Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

608 syf.
·
Puan vermedi
·
8 günde okudu
Bu tarz kitaplarda spoiler uyarısı bana göre gereksiz olsa da, sitede yaşanan sıkıntılar mevcut galiba. O yüzden en baştan uyarayım. Spoiler vardır. Bir zamanlar Katolik bir rahibe olan Karen Armstrong’un, Tanrı inancını nasıl bıraktığı ile ilgili bir önsözle başlıyor kitap. Manastırdan ayrıldıktan sonra intiharı da düşünmüş burada bahsetmese bile. Önsöz biraz daha uzun olsa ve detaya girseydi daha sevindirici olurdu benim açımdan. Ama konumuz birinin ya da birilerinin inanç tarihi değil tabii ki. Konumuz insanlık tarihi boyunca kimilerine göre en büyük soru işaretlerini doğuran ve çoğunluğa göre de en kesin ve tek cevap olan Tanrı’nın tarihi. İlk durak doğal olarak Sümerler. İnanç tarihine merakınız varsa eğer, diğer birçok konuda olduğu gibi inanç tarihinde de en önemli durak Sümerlerdir. İbrahim ve onun soyundan gelenlere şöyle bir göz gezdirdikten sonra Paganizm, Buddha, Aristoteles ve Platon’un Tanrı görüşleri kısaca inceleniyor giriş bölümünde. Eğer bu konuya merakınız varsa bir diğer tavsiyem de Paganizm. Yazıya ihtiyaç duymayan Pagan inançlarındaki ritüellerin, diğer dinlere etkilerini görmek açısından oldukça faydalıdır. Tek Tanrıcılığa giriş bölümünde Yahudilerin Yehova’sı karşılıyor bizi doğal olarak. Nerede ortaya çıktığı tam olarak bilinmese bile, başlarda Firavun’un üstüne afetler, lanetler gönderen, sevdiği kulları hariç herkese gaddar ve acımasız olan bir kabile savaş tanrısından, çağlar geçtikçe doğan yeni ihtiyaçlar nedeniyle, çoğunlukla çeşitli peygamber ve din adamlarının yorumlarıyla beraber daha merhametli ve tüm dünyayı kapsayan bir Tanrı’ya evrilmesi anlatılıyor. Sina dağı ve on emir olayları sırasında Yehova’nın (ya da diğer insanların desek daha uygun olur tabii ki), diğer Tanrı ve Tanrıçaları da kabul ettiğini görürüz. Tarihler kaçı gösterirse göstersin ana, baba ve ataların inancı öyle kolay kolay terk edilemiyor. Zaman geçtikçe Yehova’nın diğer Tanrıları nasıl bir bir ortadan kaldırdığı anlatılırken, Yehova, Tanrıçaları da es geçmiyor tabii ki. Kadına toplumsal anlamda vurulan en büyük darbelerden biri burada başlıyor. “İlk başlarda kadınlar güçlüydü ve kendilerini kocalarıyla eşit görmekteydiler. Hatta, Deberah gibi bazıları savaşlarda ordulara bile komuta etmişlerdi. İsrailliler Yudit ve Ester gibi kimi kadın kahramanları saygıyla anmaya devam etmişler, ancak, Yahova'nın, Filistin'in ve Ortadoğu'nun diğer tanrı ve tanrıçalarını başarılı bir şekilde ortadan kaldırıp, tek Tanrı konumuna gelmesinden sonra, onun dini neredeyse tamamen erkeklerce sürdürülmüştür.” Tanrıların ve dinlerin ortalarda görülmediği avcı-toplayıcı zamanlarında, eşitlikten ziyade kadınların erkeklere göre daha üstün bir konumda olduğu düşünülüyor. Erkek av arkadaşları ile goygoy yapacak da, ayda bir mamut avlayıp türün devamını sağlacak da, ölme eşeğim ölme. Türün devamını kadın sağlarken, anaerkil ya da anaerkile yakın toplulukların daha fazla olduğu görüşünde birleşiliyor. Her ne kadar kadının geri plana atılıp, eve tıkılması ve çocuk sorumluluğunun sırtına yüklenmesi Tarım Devrimi ile başlasa bile bu konuda nihai darbe bu nokta sonrası iniyor. Öncesinde oldukça etkin, yaygın ve güçlü Tanrıça inançları varken (kitapta değinilmese bile bulunduğumuz