Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

88 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
“...kanatları kırık kuş kayaların arasında güçlükle hareket eder ve uçamaz gökyüzünde. Hasta gözler ancak cılız ışıklara bakabilir ve parlak ışıkları olsa olsa sezebilir sadece... Bana mutluluktan söz etme, bu sözcük mutsuzluk kadar canımı yakıyor...” Her daim içinde sızım sızım sızı, hiç bir zaman unutamadığın gençlik aşkı... Cibran bu kitapta ilk aşkını anlatıyor...Sonu hüzünle biten bir aşkın hikâyesi... “Adem’in başına gelen benim de başıma geldi.” der Cibran. O henüz iyilik ve kötülük meyvesini bile tadamadan aşk cennetinden kovuldu. Bütün umutları, arzuları ve sevinçleri hepsi Selma ile birlikte o mezara gömüldü...Son beş sayfayı okumak işkence oldu, yutkunamadım resmen. Lübnan’da tanıdığı ilk aşkı, gençlik aşkı olan genç kızı kitapta Selma karakteri ile özdeşleştirmiştir. Kitabın aslı Arapçadır ki bu sebeple o toplumlarda doğu kültürü egemen olduğu için kadının toplumdaki değeri sorgulanmıştır.Kitaptan bununla ilgili bir alıntı paylaşayım hemen: “Ama bu zayıf kadın ezilmiş ulusların simgesi değil mi? Ruhunun onuru ile bedeninin hakları arasında bölünmüş bu kadın, yöneticileri ve papazları tarafından ezilen şu ulusu temsil etmiyor mu? Genç bir kızı mezara getiren o saklı duygular, halkların hayatını tozla kaplayan şiddetli fırtınalar ve devrimler gibi değil mi? Lamba için ışık neyse, ulus için de kadın odur. Kandildeki yağ ne kadar az olursa, ışık da o kadar zayıf olmaz mı?” *** Cibranın mektuplaşmalarını çoğunuz biliyorsunuzdur.Bu daha çok bir bayanla aşk mektupları..(Paulo Coelho’yu bile hayran bırakmıştır.) Yüzünü görmediği sesini dahi duymadığı bir kadına aşık olur Cibran ve asıl hikâye bu kitaptan doğar... Arap edebiyatının ilk kadın yazarlarından olan May Ziade (Mey Ziyade), Cibranın bu eserini okumuş ve çok etkilenmiştir. Bunun üzerine Cibrana duygularını belirten bir mektup yollamıştır ve Cibran geç de olsa ona cevap yollamıştır. Bu mektuplaşmalar böyle sürüp gitmiş ve Cibran ilk aşkından sonra bu kadına gönlünü kaptırmıştır. Ve Cibran ölene kadar bu mektuplaşma böyle devam etmiştir, on dokuz yıl boyunca... Ve Cibran ölür... (“Ermiş” kitabıyla her zaman kalplerimizde) Mey onun mektupları ve aşkı olmadan yaşayamayacığını anlar ve intihar etmeye kalkışır, intihar girişimi başarısız olur. Ve aslında Mey sadece Cibrana olan aşkından intihar etmeye kalkışmaz... 1929’da babasını kaybeder, bir yıl sonra Annesini ve bir yıl sonra da mektup arkadaşı, dostu, sevdiği Cibranı kaybeder.... Böyle bir acı böylesi kayıplar çok ama çok ağır... Daha sonra yakınları Mey’i Lübnan’a getirir ve akıl hastanesine yatar...Tedavi görür, delirdiğini düşünenlere cevap olarak konferans verir ve doğru olmadığını söyler. Kitapta ilk aşk anlatılıyor ben son aşkla konuyu kapatayım. Cibranın Mey’e mektuplarından bir tanesi: “Mary, taptığım Mary, bana mutluluktan çok hüzün getirdiğini nasıl düşünebilirsin? Acı ve zevk arasındaki çizginin nerede çizildiğini kimse tam olarak bilmez; bana göre ikisini birbirinden ayırmak çoğu zaman imkânsızdır. Bana öyle büyük bir sevinç veriyorsun ki neredeyse canımı acıtıyor ve bana öyle çok acı veriyorsun ki bu beni gülümsetiyor. 24 Mayıs 1914 Düşün tatlım, güzel bir günde, güzel kırların içinden yürürken birdenbire başımızdan aşağı bardaktan boşanırcasına yağmur yağdığını. Ne harika! Doğanın vahşi gücü ve enerjisini ortaya koyuşuna tanık olmanın verdiği o duygudan daha yoğun bir şey var mı? Haydi kırlara gidelim Mary, ve beklenmedik şeylerin peşine düşelim.” Acaba ne yazıyor bu kadar insanı sarsan... Haydi okuyun... Söylemeden geçemeyeceğim kapak tasarımını ve renk uyumunu (hiç) beğenmedim daha soft daha sade bir kapak olmalıydı böyle bir öyküye... i.hizliresim.com/V9y0py.jpg
Kırık Kanatlar
Kırık KanatlarHalil Cibran · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20189,6bin okunma
··
99 görüntüleme
Adem YEŞİL okurunun profil resmi
Tünaydın! Sayfa akışı o kadar hızlı ilerliyor ve bazen bazı konulara kendimizi o kadar kaptırıyoruz ki, okurlar olarak birbirimizin incelemelerini de ister istemez fark etmeden kaçırabiliyoruz. Tabi senin bu güzel incelemen de benim gözümden kaçmış, ama baktığımda ne kadar güzel kaleme aldığını anladım, iki kişi arasında geçen bu naif mektuplaşma ile süre giden sevginin bir anda elim olaylar ile çıkmaza sürüklendiğini. Teknoloji ve bilim ilerledikçe hayatımız kolaylaşsa da, bazı şeylerin o güzel tatlarını kaçırdığımızı fark etmiyoruz sanırım. Eskiden kartpostallar vardı, her yılbaşı ve özel günlerde sevdiklerimize yolladığımız. Bir yere gidersek alıp, ufakta olsa bir iki satır ile kelam ettiğimiz güzellikler. Şimdi bunlardan hiçbir şey kalmadı geriye şu güzelim dünyamızda. Bu güzel duygusal incelemen, kitaba dair tanıtımın ve mektuplaşan iki güzel insan hakkında olan bilgilendirmen için çok teşekkür ederim Pınar. Kalemin keskin, okurun bol ve bu yolda başarıların daim olsun inşallah! :)
Szweig okurunun profil resmi
Ne güzel bir yorum bu böyle... Artık mektup arkadaşı kalmadı ya da çoğumuzun kalmadı demeliyim. Mesela yılbaşı geliyor bu dönemlerde birbirimize ne güzel yeni yıl dileklerimizi ilettiğimiz kartpostallar yolluyorduk şimdi artık bunlar nostalji olarak tarihin raflarına tozlanmak üzere kaldırıldı her şey o kadar elektronik ve sanal oldu ki postaları bile kağıt istafından kurtarmak üzere “e-posta” olarak alıyoruz. Güzel yanı var elbette sadece faturalar açısından. Cibrana gelecek olursak,cidden Zweigden sonra en beğendiğim yazarlar arasında kendisi. Hayret olunası bir aşk hayatı olmuş doğrusu “yüzünü görmeden sesini duymadan sevebilir mi bir insan?” Bunun en güzel örneklerinden birisi Cibran, 19 yıl boyunca böyle sevmemiş. Tekrar teşekkürler 🖖
1 sonraki yanıtı göster
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.