Sicilya, tarihin atlasında toprağı en karanlık, kırmızı ve kaotik renklerle boyanmış ve fakat iç karartıcılığının yanında, bir başak buğdayı bile gizeme bulayan iklimi, "omerta" kültürüyle yoğrulan çocukları,çocuklukları ve insanlarının kendine özgü hayatta kalma yöntemleriyle de, beşeriyetin belleğinde kendine yer edinmiş talihsiz bir ada.
Önce Normanlar(evlerini beyaza boyarlardı), ardından Yunanlar(evlerini maviye boyarlardı), Araplar(evlerini pembe ve kırmızıya boyarlardı) ve Yahudiler(evlerini sarıya boyarlardı).
"Ancak artık hepsi kendilerini İtalyan ya da Sicilyalı saymaktadır ve bin yılda kanları o kadar karışmıştır ki, evin sahibini özellikleriyle tanıyamazsınız ve sarı evin sahibine Yahudi atalara sahip olduğunu söylerseniz karnınıza bıçağı yersiniz."(Syf. 85)
Puzo'nun şöhretini borçlu olduğu kitapları her ne kadar 'suç' ve 'mafya' aortundan akıyor olsa da, kılcallarında gezinen nüanslar, bence Mario Puzo romanlarının hakim damarlarıdır. "Gizem" , "Güç" , "İhanet" , " Sadakat" , " Adalet" ve "İntikam" gibi çok temel duygu ve dürtülerin işlenişi ve bu duyguların toplum vicdanında incelikle kurulmuş denklemleri,Puzo hikayeciliğini şöhrete kavuşturmuştur. Seçtiği suç desenli arkaplan bu tarz duyguların tüm çıplaklığı ve sadeliğiyle resmedilebileceği rahat bir dekor sağlamıştır Puzo'ya. Bu, Puzo'nun ne derece umrundadır onu bilmem. Puzo'nun edebi bir kaygı taşıyıp taşımadığı da tartışmaya gayet açıktır. Tartışmaya açık olmayan şey şudur ki, Puzo, en iyi bildiği şeyi yazmıştır. Bahsini açtığı konuların duayeni, kullandığı mafyatik enstrümanların virtüözüdür. Puzo müthiş bir 'oyun kurucu' ve etkileyici bir 'sunucu'dur. Ayrıca hasta bir kumarbazdır. Ayrıca Superman I ve II'nin de senaristlerindendir.Ayrıca "Baba" karakteri için "Marlon Brando" isminde ısrarcı olan kendisidir.Ayrıca Napolilidir.
Sicilyalı'ya gelecek olursak, hikayesinin "Baba" ile kesişen bir kurgusu olmasıyla beraber başlı başına kült bir karakterdir "Salvatore Giuliano". Öyle ki "Baba" karakterinde Puzo'nun üstünden atladığı bütün incelikler "Sicilyalı"ya enjekte edilmiş halde diyebilirim. Aynı durum "Aspanu" için de geçerli. Hatta aynı şey "Sicilyalı" nın filmi için de geçerli. Kitabın ağır atmosferiyle, senaryonun hızı arasında örtüşen en güçlü bağlantı, Christopher Lambert'ın karizmasından ve başarılı oyunculuğundan ibaret olsa da başarılı bir yapım diyebilirim fakat başarılı bir uyarlama değil haliyle. Kitap ve filmde aynı havayı yakayabilmiş tek karakter "Sicilyalı", belki biraz da "Aspanu", fakat onlar da havada asılı kalmış doğal olarak. Yönetmenin de(the deer hunter'ın yönetmeni, Michael Cimino) hakkını teslim etmekle beraber, filmin senaryosu kitabın vermek istediklerinden, gerçekçiliğinden ve komplike yapısından biraz uzak ve epey de romantik kaçmış. Fakat tekrar edeyim, kitaptan bağımsız değerlendirilecek olursa başarılı bir yapım. Godfather'ı müziğiyle hatırlayanlar için belirtmek isterim ki, "Sicilyalı"nın müzikleri ve melodilerinin de Baba'dan aşağı kalır bir yanı yok. Merak edenler için soundtrackini şuraya bırakayım.
youtu.be/B-JEALf7X8Y
Her ne kadar filmde Baba'nın bahsi geçmese de ve filmin sloganı "before the Godfather there was the Sicilian" olsa da kitapta Godfather, Sicilyalı'nın ağa babası pozisyonundadır ve Giuliano, muhatabı Michael Corleone'la yaşıttır. Fakat Giuliano bir mafya babası değil hatta Sicilya'daki mafya babalarına kök söktürmüş bir eşkiyadır.
"Sicilyalı" romanı, gerçek bir hayat hikayesinden esinlenilerek yazılmış olup, gerçekte olup biten şeylerin küçük sayılamayacak bir oranda değiştirildiği söylenmektedir. 1922-1950 yılları arasında yaşamış ve Sicilya'nın halk kahramanı,hatta Robin Hood'u olarak görülen eşkiya Salvatore Giuliano, bir güç odağı haline geldikten sonra siyasi hesaplara bulaşarak bir halk katliamının müsebbibi olmuş veya bir komplonun içine çekilmiştir. Kesinlik arz eden bir kaynak bulamadım. Ancak 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, Giuliano'nun, Sicilya ayrılıkçı hareketinde ve komünist akım karşısında Amerikayla ve Romayla birlikte saf tuttuğu yönündeki ithamları değerlendirirken, yıllarca kendi yağında kavrulmaya mahkum edilmiş yoksul Sicilya halkının, Mussolini İtalya'sındaki zavallı hallerini göz önünde bulundurmak gerekir. Olaylar biraz karışık. Gerçi Mussolini'den sonra tekrardan azıtan mafyaların Mussolini'ye ne derece tercih edilebilir olduğu da tartışılır. Ve Sicilya'nın bağrında doğan "mafya" kültürü, gemilerle Amerika'ya göç etmiş ve kendi yaşam ekolünü uzun bir süre devam ettirirken, güçlü "aile"lerin adalet anlayışının, zaman zaman, güçsüz devletin adalet anlayışına yeğ tutulabilirliğine kanıtlar sunmuş ve epeyce taraftar ve üye toplamıştır.
"Eğer Sicilyalıysanız ya kanun adamısınızdır ya da bir mafiosi. Üçüncü seçenek ölümdür. Ya da Salvatore Giuliano."
Bir Attila İlhan hastası olarak şunu da belirtmek isterim ki Puzo'nun kitaplarındaki karanlık aurada ve sert karakterlerde, bir Attila İlhan şiiri havası yakalamışımdır hep. Gerçi esrarengiz ve puslu bütün havalarda bir Attila İlhan esintisi mevcuttur bende. "Sicilyalı" kitabında da,Puzo, ihanetin haritasını tüm izohipsleriyle tarif ederken, aklımda dönüp dönen şiiri de şudur Kaptan'ın :
tut ki gecedir
karanlık sıvaşır ellerine camlardan
birden kırmızıya döner
trafik ışıkları
kükürtlü dumanlar yükselir
korkuya batmış
camkırığı adamlardan
tehlikeye büyür sakalları
tut ki gecedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
yeraltı örgütleri tetik üstünde
adres değiştirmiş silah kaçakçıları
fahişeler birbirinden kuşkulanıyor
tut ki gecedir
katiller huzursuz
hırsızlar sinirli
hainler ürkekçedir
elleri telefona kendiliğinden uzanıyor
ihanete gece müthiş bir gerekçedir
ihbarlar birer sansar
bir telefondan bir telefona atlar
ihanet bir bilmecedir