"AŞK MI? HİÇ BİTMEYECEK Kİ.. ÖLÜM MÜ? HİÇ GELMEYECEK Kİ.."İnsan olmak, defalarca doğup defalarca ölmek demek.
Gözlerimizde incecik bir vicdan sızısıyla, hayatı avuçlarımızda tutmak isterken, elimizde ufalan ; narin, kelebek tozuna benzer umutlar, cam kırıklarına dönüşüyor. Önce hiç acımayan ama kestiği yerden sürekli kanayan yaralar bunlar..
Bir nefretin girdabında, bir sevginin yakıcı ateşinde, kendinden geçmenin son raddesinde..
"Yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? " derken bulmak kendini..
Yaraları saramayacağını bilip daha çok yara açmamak pahasına uzaklaşmalar, terketmeler, yarım bırakmalar, yarım kalmalar..
Ölüm arzusuyla yaşama isteği arasında askıda kalmış zamanlar bunlar..
Yerli yerinde, sessiz sakin, kabuğuna çekilmiş ne kadar duygu varsa, can yakanıyla, huzur vereniyle hepsi dahil, içinizde çığlık çığlığa kanatlanıyor okurken.
Çok başarılı bir kurguya sahip olan bu kitap, elimden bırakamıyorum diyeceğiniz türden.
Eleştirinin dibinde boğuluyorsunuz.
Toplumu, aile kavramını, aşkları, arkadaşlıkları, evliliği ve en önemlisi insanın kendini eleştirmesi.
Her şey apaçık ortada gibi görünse de, gizli kalmış ne varsa dilleniyor, hecelemeden bülbül gibi şakımaya başlıyor.
O kadar çok şey hissettiriyor ki insana, bir kolu olmayan bir babanın yaptığı çaresizlik tadındaki sucuklu yumurtayı bile es geçmiyorsunuz.
Kelime kelime örülmüş, zorlamasız, doğal ve sıcacık.
Direnişin romanı. Ama direnirken bile, yıkılmayan düzene karşı içinde bir yenilmişlikle, öfkeye dönmüş bir çaresizlikle, can çekişen bir var oluş kaygısıyla yüzyüze geliyor insan.
Bir ayna gibi kimi zaman. Bakıp da gördüğümüz şeyin kendimiz olduğunu kabul edemediğimiz, tuz buz ettiğimiz bir ayna gibi.
Okurken boşuna direnmeyin kitabın kahramanını dönüşmemek için. Çok fazla şansınız olduğunu söyleyemem. Her yerde onun sulu gözlü hali karşınıza dikilecek ve en azından gözleriniz yaşaracak.
Öyle bir duygu yoğunluğu ki, yormuyor, sıkmıyor, bunaltmıyor. Keskin bir tarafı var ama sarmalıyor insanı.
Tasvirler çok başarılı. Arada şarkı sözlerinden küçük hatırlatmalar ve anlamı güçlendirmek için yaptığı ama asla göze batmayan kelime tekrarları duygu geçişini daha da güçlendiriyor.
Tıpkı insanın, bir bataklıkta boğulan umudunun ve yaşama sevincinin inadına, kendini daha büyük bir bataklıkta boğmasına benziyor. Çırpınmak zamanı kısaltıyor sadece.
Çürümeye başlayan hayatlar ve tıpkı güzellik gibi miras kalan genetik bir çöküşün hikayesi. Ve direnen insan, pimi çekilmiş bir bomba gibi infilak ediyor. Bu direniş, gönüllü bir yok oluş, vazgeçiş çünkü.
Acı çekmek, acı çektirmek, intikam almak, hesaplaşmak üzerine oturtulan gayet sağlam bir kurgu.
"Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın. "
Var mısınız kendi çöplüğünüzde boğulmadan vicdan muhasebesi yapmaya?
Bilip de bilmezden geldiklerinizi, sakladıklarınızı, görüp de gözünüzü kapattıklarınızı gün ışığına çıkarmaya var mısınız?
Çünkü ;" Uzaklarda aramaya gerek yok, cehennem yeryüzündedir.. "
Keyifli okumalar.. :)