Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

PİRUZ VE GENCO USTA..
‘’Ooooff off.. yine mi Allahım yine mi yaa !!! Bakiim yok hiç mesafe kalmamış janta kadar inmiş!! Gitmez bu benzinliğe kadar!! Sabah sabah hiiç uğraşma yürü baba!! Bekle beni sabah ayazı.. bekle beni öksüren, tıksıran merdivene kadar hınca hınç dolan belediye otobüsü !! ‘’ 06 LM 07.. LMem, yani Ankara Antalya arası Leyla ile Mecnun um, ilk gözağrım, aldığımdan beri her gün bana yaşattığı sürprizlerle daha trafiğe bile tam çıkamazken tamircilerin yolunu öğreten düldülüm, o sabah da bana ilk dakka gol yemiş kaleci şoku yaşatmıştı.. sağ ön teker olduğu gibi inmiş, diğer sağlam olanlar da eli kulağında ha indim ha inecem diye muallakta beklemedelerdi.. arabayı daha ilk aldığım hafta yani öğrenme sürecinde hoca eve gelince fark etmişti ilk.. ‘’Gel gel.. büyük süprüz var’’ dediğinde hiiç anlamamıştım beni gülerek aşağı neden çağırdığını.. bi gecede hepsi birden havası inen üç lastik, yönetici ile kamera kayıtlarına bakmamıza sebep olmuştu.. Nemelazım muzurun biri ya da gizli bir hayranım!! bana hayırlı olsun demiş olabilirdi.. lakin izlenen kaç günlük kayıtlar göstermişti ki düldülüme kedi bile yanaşmamıştı.. ara ara buldumcuk olan ben iç aksamı kurcalamak için daha süremediğim arabanın içine binip iniyordum.. silecek nasıl çalışıyor, ahan da sun roof açık kaldı açtım kapanmıyor.. nerdeydi bunun düğmesi, şu koltuk da öne doğru gitmiyor beee, şu AC tuşu ne işe yarıyor acebaa?? Falan filan.. Yine böyle sürprizli bir günde yollarımız kesişmişti onunla.. Direksiyon dersimizin bitiminde hoca evine gidince zaten zor bela açılıp kapanan sağ arka cam ileri geri derken komple açılmış ve bir daha kapanmamıştı.. ısrarla arayıp yardım istediğim hocacığım evine misafir gelecek diye beni iplemeyince son çare internetten en yakın tamirci numaralarına bakan ben bu vasıtayla onun telefonuna ulaşmıştım.. Hafta sonu ve akşamın dar vakti tabii ki gelememişti ama ertesi gün ilk iş çocuğu okula bıraktıktan sonra acemi bir şoför olmama binaen evime kadar gelip arabayı işyerine götürmeyi kabul etmişti. Düldülümün büyük süprüzü, her saat başı balkondan bakarak sabahı sabah eden ve ‘abla ne yaptın ya kapandı mı cam’ diye bi kere bile arayıp sormayan hocayı defterden de sildirtmişti tabii ki.. gideli 5 dakka olmadan başıma gelen bu olayda geri dönüp bakma zahmetine girmeyen misafirperver!! hocacığıma artık samimi gözle bakamayacaktım doğrusu.. on altı ders alıp hala beni trafiğe çıkartmamasının jetonu da bu sayede paraşütle inmiş olmuştu açıkçası.. Gençay usta.. Gençay yazılır Genco diye okunur.. Genç ay.. İsminden sebep bir gençlik çağrıştırsa da aslı hiç öyle değildi.. Yılların yorgunluğu üzerine çökmüş, pos bıyıklı, babacan, elleri tamirhanesinin yani ekmek teknesinin bütün yükünü taşımasından sebep nasırlarla dolu yürekli bir adamdı.. Tabii ki bu kanıya iki dakkada varmamıştım, düldülümle geçen süprüz dolu günlerde başım her sıkıştığında koşan bu yürekli adam zaman içinde bana kızıymışım gibi de davranmıştı.. bu yüzden ben de o sanayi ortamına gönül rahatlığıyla gidebiliyor, o haylaz ama bi yandan da sevimli oğlunun bi koşu kapıp geldiği sade kahvemi içerken bi yandan da düldülümün o günkü sürprizi neyse onun yapılmasını bekleyebiliyordum.. Piruz yani nam-ı diğer Piro, Genco ustanın manevi oğluydu aslında.. 10 yaşlarında olmasına rağmen ufak tefek olan bu haylaz ama sevimli ve bir o kadar da şakacı, konuşkan çocuk ben oraya geldiğimde daha bir sevinir, benim onu çok sevdiğimi bildiğinden midir yoksa her gelişimde düldülümün sürprizleri gibi çantamdan çıkacak olan bin bir türlü ufak tefek değişik sürprizlerden midir etrafımda fır fır dönerdi.. onunla her ilgilenişimde tıpkı kelebekler gibi yüzünde güller açar, sevgiye hasret başını okşarken yanakları kızarır, aldığı hediyesinin akabinde zıp zıp zıplayarak sevgiyle sarılır, gözlerini yumarak omzuma gömüldüğünde orda ölmek istercesine resmen erirdi.. Onun bu hali hem Genco ustayı hem de beni