Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

496 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Türkan Sultan
Türkan Şoray… Yeşilçam’ın Sultan’ı… Bana göre en iyi kadın oyuncusu… Türkan Şoray, sinemayla ilk kez 7 yaşında İtalyanların ünlü yıldızı Silvana Mangano’nun Acı Pirinç filmini seyrederek tanışır. Annesi ile babasının ayrılmasının ardından dönemin ünlü oyuncularından birinin evinde kiracılık yaparlar, Emel Yıldız’ın. Emel Yıldız’ın bir gün Türkan Şoray’ı film setine götürmesi, ertesi gün o güne hiç görmedikleri iki üç kişinin Türkan Şoray’a filmde oynaması için annesine teklif getirmesiyle, sinemada Türkan Şoray efsanesi 1960 yapımı Köyde Bir Kız Sevdim filmiyle doğar. Kısa sürede şöhret basamaklarını tırmanmaya başlayan Türkan Şoray, Yeşilçam’ın en çok izlenen yıldızları arasına girmeyi başarır. Hatta öyle ki –kendisi bu tanımlamadan rahatsız olsa da– Şoray Kanunları adı verilen anlaşma şartlarını dahi kabul ettirir yapımcılara. 60’lı yıllarda kimlerle oynamaz ki? Dönemin en büyük jönleri olan Ayhan Işık, Sadri Alışık, İzzet Günay, Fikret Hakan, Murat Soydan, Ediz Hun, Kartal Tibet, Cüneyt Arkın… Daha sonra 70’li yıllarda bu isimlere ek olarak Tarık Akan, Kadir İnanır… 60’lı yılların sonlarına doğru oyunculuğunu geliştirmek için bir arayış dönemine girer ve aşk/melodram filmlerinden gerçekçi filmlere geçiş yapmak ister. Bu fırsat Şoray’a, Lütfi Akad’ın 1967 yapımı Ana filmiyle gelir. Ertesi yıl yine Lütfi Akad’ın yönettiği, Safa Önal’ın Sait Faik Abasıyanık’ın öyküsünden esinlenerek senaryosunu yazdığı Vesikalı Yârim filmiyle en iyi oyuncu ödülünü alır. (Üstelik bu ilk ödülü değildir, daha önce 1964 yapımı Acı Hayat filmiyle Altın Portakal’ı kazanmıştır. Vesikalı Yârim ile ikinci kez kazanır. Bu başarısını daha sonra 1987 yılında Hayallerim, Aşkım ve Sen; 1994 yılında ise Bir Aşk Uğruna filmleriyle tekrar eder.) Vesikalı Yârim filminde, Türkan Şoray, Sabiha; İzzet Günay ise Halil karakteriyle yer alır. Yan rolde de Ayfer Feray mükemmel oyunculuğuyla göz kamaştırır. 70’li yılların başında Ediz Hun ile rol aldığı iki Güllü filmiyle komedi oyunculuğunu da başarabileceğini gösterir Türkan Şoray. Bu arada başına korkunç bir kaza da gelir. Kemal Bilbaşar’ın eserinden uyarlanmış olan Cemo filminin son sahnesinde attan düşerek boynunu zedeleyen Şoray, felç olmaktan son anda kurtulur. İçindeki sinema aşkı sayesinde setlere çabucak dönen ve ilk yönetmenlik denemesini de Kadir İnanır ve Bilal İnci’nin mükemmel performans sergiledikleri Dönüş filmiyle yapan Türkan Şoray, bu filmle seneler sonra Belçika Kadın Yönetmenler Festivali’nde özel ödül alır. (Daha sonra 4 filmde daha yönetmen koltuğuna oturur Şoray. Bunlar: 1973 yapımı Azap, 1976 yapımı Bodrum Hâkimi, 1981 yapımı Yılanı Öldürseler ve 2015 yapımı Uzaklarda Arama filmleridir.) 