Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

168 syf.
·
Puan vermedi
Kendini bilen Rabb'ini bilir. Nefsini bilen Rabb'ini bilir, hayır hayır, Nefesini bilen Rabb'ini bilir. Öz'ü bilen töz'e ulaşma gayreti içinde olan Öz'e varır. Gece vakti ayak ucunda akıl yürütmeler yapalım biraz; Özlemek nedir? Sözcüğün kökeni öz. Peki insan kimi özler? İnsan evvelden bildiğini özler, salt yakınlık duyduğunu özler. Özlemek, bütünlemek; eksikliği tamamlamak manasına da geliyor. Sana yakın olanı, senin yakın olduğun O zat'ı bilmek, özümlemek, özlemek, özütlenmek... İşte bir biçimde özlemek. Bir biçimde diyorum zira herkes çok başka yollarda arıyor özünü. Bu dünya sahnesinde malayani işlerle saniyelerimizi dakikalara, dakikaları saatlere ve onları güne; ömre yayıp zayi ediyoruz. Fikretmediğimiz, "fam" etmediğimiz bazı mühim müşkiller var; başta bir öz var. Evrende bulunan bileşikler, karışımlar, moleküller ve atomlar, hüveler, kuarklar ve daha nicesi bir bir yalnız Bir'i tesbih ederek varlığının ispatı oluyor. Cem'i zıddeyn muhaldir, buna lafz-ı latife göre öyleyse denebilir ki bir şey ya yaratılmış yahut kendi kendine türemiştir. İkisi bir arada bulunamaz. Peki ya "karanlık" öyleyse aydınlığın zıddı değil midir? Küçük bir izah olması bakımından p ise q önermesine varacak, p, q ise q da p'dir önermesine yol alacağım. Aristo mantığına başvuracağım. Değillemeyi seçeceğim burada bilhassa. Karanlık, aydınlığın zıddı değil; ışığın yokluğudur. Vurgulamak istediğim nokta " aydınlık kaynağının" yokluğu değil, aydınlığın yokluğu olması. Karanlık, ışığın yokluğuysa; cem'i ziddeyn muhaldir önermesini avam diliyle ispatlamış olduk. Nefesini bilen'e dönmek istiyorum. Evrenin ilk arkhesi kabul edilen "hava"ya. Hava, yaşam kaynağı kabul edilerek özün bir formu kabul edildi Antik Yunan'da. Çok da kadim bir inanış olarak hala bir itibarı vardır. Tek bir an bile nefes almaması düşünülemeyen; katman katman hava içeren bu küçük gezegeni algılama biçimimiz işte bu kadar mikro boyuttaydı. Mikrodan makroya; tikellerden tümellere varmaya çalışıyorduk. Tümel'i, tümellerin bilgisini bilenin, bilginin, hakikatin peşinde oradan oraya sürüklenmemiz de bundan. Bilme; insanı ayakta tutan ara sıra sarsan çokça yoran enerjisi büyük istek. Kitapta tam da bu manada bir girişimi görüyorum. Bir bilme gayreti, manayı "öz"ümseme gayreti. Daha ilk sayfalarda İbn Sina'nın yazdığı sayfalarda şöyle düşünmeye başladım; gölgeler. Gölgeler ne çok hayatımızı karartmış Allah'ım?! Ne kadar boğulmuşuz vahdeti ararken kesrette. Bu da imtihan elhamdülillah. Eh, biraz mağara alegorisini burada anlatmanın vakti geldi. Normlarımız, cehaletimiz, sanrılarımız, yaşadım bildim diye bunların zerreleriyle yetindiklerimiz; gölgelerin gölgesi. Karanlığın en şatafatlı en kör eğlencelisi. Zincirlerine bağlı iman özünü yakalayamamış dünyevi zevk ve safahat içinde yaşayan biz biçareler; acizler, fakr kokan cesetler. Sayımızın artışıyla gölgelerimiz esasen kof kirlilik olan gölgeler, içi boş eğlencelerimiz; kendimizi tatmin etme isteğimiz. Eğlencelerinden kurtulmak istemeyen anut nefslerimiz. Yaka silkip asla kovmaya kıyamadığımız belki bizatihi ahiretine kıymalarımız. Ne yârdan ne serden geçmezliğimiz. Korkularımız, kabuğuna ve belki mağaralarına; inlerine saklanmış