Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
Necip Tosun'dan Okurlarına Emanet Hikâyeler.
Selamaleyküm, dostlar. Necip Tosun’dan Okurlara Emanet Hikâyeler var. Türk öykülerinden 13 hikayenin farklı bir yorumu ve hikayesini yazmış. Emanet Hikâyeler, öykücü, eleştirmen; Necip Tosun’un kaleminden çıkan on üç hikâyeden oluşan bir kitaptır. Aslında on üç durak desek, yeridir. Tosun; güneşin ışığından, yağmurun ıslaklığından, rüzgârın serinliğinden, kışın soğuğundan aldığı havasıyla Anadolu’ya farklı zamanlarda rotasını çizer. Bu rotada Tosun’un on üç hikâyeciden aldığı, on üç hikâyeyi emanet alır. Kendisinden emanet hikâyelere; biçim, kuram tane tane işledi. Bilinmişin ötesine gitmeye çalışıldı. Böylece farklılığı yakaladı, desek yerinde olacak bir cümle olur. Güçlü bir niyetle yola çıkan Tosun, okurlarını bu yolculukta yoldaş olmalarını istemektedir. Keza okur bu yolculukta on üç durağı gezecekler. On Üç Durak Birinci durak, iki yüreğin bir ses olup muhabbetle cay içtikleri bir tablodur. “Dağların Çağrısı” başlığıyla selamlar. Tosun, okura Tanpınar’dan; zaman, müzik ve rüya ile bütünleşen udi karakterinin hikâyesini hatırlatır. İki kişinin konuşmasıyla başlayan, ikisinin iç âlemlerinde hemhal oldukları şöyle: “İnsanın kendinden kaçarken öteki kendine çarpması ve kendine çarpınca uyanması.” Diye açıklar. İki kişinin bir birine nasıl gönül aynası olduğunu, eminim bunu okur da fark edecektir. Gönüldaşlığın, dostluğun hikâyesidir. İkinci durak, “Yorgun Irmak” Mustafa Kutlu’yu bize hatırlatır. Dahası ailesini yıllardır ihmal eden, bütün dünyasını evindeki bir bahçeden, ağaçlardan ibaret gören yaşlı bir adamla ve babasına sitem eden bir oğlun hikâyesidir. Bahçede ırmak olan ve tamamlanmış bir ömrün yorgunluğunun resmedilmiş halidir, Kutlu’nun kaleminden doğa aşığı olan, o yaşlı adam. Üçüncü durak, “Boşluğun Sesi” ile Oğuz Atay’ın araftaki derin sesidir. Atay, hep Albayım, diye seslendi. Yani bize seslendi. Kaleme aldığı sesini, herkese ulaşacak, kalplere değecek zannetti. Sesini okullarda, evlerde, otobüslerde Doğu’da ve Batı’da yankılanacağını zannetti. Acılara, haksızlıklara, kaoslara çare olacak, yaraları saracak, âşıklara dil, yoksullara ekmek, zenginlere merhamet olacak, zalimleri utandıracak, ezilenlere güç vereceğini zannetti. Atay bu beklentilerle yıllarca yazdı yazdı. Ama olmadı. Atay’ın sesini kimse duymadı. Tosun, bu hikâyesiyle bir dirhem Atay’ın sesi olmaya çalıştığını, okurlar bu kitapta görecekler. Dördüncü durak, Tosun “Körebe” hikâyesiyle Adalet Ağaoğlu’nun hikâyesini farklı bir boyuta taşır. Dayı ile yeğenin konuşmaları vardır. Yeğen yani genç bir kız taşrada yalnız, hayatın kıyısında dayısının onun duygularına tercüman olduğunu göreceğiz. Beşinci durak, Hulki Aktunç’un “Hayata Düşmek” hikâyesidir. İntiharın eşiğine gelmiş, bir işçinin hikâyesi anlatılır. Altıncı durak, sokaklarda alışık olduğunuz yoksul, kimsesiz iki gözyaşı damlası akıtan bir çocuğun hikâyesidir. Orhan Kemal’in “İki