Tamamen izafi bir cümle kurarak başlamak istiyorum: Bence, Ayfer Tunç en başarılı Türk kadın romancı olabilir. Çünkü hangi kitabını okusam bu hisse kapılıyorum. Çok başarılı bir anlatıcı. Son romanı Aşıklar Delidir’i değerlendirirken şöyle bir şeyler demiştim, “Zaten Tunç’un başarılarından birisi de bu. Sokakta, iş yerinde, trafikte gördüğümüz sıradan bir insanın iç dünyasını öyle bir deşiyor ve bize sunuyor ki, hayatta böyle şeyler olur mu diyemiyorsunuz bile; oluyor işte…!
Kapak Kızı’nı okurken birden sarsıldım çünkü Tunç da aynen benim dediklerimi, üstelik ta 1990’ların başında yazmış. “Yazarlar sıradan sandığımız insanları, evirip çevirirler, başka bir gözle bakarak onlardan yeni insanlar yaratırlar. Bu yeni gözle biçimlenmiş insanlar, artık bizim için sıradan değildirler, birer kahramandırlar.”
Kapak Kızı, Ayfer Tunç’un ikinci kitabı imiş. 1992’de ilk baskısını yapmış. Ancak tam bir Ayfer Tunç kitabı olduğunu söyleyebilirim. Karlı bir kış günü, Ankara’dan İstanbul’a giden bir trendeki üç kişinin, bir kapak kızının pozu üzerine birleşen hikayelerini anlatıyor Tunç.
Yine esas kahramanların yanında çok insanlı bir roman var. Tunç, sıradan insanların, sıradan olmayan hikayelerini anlatırken, namus, ahlak, vicdan gibi çetrefilli konuları işliyor.
Tunç’un romanları bir aksiyon filmi gibi çabuk çabuk gitmez. Bu da öyle… Edebiyatın dibine vurur adeta. Şahane tasvirler ama daha da şahane psikolojik unsurlar vardır. Ağdalı kelimeler, okuru zorlayacak ama bir yandan hayran bırakacak kadar altı çizilesi cümleler vardır. Tabiri caizse edebiyat şamarları yersiniz, irkilirsiniz; dahası yazmaya heves edersiniz. Dili çok iyidir, üslubu vardır. Kendine has, rafine bir okur kitlesi oluşturur. Roman okuduğunuzu idrak eder, okumaktan keyif alırsınız…
Dedim ya, bu da öyleydi…
Yeşil Peri Gecesi, yıllar sonra yazılmış ve bu sefer kapak kızı Şebnem'i konuşturan bir romanmış. Onu da okuyacağım nasipse...