bitirirdi.. İstisnasız her seferinde iki damla yaş bırakırdım onun görmez tarafından.. Bilirdim ki Genco usta da önündeki arabaya gömülür, elinin tersiyle silerdi gözlerini.. Artık Piro mu daha çok sevgiye muhtaçtı yoksa biz mi bilinmez… Yollarımız kesiştiğinde, yıllarca çocuğu olmayan Genco ustanın hanımı da vefat edeli sanırım üç yada dört yıl olmuştu.. O dönemlerde hayatla çok da bir ilişiği kalmayan, hayat kaynağı ve dünyadaki tek dayanağı yani yüreğinin parçası hanımının mezarı başında saatler geçiren ve yani onun yanına gitmek için gün sayarak tamirhaneye ayakları geri geri giderek gelen usta bir sabah işe geldiğinde kapının önünde büzüşmekten topaç gibi olmuş Piruz’u belki de tam donmak üzere bulmuştu.. 7 yaşlarındaki bu kara kuru çocuk günlerce konuşmamış, gözleri donuk donuk bakarak, kaşık kaşık zorla içtiği bi kase sıcak çorba ve bi bardak sudan başka yaşamsal hiçbir faaliyet göstermeden bir kukla gibi bi köşede usta nereye koyduysa orda kalakalmıştı. Genco ustanın ondan duyduğu tek ses ‘’ ahh ‘’ dı.. sıcak banyo yaptırmaya çalıştığında suyun yara dolu kafasına temasında bir ahh.. yumuşak lifi sırtına dokundurduğunda bir ahh.. kolunu kaldırırken bir ahh.. ayağına çorabı giydirirken bir ahh.. nerdeyse çürüyen o yaralara kremler sürerken ahh.. Aaahhh ahh.. Günler günleri, aylar yılları kovaladıkça hayata dönen Piruz, hem Genco ustaya can yoldaşı olmuş, hem de tüm sanayinin maskotu olup çıkmıştı.. Kutlu, hayırlı, uğurlu demek olan bu adı da ona Genco babası vermişti.. her ikisine de yeniden doğmak gibi gelen bu yeni hayatta bense seyircilerden sadece biriydim.. Hikayeyi ilk dinlediğimde günlerce kendime gelememiş o gözleri ışıl ışıl kara kuru oğlancığa sevgim bi ayrı artmıştı.. O hayata bir sıfır yenik başlayanlardandı... Ağzında gümüş kaşıkla doğanlar nerden bileceklerdi.. Bir keresinde yine düldülümün bana yaptığı sürprizle sanayinin yolunu tutmuştum. Piruz’a o günki sürprizim o çok sevdiği bir çift spor ayakkabıydı.. sanayinin sokaklarında büyük keyifle top koştursun diye.. benim arabayı gören diğer çıraklar arabanın peşinden koşarak gelir, Piruz’a gelen yeni sürprizi onun kadar merak ederek kıyıdan köşeden görmeye çalışırlardı.. zaten Piruz’u da tutana aşk olsun sevinçten uçarak giderdi arkadaşlarına göstermek için.. ‘’ Len Piro hadi gene iyisin..’’ ‘’ Bi gün de ben giyiyim mi len?? ‘’ ‘’ Pirotto kaleci sensin oolum bugün.. koşturtmam seni çakal...’’ Daha daha neleeer neler.. Genco ustayla gülerek bakardık arkalarından.. bazı günler gazoz bazı günler çikolataları benden olurdu maç sonraları.. Hepsine tek nasihatim okullarını da aksatmamalarıydı.. Sadece karınlarını doyurmak, giydirmek vs yetmiyordu.. Kaçıp kaçıp okulu kırmaktan tut arkadaşlarının gazıyla iyilik yapar gibi kötü şeylere bulaşmaya engel olmaya, iyiyle kötüyü ayırd edebilmeye yardım etmeye ve hayatın bozuk para harcar gibi harcanmasına izin vermemeye, doğru sözlülükten mertliğe, cesurluğa, kararlı, umutlu olmaktan saygılı olmaya daha ne kadar insani erdem varsa onları öğretmeye, insan olmanın çook aşamaları vardı… Velhasıl ilk aşamayı geçen Genco ustanın ömrü vefa ettikçe daha çook işi vardı Piroyla.. Daha çoook..
··
41 görüntüleme
Erhan okurunun profil resmi
Ekimde ölü toprağı vardı hepimizin üstünde, Bir tek Kadim beyle siz canla başla yazdınız, böyle güzel masalları. Çok güzel gerçekten, göndermeler de öyle - aslında Metin abinin istediği de böyle şeylerdi diye düşünüyorum ama kendisi de yok uzun zamandır. Ben de başlayayım yazmaya , belki uğrar. Elinize sağlık tekrar:)
Hatice okurunun profil resmi
Teşekkürler Erhan bey :) evet ekim biraz böyle oldu .. Uzun zaman oldu sizden birşeyler okumayalı hakkaten. . Bekliyoruz merakla :)
1 sonraki yanıtı göster
Sükûnet okurunun profil resmi
Elinize sağlık Şîmal Hanım... kaleminiz daim olsun. Ancak okuma fırsatı buldum :) Nice güzel yazılara dilerim...
Hatice okurunun profil resmi
Teşekkürler Kadim bey. İnşallah hep beraber diyorum :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.