Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

452 syf.
10/10 puan verdi
·
5 günde okudu
“Mizah anlayışı, insanın ilahi tek özelliğidir.” -Arthur Schopenhauer “Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan. ” -George Bernard Shaw İnsanın çok yönlü bir hayvan olduğunu dile getirerek başlayayım. Bu çok yönlülük neredeyse içinde barındığı her unsurla daha fazla dallanabiliyor. Örneğin bir ailenin üç çocuğunun hepsi birbirinden bambaşka karakterlere sahip olabiliyor. Ki bu başkalık Güneş, Ay ve Dünya üçlüsü gibi bir farklılık barındırabiliyor. Sonrasında mahallede bulunan diğer çocuklardan da bambaşka oluyorlar. Bu dairesel dalgalar giderek büyüyor ve aynı zamanda başkalaşıyor. Sonunda tüm dünyayı ve insanlığı kapsayacak şekilde halkalar yayılıyor. Başlangıçta suda oluşan ilk temas anı ve etkisi hariç her şey bambaşka oluyor. Peki bu ilk oluşum noktasındaki benzerlik nedir? Muhtemelen farklı boyutta ve etkide oluşan halkalar olduğumuz için cevaplarımız da pek âlâ farklılık gösterecektir. Kelimede değilse bile tanımlama kısmında gösterir. Benim benzerlik kısmına dair bulabildiğim iki cevap var. İkisi de geçen zamanda başkalarından öğrendiklerim ve kendi keşfettiklerimle aklımda sağlam bir yer etti. Beni az ya da çok tanıyanlar vereceğim cevapların bendeki yansımalarını anlayabilecektir. Tanımayanlar için ise tanıdıklarına ve kendilerine bakmalarının iyi olacağını düşünüyorum. Benzerliklerden ilki, acıdır. Her yerde ve her canlıda barınan yegâne güzelliktir. Güzellik diyorum, çünkü hem bizlerin hem de her yaşamı barındıran her şeyin oluşmasını sağlayan o oldu. Daima oluşturan, şekil veren veya yok eden oldu. Ve hiçbir ayrım gözetmeksizin her şeye aynı şekilde yaklaştı. Önce oluşturdu. Sonra şekil verdi. En sonda da oluşturduğu şekli yok etti. Bunu taşın suya değdiği andan, bana ulaştığı ana kadar gözlemleyebildim veya kafamda oraya düzgün bir şekilde gidebildim. Benden sonrası için de gidebiliyorum. Böyle bir gerçekliğim varken, acının yüceliği ve varlığı karşısında dizlerimin üzerine çökmem ve hizmetimi ona sunmam garipsenecek bir hareket mi? Buna kararı siz verin. İkinci cevap ve çoğu için birinciye kıyasla daha güzel görünen ise mizahtır. İşin ilginç yanı, bu ikinci güzellik acının karşısına geçer. Tıpkı prensesi hem içerideki hem de dışarıdaki düşmanlara karşı koruyan bir şövalye gibi acının karşısına geçer. Hayatı korur. Hayatı korunmaya değer bir güzellik olduğunu düşündürür ve kendisini feda etmeye hazır oluşuyla da bunu hissettirir. Acı ile mizah, Güneş ve Ay gibi hareket eder. Biri Dünya'yı aydınlatma ve yaşatma ile meşgulken, diğeri onun gücünün aşırılığını önleyerek kendi ışığı ve tesiriyle dengeyi sağlar. Dünya'nın sürekli ve sadece Güneş tarafından kuşanma ihtimalinde ne olurdu diye düşündünüz mü hiç? İşte, mizah, acının varlığına karşı böyle bir yol izler. Dengeleyici ve yenileyici gücüyle yaşamın varlığını korur. Artık birbirinden ayrı ama birbirine bağlı iki güç olurlar. Zıt varoluşa sahip diğer her iki olgu gibi birbirlerini bastırmaya çalışırlar, ama kendi aralarında bir denge oluşturmuşlardır. Dışarıdan bir müdahale olmadıkça bu denge duraksız devam eder. Tıpkı ölümün yanıbaşında doğumun olması gibi. Acı, canlıyı oluşturur. Başlangıç, yani bebeklik döneminde her canlı zayıftır. Mizah duygusuyla gelen eğlenceler onu acıdan korur. Gülerek ve eğlenerek zorlukların üstesinden gelir. Acı, gelişme döneminde canlıya şekil verendir. Başlangıçta mizah yoluyla öğrenilen gerçeklikler sayesinde, canlı kendi gücünün farkına varır ve tıpkı Çömlek ustasının ellerinin altındaki toprak gibi doğasından ve özünden ödün vermeden şekil alır. Bu bebeklikten daha zayıf hissettiren dönemde mizahın öğrettikleri ve acıya karşı kazanılmış zaferin getirdiği mizah anlayışıyla atlatır. Acı, ölüm ile canlıyı yok eder. Mizah ise burada yenilmiştir. Fakat acının galibiyet ile elde edeceği