Damla” hikâyesinin farklı bir üslubudur. Yedinci durak, Bilge Karasu’nun “Teneffüs” hikâyesidir. “Bir, iki, üç, dört...” diye başlayan ve devam eden kelimelerle Karasu’nun kendi hayat hikâyesini anlattığı bir hikâyedir. Sekizinci durak, Rasim Özdenören’in “Sur Nefesi” hikâyesidir. Kaybolmuş, bastırılmış, her şeyi çözecek kurtuluş sesi bekleyen bir kahramanı anlatır. Bu ses, kıyametin sesidir yani sur nefesidir. Hikâyede kıyamet korkusuyla yaşayan ve bu korkuyla ölen bir kahraman anlatılır. Dokuzuncu durak, “Şehrin Sesleri” hikâyesinde İstanbul’un sesi anlatılır. İstanbul’un bir gezginin bakış acısıyla anlatılır. Sait Faik’in bu hikâyesi ile İstanbul’u okura resmeder. İstanbul gezilir, görülür ve yazılır. Onuncu durak, bir tatil kasabasında Küçük Berivan adında, altı yaşında yüzünün yarısı yanık bir kız çocuğunun varlığından haberdar eder, bu hikâyesinde Ferit Edgü. Koca bir adam ile küçük bir kızın yarım günlük bir vakitte yaşadıklarını anlatır. Yoksul ama yüreği zengin, babasız ama onurlu, yüzünde tatlı bir gülümseme ile Küçük Berivan’ın hikâyesi anlatılır. On birinci durak, Kemal Tahir durağıdır. Hikâyenin sayfalarında Cem Sultan’ın hikâyesi vardır. Cem Sultan’a zehir verilmiş, bu kâfir ilinde... Bana hekim değil, dua lazım diyen inancın ülkesinde bir sultan. Osmanlı ülkesinde sultan olmayacak ama kalbin/inancın ülkesinde bir sultan olacaktır. “Cem Zehiri” hikâyesini bir zamanlar yazan Kemal Tahir, Necip Tosun’un kaleminden tekrardan farklı bir rota ile yazıldı. Bir inançlı sultana vefa olacak. On ikinci durak, “Bahar ve Kelebekler” hikâyesidir. Balkan Savaşları’nın akabinde yaşanan büyük göç ve seferberliğin hikâyesidir. Ömer Seyfettin; Balkan Savaşları’nda savaşan, Yunan’lara esir olan, bir Balkan gazisidir. İlk hikâyelerini Selanik’te sürgün hayatında yazmaya başladı. “Bahar ve Kelebekler” hikâyesin de Balkanları kaybetme acısını yaşayan, bir seyyahın gözüyle yaşadıklarını anlatır. Son durak, on üçüncü duraktır. “Bir Hikâye Kalır Geriye Her Şeyden” sonların, ayrılıkların, biten dostlukların hikâyesini anlatır, Selim İleri. Geriye kalan; biriktirerek değil, silerek yol alıyordu insan, diye yazar kitapta. Okurun merakına bir veciz çiziyor, Selim İleri. Sonra her şey kendi mazeretini üreterek bitiyor, bir hayat bir kadere düşüyor ve kendi acısıyla kardeş oluyordu. Sonra bir hikâye kalıyordu geriye her şeyden. Diye biter, “Emanet Hikâyeler”. Uzun bir yolculuktan sonra tamamlanan on üç duraktan sonra emanet alınan hikâyeler, emanetçilere verilir. Yani heybesinden okura; gönül zenginliklerine güzellik, ağız tatlarına dil tatlılığı vererek, emanet edilmiş hikâyeler verir, Necip Tosun. Necip TOSUN, Emanet Hikayeler, Dedalus Yay., İstanbul, Mart. Yunus ÖZDEMİR. Saygılar...
Emanet Hikayeler
Emanet HikayelerNecip Tosun · Dedalus Yayınevi · 2017124 okunma
··
204 görüntüleme
Eylül Türk okurunun profil resmi
Yunus Hocam, yine dopdolu bir tahlil olmuş.Yüreğiniz varolsun.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.