Jack London'ın ilk 10-15 sayfada neler anlattığını tam olarak anlayamadığım, ama 10-15 sayfadan sonra sürükleyici bir şekilde kitabın içerisine girip bir solukta bitirdiğim, toplamda 50 sayfalık olmasına karşın içerisinde birçok kıssadan hisse bulunan derinlikli öyküsü.
Öykünün konusu basit gibi görünse de Jack London'ın konuyu işleyiş biçimi ve kısacık bir öykü içerisinde birden çok mesaj vermesi takdire şayan. Basit olarak adlandırdığım konu ise şu şekilde:
Akatan isimli yerde kabile reisi olan Naass, babadan oğula geçen bir "kan davası mirası"na sahiptir. Bu kan davası ise artık öyle bir hal almıştır ki, öldürenin neden öldürdüğünü dahi bilmediği,tamamen adetlere uymak amacıyla karşısındaki aileden birini öldürdüğü bir hale gelmiştir. Naass ise, artık bu anlamsız kan davasının bir son bulması gerektiğini, atalarının yaptığı hataların çocuklar tarafından çekilmemesi gerektiğini düşünür.
Naass'ın bu düşüncesi o kadar güzel ve doğru bir düşüncedir ki, üzerine oturup konuşmak ve tartışmak gerekir. Hangi filmdeydi hatırlamıyorum ama hapishanedeki bir mahkum kendisine hangi suçtan dolayı mahkum olduğu sorulduğunda, "20 yaşındaki bir gencin işlediği bir suçtan dolayı mahkumum," diye cevap veriyordu. Bahsettiği 20 yaşındaki genç de tabii ki kendisinin gençliği... Peki 20 yaşındaki bir gencin işlediği bir suçu 40 yaşındaki bir adamın çekmesi ne kadar doğrudur? Sanırım üzerinde biraz düşünmemiz gerekiyor.
Geçenlerde bir Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşma takip ediyordum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, yeni adıyla T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın müşteki(şikayetçi veya katılan) sıfatıyla takip ettiği bir davaydı. Davanın konusu ise, cinsel istismardı. Duruşma salonunda benimle birlikte duruşmayı takip eden iki kadın daha vardı. SEGBİS denen, görüntülü konuşma sistemi ile tutuklu olan gencin tutuklu olduğu Ceza İnfaz Kurumu'na bağlandık. Lafı fazla uzatmadan sadede geleyim. Beden eğitimi öğretmeni olan genç, cinsel istismar suçunu işlediği sabit olduğundan 22 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. Bu arada şikayetçi olan genç kız da şikayetini çok önceden geri almış ama bu neviden suçlar şikayete tabii suçlar olmadığından yargılama kamu adına devam ediyordu. Kararın açıklanması ile duruşma salonundaki kadınlar baygınlık geçirdi. Hakimi kararından döndürmek için yalvardılar vs. Anladığım kadarıyla suçu işleyen genç, kadınlardan birinin oğlu, diğerinin de yeğeniydi. Demem o ki, 20 yaşlarında olan ve bir anlık hatası ile suç işleyen bir genç, 40 küsür yaşına kadar ömrünü bir hapiste geçirecek. Suç işleyip 20 yaşında hapse giren genç ile 40 yaşında hapiste cezasını çeken adam aynı insan mıdır? Yukarıda da dediğim gibi biraz üzerinde düşünmemiz gerekiyor.
İşte Naass bu düşünceyle atalarının geleneklerini/hatalarını bir kenara atarak düşman kabilenin son üyesi olan Unga ile evlenmeye karar verir ve böylece kan davasını bitirir. Ancak Naass ile Unga’nın düğün törenleri biter bitmez bir adamın Unga’yı kaçırması ile hevesi kursağında kalır ve o andan sonra Unga'yı amansız bir şekilde aramaya koyulur.
Kitabın sonu ise bir hayli çarpıcı ve anlayana oldukça derin mesajlarla doludur. Daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Merak ettiyseniz kitabı edinip sonunda verilen mesajları görebilirsiniz.