topraklarda binlerce yıl hüküm süren Tanrıça Kybele (Kibele) inancı da buna güzel bir örnek), Yehova sonrası, yaratıcı ve her şeyin üzerindeki güç erillik kazanmıştır. Bu da Yahudiliğe ve ardından gelen tüm büyük dinlere yansıyıp, toplumsal bazda bir cinsiyet ayrımcılığına sebep olmuştur. Çünkü bazı ilkel ve kapalı toplumların inançları hariç, büyük dinlerin hepsi tamamen erkeklerin çıkarına olan inançlardır. “Philon'un İskenderiye'de kendi Platoncu Yahudilik anlayışını açıkladığı ve Hillel ile Şamay'ın Kudüs'de tartıştıkları sırada, Kuzey Filistin'de karizmatik bir kişilik olarak ortaya çıkan, sahip olduğu bazı insanüstü dinsel güçler yoluyla şifa dağıtan bir adam insanları İrşada başlamıştı. Adı İsa olan bu kişi hakkında çok az şey biliyoruz.” Nâsıra’lı İsa’nın hikayesi bu kitapta en merak ettiğim bölümdü. Eski bir rahibe olmasından dolayı Hristiyanlığa bakış açısı merak uyandırıcıydı benim için. Hem de doğal olarak konuya daha hâkim olmasını beklediğim için güzel bilgilerle karşılaşmayı bekliyordum. Paganist bir dünyadan, Yahudiliğin Yehova’sından ayrılma sancıları ile başlıyor Hristiyanlık inancı tarihine. Yazar Yahudiliğin Yehova’sını anlatırken, anlatımı biraz fantastik bir kitap okuyormuş gibi hissettirmişti. Hristiyanlık bölümünde ise bu yok. Hristiyan peygamberinin varlığı hakkında ne kadar az şey bildiğimizden bahsettikten sonra, asıl öğretilerin Pavlus’tan geldiği anlatılıyor. Mucizelerden ve olaylardan ziyade farklı teologların, İsa, Tanrı ve Teslis hakkındaki teolojileri üstünde durulmuş. Özellikle Yunan filozoflarının görüşleri ve Budist inancı ile Hristiyan teolojilerinin karşılaştırıldığı yerler oldukça iyiydi. Roma İmparatorluğunun inanç tarihi üstünde de duruyor yazar. Hristiyan inancının aştığı en büyük eşik Roma’nın bu inancı kabul etmesi iken bunun üstünde gerektirdiği kadar durmamış bana göre. İslam konusunda ise kitap beni düpedüz hayal kırıklığına uğrattı. Zaten bilmediğim hiçbir şey söylemezken, yanlış açıdan bakılan ya da üstünde gerektiği kadar durulmayan birçok konu mevcut. Birkaç tane de kaynağı nereden olduğu belirtilmeyen yanlış bilgiye rastladım. İlk olarak İslam öncesi Arap toplumuna hakim olan aşiret kültürüne eğilmiş yazar. İslam peygamberinin mensup olduğu Haşimi aşiretinin güç kaybından bahsediliyor. Din kültürü derslerinde ya da din eğitimi, sohbeti yapan yerlerde ve TV programlarında bahsedilmez bunlar. Genel olarak Müslümanların İslam öncesi Arap toplumuna dair bildiği tek şey “kız çocuklarını canlı canlı gömüyorlarmış” bilgisinden öteye gidemiyor. Ki bunun doğruluğu da oldukça tartışmalıdır bu arada. Teist biri kendi başına da bunu araştırma ihtiyacı duymuyor. Çünkü sistem buna izin vermiyor. Daha sonra İslam inancını yaymaya başlamasından itibaren İslam peygamberinin, Yahudilerle olan ilişkilerine değiniliyor genel olarak. İslam peygamberinin ölümü sonrası büyük sayıda dinden dönmeler hakkında sadece bahsedilip geçilmiş. Çıkan savaşların adı dâhi verilmemiş. Okuyup merak eden varsa “Ridde savaşları” olarak geçer. Güçlü bir siyasi birlik olduğundan, rahat bir şekilde bastırılmış gibi bahsedilmiş kitapta. Peygamberin ölümü sonrası güçlü bir siyasi birlik de yoktur, o kadar rahat ve kolay da bastırılamamıştır isyanlar. İlerleyen yıllarda ortaya çıkan iki anlayış ve kazananına da inanılmaz az yer