Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

575 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 günde okudu
“İnsan ada değildir, bütün de değildir tek başına, anakaranın bir parçası, okyanusun bir damlasıdır; bir kum tanesini bile alıp götürse deniz, küçülür avrupa, sanki kaybolan bir burunmuş, dostlarının ya da serin bir yurdunmuş gibi; bir insanın ölümüyle eksilirim ben, çünkü bir parçasıyım insanlığın; işte bu yüzden hiç sorma çanların kimin için çaldığını, çanlar senin için çalıyor.” John Donne hamingway’in martha gellhorn’a ithaf ettiği kitap. İspanya, Hamingway’in kendi ülkesinden sonra en çok sevdiği ülkeymiş ve ispanya’da iç savaş başladığı sıralarda bahama adaları’ndaymış. Kendi bütçesinden belirli bir miktar ispanya için harcamış hatta. Bu masrafı karşılamak için ise savaş muhabiri olarak birkaç kez ispanya’ya gitmiş. Savaşın başında madrid’de bulınduğu zamanlarda ispanya iç savaşı hakkında bir roman yazma isteği doğmuş içinde ve andre malraux ile savaşı aralarında paylaşmışlar. 1937 ‘ye kadar olan kısmı malraux, diğer kısmı ise hamingway yazacakmış. Malraux hızlı davranıp o yıl aralık ayında umut isimli romanını yazmış, fakat 1939 yılında hemingway’in romanı daha bitmemiş. Kitap sadece 3 günü ele alıyor ve sık sık sadece şimdi vardır diye yineleniyor kitapta. Hamingway şimdiyi anlatmayı çok seviyor anladığım kadarıyla. Zaten kendisi de günlük hayatında sadece şimdi vardır diyormuş. Şimdiye çok önem veriyormuş. Ayrıca karakterleri konuşturmayı da çok seviyor hamingway ki bunu kitabı okurken daha iyi anlıyor insan. Aynı anda bir çok karakter konuşuyor ve bazen hangisi hangisiydi karışabiliyor. Yalnızca şimdiyi anlatıldığından betimlere sıkça yer vermiş hamingway, yer yer çok sıksa da kitabın içine alıyor betimlemeler diğer türlü çok yavan kalırdı diye düşünüyorum. Ayrıca kitapta işlenen aşk biraz yüzeysel kalsa da, 3 güne büyük bir aşk sığdırılmaya çalışılmış, bir insanın düşüncelerini, önem sırasını ne kuvvetli değiştirdiğini güzel yorumlamış hamingway, ve aslında şimdiyi anlatmayı sevdiğini anlayınca çok da abes gelmemeye başlıyor. Zaten kitapta sadece savaş beklemek anlamsız olurdu değil mi? “Ve kazanacağız.” “Evet. Biz kazandıktan sonra sen ava çıkmalısın.” “Ne avlamaya?” “Yaban domuzu, kurt, ayı, dağ keçisi.” “Av sever misin?” “Evet, adamım. Her şeyden çok. Köyümde hepimiz avlanırız. Sen sevmez misin av?” “Hayır.” Dedi robert jordan. “Hayvanları öldürmeyi sevmem.” “Bende tersinedir.” Dedi yaşlı adam. “Ben insanları öldürmeyi sevmem.” “O bir komünist.” Dedi maria. “Çok ciddi beylerdir onlar.” “Sen komünist misin?” “Hayır, ben anti faşistim.” “Uzun süredir mi?” “Faşizmi anladığımdan beri.” “Dinle,” dedi kadın. “Ben korkak değilim, ama sabahın erinde her şeyi açıkça görüyorum ve şimdi yaşadığını bildiğimiz bir çok kişinin gelecek pazarı göremeyeceğini düşünüyorum.” “Bugün ne?” “Pazar.” “Gelecek pazar çok uzak. Çarşambayı görürsek iyiyiz demektir. Ama senin bu tarz konuştuğunu duymaktan hoşlanmıyorum.” Dedi robert jordan. “Herkesin biriyle konuşmaya gereksinmesi vardır.” Dedi kadın. “Önceleri dine ve başka saçmalıklara sahiptik. Şimdi, herkes için içtenlikle konuşabileceği biri olmalıdır, çünkü bütün yiğitliğine karşın insan çok yalnız olabilir.” “Biz yalnız değiliz, hep birlikteyiz.” “Şu malinelerin görünüşü insana bir şeyler yapıyor,” dedi kadın. “Bu makinelerin karşısında biz hiçiz.” “Gene de onların hakkından gelebiliriz.” “Bak,” dedi kadın. “Sana