Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

·
Puan vermedi
İSTENMEYEN BİR HAYAYIN TRAJİK ÖYKÜSÜ HER SAVAŞ BİR TANRI ÖLDÜRÜR Güneydoğu’da görev yapan başarılı bir subayın militarizmden anti militarizme geçişini anlatan bu kitaptan, açık söylemek gerekirse, etkilenmemek mümkün değil. Yılmaz’ı, ölümün sıradanlaştığı bir hayata adım adım taşıyan babası Cemal Bey, egolarını tatmin etmek için, yani göğsünü gere gere oğlunun apoletleriyle övünebilmek için, yaşayamadığı hayatı yaşamak için oğlunu askeri liseye göndermeye karar vermesiyle başlayan Yılmaz’ın trajik hikâyesini konu ediniyor kitap. Zamanla içinde realistik tanrılar oluşturulan ve zamanla o tanrıları tek tek öldürmesi gerektiğini anlayan, can alan, canı boğazında bir adam Yılmaz. Her şey jandarma olarak atandığı ceza infaz kurumunda başladı. Bir idam mahkûmu olan -bir askeri öldürdüğü gerekçesiyle idama mahkûm edilen- kalbi temiz, aklı yıkanmış genç Serhat’ı darağacında asılı halde gördükten sonra hayatı bir zindan haline gelmişti Yılmaz’ın. Ve o an, içindeki bütün tanrıları öldürmeye karar vermişti Yılmaz. Girdiği çeşitli çatışmalarda verdiği kayıplar ve öldürdüğü genç insanların –askeri literatüre göre “düşmanların”- vicdan azabıyla kıvranan, sevdiği kadından babası ve komutanlarının hiyerarşik düzeni için ayrılmak zorunda kalan, girdiği en son çatışmada bir genç kızı öldüren ve cesedinin yanı başında saatlerce beklediği için, katatonik şizofreni olduğu düşünülerek psikolojik tedavi altına alınması Yılmaz için üst düzey askeri bir kişilikten Nietzschevari bir ifadeyle “üst insan” olmaya varacak yolu ardına kadar açacaktı. Geçmişini ve yarattığı tanrıları öldürmek için çaba gösteren bu adamın yani Yılmaz’ın aslında tek istediği şey insanları öldürmemek ve dilediği hayatı kimsenin müdahale etmediği şekilde yaşamak. Kaldı ki eğer romanı okursanız, romanın sonuna doğru yaşamak istediği hayata adım adım, korkularını yenerek ulaşmaya çabaladığını da fark edeceksiniz. İlkin, çocukluğunun otoriter tanrısı olan baba figürüyle yüzleşti. Ardından gençlik yıllarının aşkı, ideolojisi ve ilk tutkusu olan tanrısıyla, Nazan’la yüzleşti. Art arda devirdiği tanrılar, Yılmaz’ı tek olan, mümkün tanrılar içindeki en hakiki tanrıya ulaştırmaya yetecekti. Ancak yine de ölmesi gereken tanrılar bitmeyecekti. Çetin’i, yakın dostunu tedavi gördüğü hastanede, kendisinden evvel çıldırmış halde gördüğü zaman, o anki savaşının da bir tanrıya mâl olacağını anlayalı çok olacaktı. Geriye bütün hayatını alt üst eden, cebini tok, gönlünü sersefil bırakan askerlik tanrısını öldürmek kalacaktı. Yaşamak istediği hayatı yaşaması için en az onun kadar çabalayan doktoru olan Melih Yarbayı da unutmamak gerek, tabi bir de âşık olduğu kadın var: Esin. Yılmaz’a yeniden yaşama, sevme, âşık olma duygularını yaşatan kadın. Tanrılarını bir bir öldüren Yılmaz’ın Hira’sı olacak olan kadın. Savaşırken, medya tarafından yansıtılan, bizlere kahramanlık ve başarı nidalarıyla anlatılan operasyon haberleri Yılmaz’ın gözünde bir alaycı bakış yaratmıştır. AKBULUT kanaatimce; orada neyin nasıl olduğuna dair en ufak bir fikri olmayan, yaptıkları iş dışında bir şey bilmeyen jöleli saçlı, beyaz yakalıların olaylara mübalağa yapan algılarıyla haberleri bizlerin önüne getirmeyi -açık söylemek gerekirse- bu işi çok iyi yaptıklarının kanıtıdır ki, hala bizler o algıyla orada neler yaşandığının farkında olmadan yaşamımızı sürdürmeye ve onları dinlemeye devam ediyoruz. Bize bunu bir mesaj olarak vermesi de pek göz ardı edilecek bir şey değil. Yalnızlık, aklın cehennemi; vicdan ise cehennemin kılavuzuydu. Ve akıl; Her seferinde eriyeceğini bile bile kardan adam düşleri kurduran safdil tanrıydı! Yıkılacağını bile bile kumdan kaleler yaptıran hülyalı mimar. Bildiklerinle yorar, bildiklerinle yalnızlaştırır ve tutsak eder kalabalıklara… HER SAVAŞ BİR TANRI ÖLDÜRÜR. Tanrılarını öldürerek yaşamaya niyeti olan herkesin gıyabında…
Her Savaş Bir Tanrı Öldürür
Her Savaş Bir Tanrı ÖldürürSüleyman Akbulut · Doğan Kitap · 201224 okunma
··
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.