Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

288 syf.
10/10 puan verdi
İsmet Özel lûgatiyle mübrem hakikat şiiri tecessüs etmek
İki arkadaşın genişçe bir merdivenden indiğini düşünelim. Biri, merdivenlerden düşünce diğer arkadaşı onun için endişelenip "Bir şey söyle, bir şey söyle" diyor. Yere düşüp baygın halde olan kişinin söylediği " şey"dir şiir, diyordu İsmet Özel. Özel ağabeyin bu şiir tasviri beni çok etkilemişti. Birkaç konferansında da söylediği "Uyku ile uyanıklık arası bir yerde"diye konuşlandırdığı ve tetikte koyduğu bir şeydi şiir. Uyku ve uyanıklık ancak böyle bir örnek olay senaryosuyla bizim gibi metaperestler için anlaşılır gelebilirdi. Metaperestlerin herbirine teker teker en alımlı çalımlı libası giydiren İsmet Ağabey'in bu enfes kitabında aradığım birçok şey vardı. Başta çok yüzeysel şeylere temas etmesini bekliyordum. Şiiri önünde bir tarih kitabı okur gibi okumak, bir felsefe kitabı okur gibi okumaktan söz edecekti, ardından "şiir okumak için tarihi ve felsefi ard alanı bilmek yetmez söz gelim şu şiirimin şu mısrasında aslında şundan söz ettim ama siz basit okurlar beni hiç anlamadığınız gibi mısrayı da hiç ettiniz" diyecek ve kalaylayacaktı. Cila niyetine de birkaç şiiri de şerh edecek bize çok kıymetli bir armağan bırakacaktı. Düşündüklerimin hiçbiri olmadı kitapta. Ne beni kalayladı ne de şiirlerini şerh etti. Ben ikisine de taliptim, kabul buyurursa talebesi olma niyetiyle dersini okuyordum. Kitapta anlatılanlar daha çok şiirin geçmişi ve kümülatif sürecindeki isnad noktalarının tenkidi üzerineydi. Bilhassa İkinci Yeni akımı ciddi anlamda İsmet Özel'den paparayı yemişti. Sahiden söz konusu kişi İsmet Özel'se karşı cephe hep müdafaadadır, taarruz yalnız Özel'den gelir ki hepimiz az çok biliriz taarruz güç sahibi olanın elindeki yetkidir. Gücünü kaybeden yahut zaten bir kudret sahibi olmayan daima kendini müdafaa ile yükümlüdür. Garip akımından gelip İkinci Yenicilere katılan Anday, çizgisindeki kıymeti hasebiyle biraz daha az menfi tenkide muhatap oluyor. Öte yandan İkinci Yenicilerin herbiri bu çizginin içinde olmaları sebebiyle zayıf bulunuyorlar Özel tarafından. Bir noktayı sarih hale kavuşturmak lazım geliyor ve hatta belki elzem; onlar bir isnad noktasıdır ve bulunmaları da gerekir fikriyle yazıyor bunları, yahut ben bunları bu şekilde anladım demeliyim. Buna bir örnek sunmak istiyorum kitabın yüz yetmişinci sahifesinde şöyle diyor Özel; ...1965'te "Partizan"ı yazdım. Görüşüme göre bu hem geçerli ölçülere göre "şiir"di, hem de politik bir tavrı yansıtıyordu. Benim politik yönelimli şiire gidişimde tehlikeler gören Edip Cansever, şiiri kendisine okuduğumda, bendeki önemli bir iş başarmış havalarını küçümseyerek, "Bu şiirde partizan kelimesinin yerine Haziran kelimesini koysan hiçbir şey değişmez" demişti. Yani "ölünce bir Haziran gibi ölmeliyim" diyesiymişim. Hatta burada bahsettiği mevzuu Müzikli Hatıralar isimli MFÖ tarafından sunulan TRT programında da üstünkörü konuşuluyor. Bu konu üzerine İsmet ağabeyin açıklaması çok mizana konulmuş ve doğrusu benim hiç beklemediğim kadar sakin bir tavırla söylenmişti kendisi tarafından. Cansever bunu söylemekle hem haklıymış hem de haksızlık ediyormuş. Haklıymış çünkü hakikaten şiir, Partizan yerine Haziran kelimesiyle tebarüz etse de kendinden bir şey kaybetmeyecekmiş. Ancak Halkın Dostları dergisi vasıtasıyla aslında şiirin bir mesele taşıyıcısı olması noktasındaki gayreti göz önüne alınınca Partizan dememek, şiirin aslî görevine aykırı bir noktada bir şiirsel yazıma sebep olabilirmiş. Esasında İsmet Ağabey "şiirsel" kelimesini -aslında burada 'sözcüğü' demek daha çok yakışık alırdı, sözün küçüğü olarak bir istihfaf ile sözcük- istihfaf makasadıyla kullanıyor. Demek ki mesele taşımayan şiir, memuriyetini yerine getirmeyen şiirseldir sadece; uyku ve uyanıklık arası bir yerde değildir. Şiir yazmak yerine şiir nasıl yazılır, nasıl okunur meselesi üzerine kafa yorduğu iddiasına yönelik olarak ise İsmet ağabeyin yanıtı kalbimi tam on ikiden vurdu, mealen şöyle diyordu -öyle bir dil ki anlamın da anlamını anlamaya, anlamlandırmaya inhiraf içindeyim- şiirin nasıl olması gerektiğini bilmeden şiir yazmak faidesizdir. Mesele taşımayan şiir, halkın içinden olan birey olan şairden olmamalıdır. Belli kalıplara da sığmamalı diye eklerken Divan edebiyatına da kara libas