bir hüzün itiraf ettim ama yüreklilikten yoksun olduğumu sanma. Benim yürekliliğime hiçbir şey olmadı.” “Güneş doğunca hüzün yok olacak. O sis gibidir.” “Çünkü bu kentin insanları zalim olabildikleri kadar iyidirler de, doğru olanı yapmak konusunda doğal bir adalet duyguları ve istekleri vardır. Ama zalimlik bir kez saflara girmişti, sarhoşluk ya da sarhoşluk başlangıcı da... ve saflar artık don benito’nun dışarı çıktığı zamanki gibi değillerdi. Başka ülkelerde nasıldır bilmiyorum ama ispanya’da sarhoşluk, şaraptan başka unsurlar ortaya çıktığı zaman büyük bir çirkinliktir ve insanlar o durumda’ yapamayacakları şeyleri yaparlar.” “Sonra ezilen fundaların kokusu ve kızın başının altındaki sapların katılığı duyumsandı, güneş kızın kapalı gözlerinde pırıl pırıldı, robert jordan, kızın başı funda kökleri arasında kaykılmışken boğazının kıvrımını, dudaklarının kendi kendilerine hafifçe kıpırdanışını, güneşe ve her şeye sımsıkı kapalı gözlerinin üzerindeki kirpiklerinin titreyişini ömrünce anımsayacaktı, kız için her şey kıpkırmızı, portakal rengi, altın kızılıydı ve bu gözlerinin üzerindeki güneşten ötürüydü ve her şey o renkti, her şey, dolma, alma, sahip olma hepsi o renkti, hepsi o rengin körlüğünde olmuştu. Robert jordan için o hiçbir yere varamayan karanlık bir geçitti, sonra hiçbir yere, sonra gene hiçbir yere, bir kez daha hiçbir yere, daima ve her zaman hiçbir yere, toprağa girmiş dirseklerindeki ağırlık da hiçbir yere, karanlık, hiçbir zaman son yok, hiçbir yere, bütün zamana abanmış bilinmeyen hiçbir yere, şimdi, gene ve daima hiçbir yere, şimdi büyün dayanmaların ötesinde yukarısında, yukarısında ve gene hiçbir yerin içine girmek, birdenbire, sarsılarak bütün hiçliği kucaklayarak ve zaman mutlak biçimde aynıyken ikisi birdenbire orada olmuşlardı, zamana sahip oluş durmuştu, robert jordan toprağın oynadığını ve altlarından kaydığını hissetmişti.” “Bağnazlık garip bir şeydir. Bağnaz olmak için haklı olduğunuzdan kesinlikle emin olmanız gerekir. Ve bu eminliği, haklılığı da hiçbir şey kendini tutma kadar sağlayamaz. Kendini tutma, aykırı düşüncenin düşmanıdır.” “Ama maria iyidir. Değil mi? Ah, değil mi diye düşündü robert jordan. Belki şimdi hayattan alacağım şey odur. Belki o benim hayatımdır, altmış yıl yerine, on yıl yerine kırk sekiz saattir, ya da altmış saattir, on saattir ya da on iki olsun. Yirmi sekiz saat ya da tam altmış saat, on saat ya da on iki olsun. Bir günde yirmi dört saat olduğuna göre üç tam gün için bir altmış bir de on iki ister. Bir hayatı yetmiş saatte yetmiş yıl gibi dolu dolu yaşamak olasıdır sanırım, yalnız yetmiş saatin başladığı zamana kadar hayatın dolu dolu yaşanmış olmalıdır ve sen de belli bir yaşa varmış olmalısın.” “Birçok çingene tanıdım, çok garip insanlardır. Ama biz de öyleyiz. Ayırım bizim namuslu bir hayat kurmak zorunda oluşumuzdur. Hangi kabileden geldiğimizi, kabilesel katılımlarımızın neler olduğunu, bizim kendilerinden geldiğimiz insanların yaşadıkları ormanların gizemini hiç kimse bilmiyor. Bütün bildiğimiz bilmediğimizdir. Geceleri bizlere neler olduğu hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Ama bu gündüz olduğunda önemli bir şeydir.” “Çıplak, ölü bir adamın rus olduğunu hiçbir şey kanıtlayamazdı. Ulusunuz ve politikanız öldüğünüz zaman belli olmuyor.”
Çanlar Kimin İçin Çalıyor
Çanlar Kimin İçin ÇalıyorErnest Hemingway · Engin Yayıncılık · 012bin okunma
·
22 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.