Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

240 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
Meselenin Aslına Gelirsek...
"Olmak ya da olmamak... İşte bütün mesele bu!" diye başlasak da bu yazıya aslında en doğrusu meselenin " Ne olduğumuz ya da ne olacağımız." Önce teşhis sonra tedavi. Bunu ilk önce Mehmed Akif' in şiirlerinde gördüm. Hocazade ile Köse İmam' da, Âsım' da... Bir teşhis olmalı ve bu teşhise uygun tedavi. İşte Sâmiha Ayverdi de önce teşhis edip sonra tedavi eden muharirlerden. 1905 doğumlu Sâmiha Ayverdi iyi bir eğitim almış ve kendisini felsefe, edebiyat , tarih ve tasavvuf gibi pek çok alanda yetiştirmiş. Tek eğitim tek bakış açısı yerine pek çok eğitim ve çoklu bakış açısı. Osmanlının son dönemiyle birlikte  Cumhuriyet' in altmış yılına şahitlik eden Ayverdi bu şanslı olma halini:  " Şayet ben de 1905 yerine 1926' da doğmuş olsaydım, hatalı planlanmış bir geçiş devresinin çocuğu olarak, bu gadre uğramış (hakkı yenmiş) nesillerin evlatlarından beter olabilirdim," cümleleriyle ifade etmiştir. İçinde yetiştiği aile ortamı, ailenin ahbablık ettiği kimseler Ayverdi' nin yetişmesinde çok etkilidir. Ayverdi içinde yaşadığı topluma baktığında gördüğü şey " garplılaşma çabasıdır" Babası Osmanlı saraylarında hizmet etmiş bir oğul Türkçeyi küçümsemekte ve sohbeti Fransızca yapmayı teklif etmektedir. Ya da bir muharrir eşi Fatih semtini ve bu semtte ikamet eden insanları küçümsemekte ve alaya almaktadır. Halbuki semte adını veren Fatih Türk milletinin öz be öz atasıdır. Sâmiha Ayverdi gördükleri, duydukları karşısında hayretler içerisindedir. "Yüzyılların teknesinde mayalanıp dünyâya medeniyet ve adâlet sadakası dağıtagelmiş olan Türk, şimdi dağarcığını varından yoğundan boşaltmakta tereddüt etmeyen ve kıyasıya harcadığı millî varlığından boş kalan bu dağarcığı başka ülkelerin nîmetleriyle doldurmaya servet, sâman sahibi olup bir hoşça eyyam sürmeye can atmaktadır." ... " bir kere daha anladım ki, Türk milleti yalnız rejim değiştirmekle kalmamış, sırtındaki vatan, îman , an'ane ve tarih zırhını da deldirmiş. İşte bu açılan delikten de oluk oluk millî ve manevî değerleri yad ellere kaçırmış. O delik tıkanmazsa, kim bilir daha nelerimiz gidecek, böylece de bizi 'batılılaşma' tuzağına arkamızdan itenler, iflasımız topunun sesi ile bayram edeceklerdir. " diyerek aslında Türk milletinin halini özetlemiştir. Ne olduğumuzu unuttuğumuz gibi ne olacağımıza da karar verememiş halimiz karşısında ise Ayverdi: "Ey Muhammed Ümmeti! Üç yüz yıl dünyaya ışık tutan sen , neden şimdi karalıklardasın? Neden elindeki meş' aleyi söndürüp, kâzip fecirlerin yalancı aydınlığına muhtaç olmaktasın? Sen uyanırsan, dünya da uyanır. Hem de beşerî ilahî bir muvâzene ile. Artık, tek kanatla uçmak sevdasından baş çevir. Senin gaflet, cehalet ve rehavetindir ki dünyayı rehbersiz bıraktı. .... Müdahale üstüne müdahale görmüş, ne İncil , İncil' dir, ne de Tevrat , Tevrat' dır... Ya sen müslüman geçinen, sen, tek harfi dahi tahrife uğramamış Hak kelâmı, bu tevhit çerâğını beşeriyete getiren peygamberinin yolunda yürüyüp dünyayı aydınlatacak yerde, kendini niçin ondan mahrum edip karalıklarda kalıyorsun? " demekte ve Müslüman Türk milletini sarsmaktadır. Ama ne yazık ki Türk milleti bu sarsmadan pek etkilenmemiş ve Ayverdi yaşadığı bir olay karşısında bu acı gerçekle bir kez daha yüzleşmiştir: Bir gazeteci çıkartmak istediği mecmûanın provalarını Ayverdi Hanımefendi' ye gönderip fikrini almak ister . Emanet cihetiyle baktığı provayı baştan sona okuduğu halde Ayverdi ne edebi, ne içtimâî, ne de bir mizahi muhtevaya rastlamaz. Hiçbir yönü ile cemiyete faydası olmayacak, yazı kalabalığı olduğuna kanaat getirdiğini gazeteciye aktardığı zaman aldığı cevap karşısında dehşete düşer: " İşte ben de bu cevabı istiyordum," demektedir gazeteci. " Eğer Sâmiha Hanım beğenmiş olsaydı mecmûanın sürümü olmazdı. Bizim okuyucuya hava cıva gerek. Ona ciddî bir şeyler okutmaya kalkışırsak batarız." Bu gibi birkaç olaya daha şahitlik eden Ayverdi bu acayip hal karşısında: "Türk münevveri, baktığını görmez hale gelmiş. Görebilse , gördüğü kadar da düşünebilse, uyanacak ve bakar körlükten kurtulacaktır. Şu halde ilk iş Türk idrâkini perdeleyen gaflet pençesini , milli ve hamasî bir eğitim ve öğretim ile düşürmek gerekmektedir." diyerek özetlemiş ve bir reçete sunmuştur. Kitaplarıyla, fikirleriyle bu reçeteyi sürekli tekrarlayan Sâmiha Ayverdi Hanımefendi' ye saygı ve minnetle...
Ne İdik Ne Olduk
Ne İdik Ne OldukSamiha Ayverdi · Kubbealtı Neşriyatı · 2007169 okunma
·
144 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.