"Çırak ne olmuşsa yerin altında, usta da o olmuştur hep." Peki aynı yerin altına girecek çamurdan yaratılmış binlerce insanoğlunun imanı ve ibadetleri dışında onu diğerlerinden ayıracak sıfatlar mümkün müdür? Nedir insan olmak neden varız? Hangimiz yaratılış gayemizi idrak edebildik ve günlük hayatımıza geçirebildik? İşte birkaç saatte bitirebileceğiniz bu kitabı okurken bunları düşünerek, Mevlana'yı anlamaya çalışarak okuyun gerçekten size bir şey katmasını isterseniz eğer. Bir gün "Telefonunu anlatabildiğin kadar Allah'ı anlatabilir misin?" sorusunu gördüm bir yerde... O an içime dokunan ve asla unutamayacağım bir söz oldu. Bu kitabı okurken yine hatırladım. Allah'ı ve Mevlâna gibi salih kullarını anlamak dışında ne çok önemli uğraşlar bulmuşuz kendimize(!) Maddi olandan sıyrılıp manevi olana yönelmemişiz ve bunun farkında bile değiliz. Konya'dan doğan ve bizim topraklarımızda yetişen Mevlâna ile gereğinden az övünüyoruz, onu azıcık tanımakla yetiniyoruz. "Hamdım, piştim, yandım" sözünün maneviyatını yeterince hissetmiyoruz. Bunu nereden mi biliyorum? Anlasaydık toplum çok daha iyi olur, toplumun çürümesi bir o kadar yavaş olurdu. Sözüm meclisten dışarı değil en çok da kendime; ilk ayet bize oku derken onun dışında, onun yolundan gidenler dışında her şeyi okumuş olmakla bu ayetin hakkını veremeyiz. Çünkü okumak; kainatı okumak, gördüğün her şey de Allah'ı aramaktır aslında. "Aşk" denildiğinde aklına gerçek aşkın sahibi gelmesidir okumak aslında. O halde hiç birimiz gerçek bir okur olamadık malesef. Mevlâna okumak sizi doğruya, güzele, aşka götürüyorsa eğer, "Ne olursan ol yine gel" diyorsa eğer okumamak aptallık olur: ) Okudukça maneviyatınız, maneviyatımız güçlenecektir, iyi okumalar: )