Aydın nedir? Kime denir? Terminolojideki tanımını boşverin ve kendi İdeal Aydın tanımınızı yapın lütfen.
Benim için Aydın, aydınlatandır. Gücünü mabadından değil, yüreğindem alandır. Kapalı yolları açan değil, yolların kapanmasına izin vermeyendir. Tekil değil, çoğuldur. Sesi kısık değil, gürdür. Kalbi gevşek değil, merttir. Ot gibi yaşayıp, saman gibi sararan değil, aldığı sıfatın hakkını verendir. Dümdüz değildir, köşeleri vardır. Tohum eken, umut yeşertendir. İnsanın, varlık sebebini anlamlandırandır. Ben değil, biz diyendir. Adamsendeci değil, önemseyendir. Başkasının derdiyle dertlenendir. Elini taşın altına koyandır. Korkmayandır. Masum gemiler batarken, filikasıyla yanaşıp boğulmaktan kurtarandır. Seyirci değil, aktördür. Emirer değil, gönül Fatihi'dir.
Daha bir çok şey sayarım ama neye yarar? Doğasında bu kadar meziyet taşıyan bir kavramın günümüzdeki anlamı, beş tane harfin yan yana gelmesiyle oluşan ses topluluğundan başka bir şey değil. İçi boşaltılmış, amacından şaşmış, âdeta boş bir teneke…
Birileri, birilerine bu unvanı layık görmüşse, o birileri sorumluluğunun farkına varıp, bu unvanın hakkını vermeli. Çünkü Aydın konuştu mu, toplum konuşmuş demektir. Aydın itiraz etti mi, toplum itiraz etmiş demektir. Yani demem o ki, Aydın solo söyler ama sesi koro gibi çıkar. Böylesi güce sahip olanlar neredeler? Öğretmenler, doktorlar, yazarlar, sanatçılar, gazeteciler, bilim insanları neredeler? Uyuyanları neden uyandırmıyorlar? İnsanlara karşı bu kadar sorumluyken neden kabuklarından dışarıya çıkmıyorlar? Bunu sadece kendi ülkemiz için söylemiyorum, tüm dünya ülkeleri için söylüyorum. Zulümler, haksızlıklar, usulsüzlükler, savaşlar, tecavüzler ve bin bir türlü melanetler işlenirken, birilerine “Suçluyorum” diye açık mektup yazacak babayiğitler nerede? Fikir işçileri nerede?
Bahçemizin halini görüp, bahara hasret kaldığımızı görmüyorlar mı?
Görüyorlar. Ama umursamıyorlar. Çünkü onlar, gerçek anlamından çok uzaklaşmış ‘Aydın’ kimliğinin hülyalarında günlerini gün ediyorlar. Ama gün gelecek Aydın diye geçinenlerin esamesi okunmazken, Emile Zorla gibi Aydınlar, dünya var oldukça yaşatılacaktır.
Kitabın teferruatına girmiyorum. Fransa Cumhurbaşkanına yazılmış bir mektup. Bir çok incelemede de teferruatlı anlatmış arkadaşlar zaten. Tüm kitap boyunca benim tek odaklandığım nokta Emile Zorla oldu. Onun adalet duygusu, sahip olduğu gücü sonuna kadar kullanma azmi…
İtibarını, kariyerini hatta hayatını bile düşünmeden, doğru olduğuna inandığı şeyi yapması... İşte tüm bunlar, gerçek Aydın budur delirtiyor insana. Bu yüzden bu kadar durdum Aydın kavramı üzerinde. Çünkü kitabı okurken yapılan haksızlıkarı, iftiraları, mizansen amaçlı kurulmuş mahkemeleri görünce şaşıp kalıyorsunuz, ama en çok tüm haksızlıklara karşı cesurca itiraz eden birini görünce şaşırıyorsunuz. Öyle bir hale gelmişiz ki haklının yanında, güçlünün karşısında olmak insanı şaşırtır olmuş. Hâlbuki, insan onuruna yakışan haklının yanında olmak değil midir? Bugün başkasının uğradığı haksızlığa, yarın biz maruz kaldığımızda kendimizi savunabilecek yüzümüzün olması için, bugün haksızlığa uğrayan kim varsa onların haklarını, kendi hakkımız gibi savunmak biz insanların temel prensibi olmalı. Umarım olur. Bunu kendim için de diliyorum.
Bazıları için kara bir leke, bazıları içinse iftihar sebebi olan bu kitabı okuyunuz, özümseyiniz. Sağlıcakla…