hazineyi onun ulaşamayacağı bir yere koymuştur. Mizahla -gülerek ve anlayarak- dokunduğu her şeyin özüne bırakmıştır. Acı bunun karşısında atağa geçmeye kalktıysa bile başarılı olamamıştır. Çünkü kendi özüne de mizah yansımıştır. Mizah sayesinde canlı, acının içine girmiştir. Artık her şeyle bütünleşmiştir. Mizah yeni bir savaşın başlamasından önce başlığını çıkarır ve acıya bakarak kahkaha atar. Sonra tüm bu süreç tekrar ve tekrar başlar. "LIZA: Başıma ne dertler, ne belalar açılacağını hiç düşünmediniz. HIGGINS: Dertten beladan korksa şu dünyayı yaratır mıydı Yaradan? Hayat yaratmak, dert üretmek demektir. Beladan kurtulmanın tek yolu öldürmektir. Dikkat edersen, korkaklar başlarına bela olabilecek kişilerin öldürülmesini isterler hep." İşte, George Bernard Shaw da bu savaşın tam ortasında oturmuş ve onları izleyen birisi. İki tarafın da kazançları ile kayıplarını görüyor. Buna göre hesaplamalar yapıyor. İki tarafında da güçleri ile zayıflıklarını görüyor. Buna göre tahminlerde bulunuyor. İki tarafından benzerlikleri ile farklılıkların görüyor. Buna göre hayatı ve insanı anlıyor. En sonda da hepsini bir araya topluyor ve bizlerin önüne oyun diye sunuyor. Kaleminin ve yazdıklarının güzelliğini bu şekilde açıklıyorum. Belki de zihnime muz kabuğu düşmüştür ve düşüncelerim ona basıp tepetaklak olmuşlardır. Ya da ormanın ortasında sessizlik içinde otururken, bir anda tüm nefesimle bağırmaya başlamışımdır ve nefesimi toplamaya çalışmadan kendi kendime gülüyorumdur. Yoksa bir bebeği gıdaklamaya mı çalışıyorum? Kim bilir. Mizahın nereden ve nasıl geldiğinin açıklamasını hangimiz yapabiliriz ki? Bu yüzden, bizlerin ilahi tek özelliği der, Arthur amcacım. Haklılık payı yok diyebilir miyiz? Neyse, şimdi onların kulaklarını çok çınlatmayalım. Belki bir yerlerde oturmuş birbirlerine karşı taşlama sanatı yapıyorlardır. Hayalimdeki okey masası sonunda oluştu. Şöyle: 1-) Arthur amcacım 2-) Ludwing Van Beethoven 3-) Søren abim 4-) George Bernard Shaw Buradaki dönecek sohbeti hayal etmesi o kadar güzel ki anlatamam! Sırf birbirlerine bakışları ile bile kahkahalara boğuluyorum. Neyse, incelemeden çok uzaklaşmayayım. Mizah ile edebiyat birleştiği zaman ortaya çıkan can alıcı güzelliklerin içinde okuduğum en güzeli, bu kitaptı. "Düşündürürken güldüren, güldürürken düşündüren!" başlığını çok rahat atabileceğiniz bir kitap. Elimdeki muzlu sütü size doğru doğrultuyor ve şiddetle öneriyorum. George Bernard Shaw'ın ince ve keskin zekâsı ile gökyüzünde yüzebilirsiniz ya da suda koşabilirsiniz ya da karada uçabilirsiniz. İşin komik yanı da burada zaten. Böyle akla hayale gelmeyecek bir şeyi yaptığımız veya yaptığımızı düşündüğümüz için sürekli istemli ve/veya istemsiz gülüyoruz. Aynı zamanda da olağanüstü bir şeyi tecrübe edip öğreniyoruz. Benden bu kadar. Hazır karın kaslarım çıkmışken gidip ayna karşısında özçekim yapayım. Afilli bir bedene kavuşmak için siz de okuyun ve okutturun. Bekle beni Instagram! "ELLIE: Aman, siz de çok eski kafalısınız Kaptan. Bir zamane kızına sorun bakalım: İşini kanuna uydurarak para kazanmak namusluluk, kanunsuz yoldan para kazanmak namussuzluk mudur her zaman? Mangan babamla arkadaşlarının paralarını çaldı. Polis engel olmasa ben de bu paraları ondan çalardım. Polis engel olacağına göre benim için tek çıkar yol onunla evlenmek. KAPTAN: Seninle tartışamam. Çok yaşlıyım. Bu kafa değişmez artık. Bende iş bitmiş. Yalnız şunu söyleyeyim, ister eski kafalı ol, ister yeni kafalı, kendini satarsan ruhuna öyle zorlu bir darbe indirirsin ki, yeryüzünün bütün kitapları, resimleri, konserleri, manzaraları derdine derman olamaz." George Bernard Shaw, adamdır! Dip Not: Müzik de ekleyeyim bari. Onsuz hiçbir şeyin tadı tuzu olmuyor. :) youtu.be/ynEOo28lsbc
Dört Oyun
Dört OyunBernard Shaw · İş Bankası Kültür Yayınları · 2019521 okunma
··
159 görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.