giydirmeyi unutmamış. Divan şiirine olan menfi tenkidi beni açık ve seçik şaşırttı. Ülkenin meseleleriyle yakinen bir ilişki içinde olan ve çağın miratı mübrem şiir için elbette toplum ve ilişkisini de ele alıyor. Bir toplumdaki aydın, meselenin hamilidir, bunu izah etmekle mükelleftir. Filhakika, günümüz aydınlarının sözde aydınlar olduğu için de bunu göğüsleyecek birinin henüz tezahür etmediğini de söylüyordu. Burada -tam burada- izahı mecbur bir mesele daha var, isnad noktası olarak hep bundan evvel yazmış olan şairlerin varlığını gösterir, asla çöpe atmaz. Örneğin Nazım Hikmet için henüz fikren bir inkılap içinde ve hatta devrim hükmünde olan -ihtilal demekten imtina ediyorum, zira çok radikal bir tanım olurdu- çizgiye geçişinden evvel İsmet Ağabey için de çok kıymet verdiği bir isim olduğunu bilmem söylemeye gerek var mı? Ahmed Arif'le olan münazaralarındaki çatışmada o zamanlar genç yaşına ve tavrına rağmen yüksek perdeden konuşmamış olması beni yine şaşırtan bir başka nokta olmuştur. Şiir bir beşer sözüdür, lafın bir üst kademesinde yer alır. Mansab ile ayet, hadis, kelime, söz, laf diye sıralayınca sarih olarak söz mesabesinde bulunduğunu görebiliyoruz şiirin. Fevkalbeşer bir kelime duymak zor, hakikati bilmek zor şiirden. Uyku ve uyanıklık arasında bulunan bir sözün tam idrak ile söylendiğinin teminatını vermek oldukça müşkül bir durum. Hem Gestaltçı bir yaklaşımla ele alan İsmet ağabeyin penceresinden bakınca bir bütünlüğün parçası olan sözün, bütünden iz taşıdığı ve asla ondan ayrı düşünülemeyeceği de göz önüne alınınca hakikatten pay almayan bir sözün şiir olması mümkün değil. Burada bir tenakuz yok mu? Yani hem şiir hakikati barındıracak kadar mansaba sahip değil diyoruz, hem de şiir bir hakikati de duyurmakla mükellef diyoruz. Şiir hakikati ancak duyurabilir, şair mucid değildir, kâşiftir bir bakıma. Bu hakikati duyurmayan kişi şair değil, yazdığı da şiir değildir, olsa olsa şiirseldir. " Şiirsel" ifadesi de oysa bir iltifat olarak kullanılır yazılan eserler için ve hatta çizilen tablolar için ve belki bir nisa için, bir nisanın penceresinden -Bir de bakalım Leyla köşesinden Aşkın kadın adlı penceresinden Bırakmıştı kendini yazılmış olana Susmak ve konuşmamak denen cana, Karakoç'un Leyla Köşesi şiirinden tedaiden istifade ile- kullanılan bir kelime. Peki neden şiirsel ifadesini kullanıyoruz? Şiirimiz yok da ondan! diyor Özel. Şiirimiz olsa şiir dermişiz, şiirsel değil. Kitabın içerisinde esasında iki kitap yer alıyor. İlk kitap Şiir Okuma Kılavuzu, ikinci kitap ise Çenebazlık. Çenebazlık isimli kitabında, uzun uzun sosyal, siyasal ve kültürel zeminde şiir hakikaten ontolojik olarak ele alınıyor. Mutemed ve mevsuk bir eser olarak şiirseverlerin -belki varsa şiirperestlerin- muhakkak okuması/kıraatı lazım bir eser. Akla takılan bir şey var bunca muaheze üzerine hala şiir var diyebilir miyiz? Elbette, debdebe içinde olan şiir dünyası şiirin bitmediğinin ve hatta bitmeyeceğinin de şeairidir. Bu sebeple hem şair yaşar hem şiir. Üstelik bu şairler fiziken mevte ulaşmışsa da hala ruhen yaşar manasında da değil, şu an çok canlı bir şair yaşıyor ve daha nice kıymeti bilinmeyen şair de var. Örneğin hala Payidar Zaraman yaşıyor, hala Hüseyin Köse yaşıyor hala Mehmed Said Aydın yaşıyor ve daha nicesi... Şairlik kesbi midir vehbi midir? Şairlik kesbidir, gayret üzere ancak şair olunur, şuurundan bağımsız ele alınamayan şiirin vehbi olandan daha fazlasına da ihtiyacı var. Şiir ve şair payidardır. İnsan varsa şiir vardır, âdemlikten ademliğe geçtiğimizde ancak bu kavramlar ademabâd olabilir.
Şiir Okuma Kılavuzu
Şiir Okuma Kılavuzuİsmet Özel · Tiyo Yayınları · 2013923 okunma
··
1.060 görüntüleme
Ferman Mamedov okurunun profil resmi
İsmet Özel anladığım kadarıyla şiir konusunda tezatlıymış.? Genellikle şairler, yazdığı "kalıbı" haklı çıkaracak fikirler ortaya koyarlar. Bence şiir aşk gibidir, onu tanımlamak, tariflendirmek doğru değildir. Herkes farklı aşık olduğu gibi, herkes farklı şiirleşir. Şairlik vehbi olmaz, kesbi olabilir. Fakat,bana sorsanız,en güzeli ilhami olanıdır, davalı olanıdır derim.
nosthalgia okurunun profil resmi
Aslında bir çelişkinin olmadığını açıklamaya çalışmıştım, keza kalıbını haklı çıkarma gayreti gibi de görünmedi bana. Teşekkür ederim.
2 sonraki yanıtı göster
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.