Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

2050 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Bu kitabı diğer okuduğum fakat burada paylaşmayı düşünmediğim kitaplar gibi olacaktı. Fakat okumaya başlayınca kararsız kaldım çünkü Seyahatname kadar iyi yazılmış fakat ondan küçük hacimli bir eser olduğu için. Eğer Seyahatname'yi okumak istiyor fakat çok kalın diyorsanız ondan az sayfali kitap olarak okuyabilirsiniz. Kitap; İstanbullu, orta halli, hattâ fakirce bir ailenin evlâdı olarak doğmuş, ilk rüşdiye mektebinde mahdud bir tahsil görmüş, sonra kâtiblikle memuriyet hayatına atılmış, evvelâ Mevlevi ve sonra Nakşibendî tarikatına intisâb etmiş olan ve hayatının sonlarında yine mevlevî olan, tarikatta Aşçı Dedeliğe kadar yükselen İbrahim Bey, kendisine mahsus zarif ve tatlı bir hikâye üslûbuna sâhibdir. Hâtıralarında, kuvvetli bir müşâhid olduğunu gösteriyor. Bu muazzam eserde yüz yıl evvelki Türk hayatı, İstanbul, Erzincan, Erzurum Şam, Hicaz ve Edirne vilâyetleri arasında dolaşmış bir memurun hayatı, o memleketlerin hâli, resmî dâireler, kalemler, tekkeler, tekke hayatı, şeyh efendiler, bu şeyh efendilerin nüfuzu pek şirin bir lisanla anlatılmıştır. Babamla beraber vapura bindik. Akşam ezanı ile beraber Fenerden İstanbul’a veda diyerek Karadenize vapurumuz başvurdu. Artık gariblik her cihetten baş göstermeye başladı. Babam, düşünmeyeyim diye ne yapacağını bilmezdi. Pek çok eski zaman hikâyelerinden söyler, beni güldürürdü. Böylece günler geçerek elhamdülillâh salimen Trabzon’a vâsıl olduk. Fırtınasız ve dalgasız gittik. Trabzon Sevk Memuru olan Kaymakam Osman Beyin konağına misafir olduk. İki üç gün istirahat ettik. Erzurum’a hareket olunmak üzere lâzım gelen hayvanları kiraladık. Osman Bey : — Biraz yollar bozuktur! Batum’dan gelip orduya gidecek yedi sekiz nefer vardır, onları da sizin yanınıza vereceğim, hem hizmetinizi görürler, hem de bir cemiyet ile gitmiş olursunuz! dedi. Neferlerle beraber yola revân olduk. Trabzon derelerine vurarak Cevizli’ye doğru gidiyoruz... O gün akşama kadar öyle dere içinden gittik. Dağlar etrafımızı sarmış, her dağın başında tektük birer hâne görünür. Bayburd’u geçtikten sonra yolda Müşir Selim Paşa Hazretlerine rastladık. Çerkeş İsmail Paşa Dördüncü Ordu Müşiri olup benden biraz evvel hareket etmişti, Selim Paşa İstanbul’a dönüyordu. Kim olduğumu sordu. Beyân ettik, lâtife edip takıldı:  -İşte bu efendiler böyledir... İş bitti, şimdi kalemtraş ile muharebeye gidiyorlar!.. Diyerek gülüştük. -Sakın korkmayın, karışık olmuştur! Rusya askerini bir taraftan çekiyor... Şimdi artık Erzurum pek emindir, cümle memurlar istirahat üzeredir!., diye müjde verdi. -Lâkin kendisi ve dâiresi halkı Arab gibi siyah olmuş ve yüzlerini, gözlerini sarmışlardı. Mekârecilerden sebebini sordum, dediler ki: Buraya kadar kar yoktur, lâkin ileride kar ve soğuk çoktur, yarınki konakta biz de başlarız sarınmaya! -Filhakika ilerde biraz soğuktan ve kardan zahmet çekildi. Hamdolsun öyle şikâyet edecek değil. Lâkin etraf kar, biz dondurma tenekesi gibi ortasında dönerek gidiyoruz. Hele şükür bir dağ üzerinden Erzurum ovası göründü. -Aşka gelip yüksek sesle Mevlânâ naatleri okudum, dağları çınlattım. Yanımızda bulunan askerler de benim neş’emle neş’elenip Kayabaşı türkülerini aldırdılar. Mekâreciler de hayvanları neş’e ile sürmeye başladılar O neş’e ile bir akşam üzeri Erzuruma girdik. Dördüncü Ordu Jurnal Başkâtibi Edhem Efendi zâten İstanbulda ahibbâmızdan idi ve bir müddetçik kalem arkadaşlığımız vardı. Doğruca onun konağını sorup oraya misafir oldum. Malumya o vakit telgraf olmadığından kimsenin kimseden haberi yoktu. Edhem Efendi hemen gelip boynuma sarılıp öpüştük. Ertesi günü beraberce dâireye gittik. Müşir Paşa Hazretlerini gördük, iltifat ettiler. Sonra odamıza gelip efendilerle görüştük, işlere başladım. Erzuruma gelişim 1272 senesi şâban-ı şerifinde idi. Yenikapuda Ferik Veli Paşanın konağı karşısında bir ev kiraladım. Odanın birini şöyle bir döşedik. Babamla bir de uşağımız hânede rahat ederler, ben de sabah akşam memuriyete gider gelirdim. Sekiz on gün sonra posta geldi. Rusya ile barışık fermanını getirdi. Bir büyük alay olup ferman okundu. Dualar olundu, toplar atıldı. Ahâli ve hatiblerin cünbüş ve neş’esi fevkalâde oldu. Herkes âilelerini getirtmeye başladı, Babam da üveyanamı getirtmek istedi. Fakat tezelden akçe tedâriki mümkün olamıyacağından maaş ve tâyinat bedelimden mahsuben 3000 kuruşa bir senet yazıp Defterdar Beyefendiye götürdüm. Defterdar Hâlet Beyefendi, her ne zaman yanlarına gitsem ayağa kalkıp oturturlardı ve çubuğumu dahi ısmarlarlardı. Şâir oda mümeyyizlerine bu kadar iltifat etmezlerdi. Keyfiyeti arz ile senedi takdim ettim. Senedi görünce güldü, para vermiyeceğini zannettim: — Ah Ruznamçeci Efendi!. Hiç 3000 kuruşla harem Erzuruma gelir mi?.. Onlar şimdi İstanbuldan bir takım şeyler alacaklardır, hiç olmazsa altı bin kuruş göndermelisiniz!., deyip senedi altı bin kuruşa tebdil ettik... Defterdar, maaş ve yem bedelinden ceste ceste mahsub olunmak üzere vezneye «Verile!» buyurultusunu çekti. Eteğini öpecek oldum, isti’far ettiler: «Biz hep bir kapu yoldaşıyız...» diyerek iltifat ettiler. Böyle kapu yoldaşıyız demesini o zaman bir devlet bendesiyiz mânasına almıştım. Meğer kendileri de tarikattan imiş... Sonra anlaşıldı. Senedi doğruca vezneye götürüp altı bin kuruş cümlesi İngiliz lirası olarak avucuma dolduruldu. Tarihe ilgisi olanlar okusun .
Aşçı Dede'nin Hatıraları
Aşçı Dede'nin HatıralarıAşçı İbrahim Dede · Kitabevi Yayınları · 20172 okunma
··
50 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.