ayrılmış. Dini akıl ile yorumlamak isteyen Mutezile ile katı geleneklere ve hadislere bağlı olan alimlere değinmiş, geçmiş hemen. Mutezilenin yenilmesi ve ortaya çıkan hadis derleyicilerin 1-2 tanesini söylemiş. Şu an İslam dünyasına %80 hâkim olan Ehl-i Sünnet ve bu anlayışın temelini oluşturan Kütüb-i Sitte isim olarak bile geçmiyor kitapta. “On beşinci yüzyılda Sünni ulema "içtihad kapısının kapandığını" açıkladı.” Bu ifade de komple yanlış. Kaynak belirtmemiş zaten. Burada bahsedilmese bile İslam aleminin en büyük alimlerinden Suyuti’nin 15. yüzyılda müctehidlik sevdası olmuştur. Sonrasında çok tepki görünce bu sevdadan vazgeçmiştir. Sonrasında müctehid sevdasına düşen de olmamıştır. Onu mu baz aldı acaba diye düşündürdü. Ama Sünni ulema bugün bile içtihad kapısı kapandı demez. Ama şartlar o kadar ağırdır ki, o kapı teoride kapanmadıysa bile pratikte sonsuza dek kapanmıştır. Sonrasında filozoflar ve feylesofların tanrı görüşlerini ve dini, akla ve mantığa oturtma girişimleri inceleniyor. Düşünce ve felsefeye savaş açan Gazali’den bahsedilse bile, çok üstünde durmamış yazar. Bir sonraki bölümde din, akla ve felsefeye uymayınca mistisizm’e yönelen tarih mercek altına alınıyor. Son bölümler ise özellikle 19. yüzyılda Tanrı’ya savaş açan felsefeciler ve bilim insanlarına ve Tanrı kavramının geleceğine dair incelemeler içeriyor. Güzel bilgiler bulabileceğiniz bir başlangıç kitabı olabilir ama sadece o kadar. Sadece bunu okuyup, tamam daha fazla bu konu hakkında okumayacağım, denirse yanılgılara düşürebilecek bir kitap. İyi okumalar.
Tanrı'nın Tarihi
Tanrı'nın TarihiKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 20171,646 okunma
··
4.391 görüntüleme
Aybüke Akın okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş, başta Tanrı Devrim’i yerine Tanrı Evrimi acaba olabilir miydi? 🤔
Numan okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Tam olarak nerede demişim devrimi diye anlamadım ama? 🤔
barış okurunun profil resmi
Eline sağlık, bana göre tam söylenmesi gerekenleri söylemişsin. Güzel kitap aslında fakat konudan konuya atlaması, çoğu bilginin es geçilmesi ve senin de belirttigin bazı hatalar yüzünden hayatımda yarım bıraktığım ilk ve tek kitap sanırım. Bazı kısımları bilmiyordum incelemende öğrendim(intihar olayını mesela), özetle olmuş bu, kalemine bereket :D
Numan okurunun profil resmi
Çok teşekkürler. Kitapta güzel bilgiler var, ama geneli etkileyen önemli noktalar yerine, çok kısıtlı kitlelere ulaşmış anlayışlar üzerinde fazla duruluyor. Dediğin gibi konudan konuya atlaması da bir diğer eksisi. Her inancı ve o inancın teolojilerini kronolojik olarak ayrı ayrı tutsa daha iyi olurdu okur açısından. 17. yüzyıldaki bir Hristiyanlık teolojisini anlatırken, birden kesip 15. yüzyıldaki İslam teolojisine gidiyor.
Lavinya okurunun profil resmi
Bu kitabi geçen gün kitapçı da elime aldım ama bir kitap almam gerekiyordu ve Sapiensi seçtim. Ama açıkçası aklim hala bu kitapta.
Numan okurunun profil resmi
Farklı alanlarda kitaplar olsa bile, Sapiens daha iyi bir tercih olmuş bence.
Aybüke Akın okurunun profil resmi
Kadınlarla ilgili olan paragrafta
Numan okurunun profil resmi
Ben de yanlış bir ifade kullandıysam düzelteyim diye sordum, ama orada Tarım Devrimi demişim zaten, Tanrı değil :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.