıl almaz mısınız, Atatürk eğer ki Cumhuriyet’in ilanından sonra da dini söylemlerine devam etseydi bu onu dinden meşruiyet alan Osmanlı padişahları durumuna koyardı ki bu da hiç kuşkusuz büyük bir tutarsızlık olurdu. Evet, İslam akıl ve bilim dinidir ve Atatürk de herkesten çok bunu farkındadır. Ancak içinde bulunulan toplum yapısına bir bakınız. Akıl ve bilimin terkedildiği, büyük şehirlerde yaşayanların ancak %7, küçük yerler köyler ve kasabalardakilerin %2 oranında okuma yazma bildiği bir toplum… Kusura bakmayın ama Atatürk gibi radikal bir devrimcinin akıl ve bilimin önünü açarak milletini çağdaş uygarlık düzeyine eriştirebilmesi için bu eleştiri yapılmak zorundaydı. Ancak Atatürk tabi ki akıl ve bilimin önünü kapatan şeyin “din” olmadığının farkındadır. Akıl ve bilimin önünü kapatan şey dinin çarpıtılmış yorumlarıdır. Ne büyük adammış ki kendisine dinsiz denmesini dahi göze alarak din eleştirileri yapmış kendisini toplumuna feda etmiştir. Bunu nerden mi anlıyoruz? 1930’da yazılan “Vatandaş için Medeni Bilgiler” kitabında geleneksel islamı ağır şekilde eleştiren Atatürk, gene aynı yıllarda geceleri herkesten gizli sarayda manevi kızı Nebile’ye ezan, özel hafızı Hafız Yaşar Okur’a Kur’an okutup dinlemiştir. Yeri gelmişken şu “Gökten indiği sanılan kitaplar” sözünü de açıklayalım istiyorum. Zira Deccal’in ordusunun neferleri Atatürk’ümüzü en çok bu noktadan karalayamaya çalışıyorlar. Bir metin içerisindeki bir cümleyi cımbızla çekip alırsanız ne mi olur? Hemen bakalım. TEVBE-5: Allah’ın savaşı haram kıldığı aylar çıkınca, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, Allah’a ortak koşan MÜŞRİKLERİ NEREDE BULURSANIZ ÖLDÜRÜN. Sadece büyük harflerle yazan kısmı alıp Kur’an insan öldürmeyi emrediyor diye reklam yaparsam bu gerçek manada Kur’an’da yazılan mesaj mı olur? Elbette hayır. O halde Atatürk ne demiş bakalım; “Aziz milletvekilleri, Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. (Buraya kadar CHP ilkelerinden bahsediyor. Ve bu ilkelerin zamana göre değişebilirliğini vurgulamak için de ) Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz.” Demiştir. Bir kere dogma ne demektir? Dogma, değişmez demektir. Kur’an ifadeleri değişir mi? Değişmez, eee o zaman ne havlıyor bu hain güruh! Yani Atatürk burada CHP prensiplerinin hayattan alındığını ve dinamik olduğunu böylece zamana göre değişebileceğini vurgulamıştır. Bu söylem tarzına teşbih(benzetme) denir. Atatürk konuşmalarında hep bu yöntemden faydalanmıştır. Sarsıcı benzetmeler yapmış böylece altını çizmek istediği noktaları vurgulamıştır. Antik çağdan sonra ilk Rönesans’ı 8.yüzyılda yaşayan İslam dünyası… Avrupa henüz eski Mısır, Sümer ve Hint uygarlıklarıyla şekillenen antik Yunan’ın bilgi birikiminden habersizken Ortadoğu’da Müslümanlar Aristo’yu, Hipokrat’ı, Pisagor’u, Anaksimandros’u tanımıştır. Böylece Doğu İslam dünyası, Batı Hıristiyan dünyasından yaklaşık 700 yıl önce Hipokrat’ın eserlerindeki tıp bilgileriyle ve Batlamyus’un astronomi Arsitotales’in ve Platon’un dünya hakkındaki teorileriyle tanışmıştır. Son sözlerimi arz ederken… 13.yüzyıla gelindiğinde artık İslamda içtihat kapısı kapanmıştır. 13.yüzyılda kapanıp 16.yüzyılda mühürlenen o kapıyı 20.yüzyıl başlarında Mustafa Kemal Atatürk kırıp açmayı denemiştir. Atatürk’ümüzün 10 Kasım 1938’deki son sözleriyle bitirelim yazımızı… “Ve Aleykümselam…”
·
46 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.