cesareti olmayan kokuşmuş üstü safî şeytani kokularla örtülü giysilerimiz; çevremiz; mağaramız. Dışarıdan gelen hakikat sesine kulak tıkamışlığımız; gözleri açamayacak kadar karanlığa alışmışlığımız, Güneş'i yok saymışlığımız; bizi bilene, bizi görene sırt çevirmişliğimiz ve kahrolası bir nefsimiz var. Tebliğ ediciler, mesaj göndericiler, Hakk'ı Bir bilip bıkıp usanmadan zincirlerimizin kilidini açan bizi üzmeden, tenimizi; gönlümüzü acıtmadan, kırmadan mağaradan çıkarmak için uğraşan binlerce sese yönelme istidadı olan bir ulu vechimiz var. Kitap özelinde birkaç şey eklemek istiyorum; İbn Sina'nın ve İbn Tufeyl'in aynı isimli iki eserinin bir arada basımı olan bu kitapta İbn Sina'nın teşbihlerini maalesef yetersiz buldum. Bir zıtlık, ikirciklik durum oluşturma gayretini haddim olmayarak kadın-erkek -zahiri- üzerinden ilerletmesini maalesef yersiz buldum. İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ı ise tek kelimeyle "enfes"ti. Baştan sona akla yatkın teşbihler, yerinde yararlanılmış Kur'an ayetleri, esinlenmelerin hakikatli bir isnadının olması mükemmele yakındı. İbn Tufeyl'e hayranlık duyma sebebim. İbn Tufeyl'in Hay Bin Yakzan'ında çok oturaklı bir kombinasyon, çok yerli yerinde bir kronoloji de yer alıyor. Birçok peygamberin yaşantısından misallerin uyarlanması, Hz. Âdem, Hz. Musa hele ki Hz. İbrahim'in arayışına olan o latif göndermeler... Habil Kabil meselesi, ilk ar duygusunun peydah oluşu peyderpey ifade edilişi. Benim gibi öz'e, asl'a hakikat'e çok meraklı olanların okumasını da salık veririm. Etimolojik sözlük kullanarak Kur'an okumaları yapanların ne demek istediğimi daha iyi anladığını biliyorum. İyi ki okudum dediğim bir eser. "Uğrumda mücahede edenleri elbette yollarımıza eriştireceğiz."( Ankebut, 69) Allah mücahede eden, tefekkür edenlerden eylesin.
Hay bin Yakzan
Hay bin Yakzanİbn-i Sina · Yapı Kredi Yayınları · 20214,696 okunma
··1 alıntı·
2 artı 1'leme
·
5bin görüntüleme
Ferman Mamedov okurunun profil resmi
'Özlemek' yerine eskiden bildiğim 'hasret' kelimesi yaygın kullanılırdı. Hasret kelimesi de özlemek gibi, bize sizin de bahsettiğiniz şekilde felsefi/ledünni kapı aralıyor. Önceden şiddetli tavsiye edilmiş kitaptı, daha da merak ettim :)
nosthalgia okurunun profil resmi
Hasret fiili daha acıklı geliyor bana ama özlemek daha ümitvar. Hasret, hasar'dan geliyor. İşte bu yüzden özlemek üzerinden gittim. Okuyunca incelemenizi takip ederim :)
Maysa okurunun profil resmi
Hakikaten coook guzel bir inceleme yureginize saglik kitabi okuyali yillar olmustu ilk isim kitapliktan arayip bulmak ve tekrar okumak
Bu yorum görüntülenemiyor
Tuğrul Yılmaz okurunun profil resmi
Hep merak etmişimdir, iyi bir hafız ve dilci olan Ömer Hayyam sadece içkisiyle ön planda anılırken, bu metindeki şu anda anlayamadığımız Farsça ve Arapça sözcüklerin yerine Türkçeyi kullandığı ve aynı konulara Türk mitolojisi ve kültürünü ekleyerek değindiği halde, o dönemin şartlarında dışlanması anlıyorum ama bugün karşılaştırma olanağı varken hala anlayamadığımız sözcükleri ilahlaştırmamız nasıl oluyorda bizde bir rahatlama yaratıyor..Galiba kültürel olarak geri dönülmez bir karmaşaya kaldık. (Lafım sadece bu kitaba değil genel bir algımı belirtmek İSTEDİM)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.