Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

158 syf.
10/10 puan verdi
·
4 günde okudu
12 Mart 1971’de verilen muhtıranın hemen ardından Deniz Gezmiş ve arkadaşları yakalanmıştı. Yakalandıktan sonra da 1 sene içerisinde idamlarına karar verilmişti. Mahir Çayan ve arkadaşları da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için 27 Mart 1972’de Ordu’nun Ünye ilçesindeki NATO üssünden ikisi İngiliz, biri Kanadalı üç kişiyi kaçırmıştı. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kendilerini bekleyen arkadaşları ile buluşan Mahir Çayan ve arkadaşları, muhtarın evine yerleşmişti. 30 Mart 1972 tarihinde düzenlenen bir operasyon ile Mahir Çayan ve arkadaşları ile üs görevlileri hayatlarını kaybetmişti, bir kişi dışında: Ertuğrul Kürkçü. Ertuğrul Kürkçü, çatışmadan sağ kurtulan tek kişidir ve olayın tek canlı tanığıdır. Yakalanması da ilginç bir tesadüf sonucu olmuştur. Oğlunun öldüğünü düşünen babası, tabutla beraber gelmiştir, ancak kendisine gösterilen ceset oğlunun değil, bir başkasının, Nihat Yılmaz’ın cesedidir. Kürkçü’nün babası başı tahrip olmuş cesedin oğluna ait olmadığını, çünkü oğlunun parmak yapısının kendisine benzediğini söyler. Böylece tekrar yapılan arama sonucunda samanlıkta saklanırken teslim olunca yakalanmıştır. Kitap bu olayın resmi belgeleriyle ve Ertuğrul Kürkçü’nün cezaevindeki röportajıyla başlıyor. Ardından Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun başkanlığını yapmış olan Yusuf Küpeli ve Milli Demokratik Devrim fikrinin öncüsü Mihri Belli’nin tartışmasıyla devam ediyor. Mihri Belli, Yusuf Küpeli’yi “Abdülhamidçilik” ve “Demirelcilik” yapmakla ve unutulmaktan korkmakla suçluyor; Yusuf Küpeli de, Mihri Belli’yi gerçeklerden kaçmak, demagoji yapmak ve unutulmaktan korkma sorununun asıl Mihri Belli’nin kendisinde olduğuyla. “Aydınlıkçı” olarak bilinen grubun adına İlkay Demir’in dedikleri oldukça ilgi çekici. Özetle, İlkay Demir dönemin Ecevit Hükümeti’ni Sovyetlere yanaşmakla suçluyor, Amerika kadar Sovyetlerden de uzak durmamız gerektiğini söylüyor. 70’lerin başındaki Maceracılıktan uzak durmamız gerektiğini, 12 Mart döneminde Amerika’ya selam duranların, artık Sovyetler Birliği’ne selam durduğunu anlatıyor. Burada da eleştirilerin gittiği yer de yine Yusuf Küpeli oluyor tabii. Kitapta bu üstte bahsettiğim isimlerin haricinde daha pek çok solcu ismin de anlattıkları var. Zaman geçtikçe bazı isimler eskiden beraberce yürüdükleri yollarda farklı yollara sapmışlar. Temelde aynı şeyleri, taban tabana zıt düşünceler ve 180 derece ters bir şekilde ters ideolojiyle savunmak da herhalde solculuğun fraksiyonlara bölünmesi ile ilgili. Fraksiyon nedir peki? Fraksiyon kelimesi, frak+siyon kelimelerinin birleşiminden meydana geliyor. Frak, erkeklerin resmi törenlerde giydiği yırtmaçlı bir cekete sahip takım elbise. Siyon da, mecâzi anlamıyla İsrail halkı için kullanılıyor. Yani fraksiyon, frak giymiş Yahudi demek… Değil tabii. Fraksiyon, asıl anlamıyla bölünme demek. Otu ve de botu Yahudi lobisine, Amerikalılara bağlayan tatlı su solcuları (bunu mu demek istediniz: lümpen) için küçük bir şaka ekledim buraya. Gerçi bu gözler nasyonal sosyalistleri solcu sananları da gördü, Hitler’in Türkleri sevdiğini bu yüzden Türkiye’ye dokunmadığını düşünenleri de. (Kaynak: Hitler’in sığınağındaki çaycı.) Hatta liberal (neo-liberal) ve kapitalist görüşleri olduğu hâlde kendisini sosyalist zannedenleri de. Neyse, kafalar karışık olabilir tabii. Konuyu dağıttık, geriye toplayalım. Sol neden fraksiyonlara bölünüyor? Büyük ölçüde emperyalizmin ve kapitalizmin işine bu geldiği için. Çünkü sol ne kadar fazla bölünürse, o kadar küçük lokma olur ve yutması da o kadar kolay olur. Bunu başarmak için, sol kesimin içine yerleştirilen üç beş demagog, bu işleri fazlası ile görür. Bana göre de bu işi fazlasıyla yapan bir isim var bu ülkede. İsim vermeden şöyle bir şey yazmam yeterli olacaktır: 70’lerde Maocu, 80’lerde Apocu, 90’larda Kemalist, 2000’lerde Ulusalcı, 2010’larda Tayyipçi olan biri. Aklınıza gelen ilk isim, muhtemelen doğru isim de olacaktır. Hâlâ kim bu diyenler için incelemenin sonuna bir video ekleyeceğim. O videodaki 4 isimden biri olacak. Konuya geri dönelim yine, sol bizim ülkemizdeki kadar kaç ülkede bu kadar bölünmüştür, anlamak mümkün değil. Binde sıfır virgül bilmem kaç oy alarak on yıllardır iktidar olma hesabı yapan sol partiler var bu ülkede. Temelde aynı şeyleri savunup (Emperyalizme ve kapitalizme karşı çıkmak, işçi-köylü-emekçi birliği, tam bağımsız Türkiye vs. vs.), neden bu kadar parçalandığına ben akıl erdiremiyorum. Şu linkten kaça bölündüğünü anlayabilirsiniz: fikirkarargahi.com/turkiyede-faal-... İşte bu kadar çok bölünen bir ideolojinin, kendisinden katbekat güçlü ideolojiler karşısında ne gibi bir şansı olacaktır? Cevabı, yıllardır aldıkları o binde sıfır virgül bilmem kaçlık oyda gizli. Ve son olarak efsane(!) bir tartışmanın geçtiği ve solun neden bu halde olduğunun kısa özeti niteliğinde link: youtu.be/vZuEDp1YW6Y
Çıkmaz Sokak
Çıkmaz SokakUğur Mumcu · Tekin Yayınevi · 1993201 okunma
··
99 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.