70’li yıllar Yeşilçam sinemasının gerilediği dönem olarak da göze çarpar. Seks filmleri furyası ve sansür dönemiyle birçok oyuncu sinemadan çekilmek veya furyaya ayak uydurmak ya da şarkıcı olmak zorunda kalır. Türkan Şoray da bu furyadan ve sansürlerden nasibini alır. 1976 yılında yalnızca 3 film çeker: yönetmenliğimi de yaptığı Bodrum Hâkimi, Deprem ve Devlerin Aşkı. Burada Devlerin Aşkı filmine ayrı bir parantez açmak gerekir. Bu filmde Kadir İnanır karizması ve yakışıklılığıyla, Türkan Şoray ise güzelliğiyle göz doldursa da, kıskanç âşık rolünde Savaş Başar, her ikisini de geride bırakacak bir performans sergiler. 1977 yılında da 3 film çeker: Baraj, Dila Hanım ve Selvi Boylum Al Yazmalım. Dila Hanım ve Selvi Boylum Al Yazmalım filmleri hakkında da ayrı parantez açmak gerekir. Dila Hanım’da Kara Haydar rolüyle Erol Taş (Kamran Usluer seslendirmesi ile) ile dört dörtlük bir performans sergilerken, Kadir İnanır da Karadağlı Rıza rolüyle göz doldurur. Ve belki de Türk sinemasının en iyi filmi: Selvi Boylum Al Yazmalım. Âşık olduğu erkekle, çocuğuyla beraber kendisine sahip çıkan erkek arasında seçim yapmak zorunda kalan Asya’nın hikâyesi. Usta yazar Cengiz Aytmatov’un kaleminden çıkmış olan öyküyü Atıf Yılmaz-Ali Özgentürk senaryolaştırır ve yine Atıf Yılmaz yönetmenliğinde film çekilir. Hülya Tuğlu, Nurhan Nur ve İhsan Yüce’nin iyi performansları, Tijen Par, Pekcan Koşar ve Kamran Usluer’in mükemmel seslendirmeleri ve Türkan Şoray, Kadir İnanır ve Ahmet Mekin’in harika oyunculukları filme 3 ödül birden getirir. (Ayrıca Taşkent’teki film şenliğinde Türkan Şoray en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanır.) 70’li yılları geride bırakırken, 80’lerle birlikte Türkiye ihtilal dönemine girer. Türkan Şoray da, liberalleşen Türkiye ile beraber liberalleşmeye başlar. Ancak onun liberalliği, siyasi görüşüyle değil, kendi koyduğu kuralları yıkması ile gerçekleşir. Artık cesur sahnelerde o da vardır. Bu arada evlenir, çocuk sahibi olur ve boşanır. Tek bir şeyden vazgeçmez: Sinema. 80’ler boyunca 14 filmde rol alır. Evlere televizyonların girmesi, özel kanalların açılması ve çekilen dizilerin sayısının artmasıyla Türk sineması uzun süren bir duraklama dönemine girer. (Bir Yavuz Turgul filmi olan Eşkıya’ya kadar.) 90’lı yıllarda birkaç sinema filmiyle beraber, ilk defa bir dizide, Tatlı Betüş’te, rol alır. Birkaç dizi denemesinden sonra Türk dizi tarihinin en başarılı dizilerinden biri olan İkinci Bahar’da Şener Şen ile başrolü paylaşır. İkinci Bahar’ı, Haluk Bilginer ile beraber rol aldığı sit-com tarzı Tatlı Hayat takip eder. Ve milenyum çağında Türk sinemasının silkelenişiyle beraber yeniden filmlerde ve televizyon dizilerinde rol almaya devam eder. Çocukluğumdan beri çok az filmini seyretmemişimdir Türkan Şoray’ın. 20 yıldan fazla zamandır ne zaman bir Türkan Şoray filmi görsem, daha önce kaç defa izlemiş olursam olayım, sanki ilk defa izliyormuşçasına izlerim. Çünkü bana göre Türkan Şoray, Yeşilçam’ın en büyük starıdır. Türkan Şoray şalvar giyip başına yemeni örtünce köylü kadın, şık elbiseler ve şapkalar giyince şehirli kadın, abartı makyaj ve daha süslü püslü giysiler giyince hayat kadını olur. Karakteri oynamaz, adeta yaşar. Tıpkı Kemal Sunal’ın jilet gibi bir takım elbise giyince karizmatik bir jön edasına bürünmesi, kasket takınca saf köylü havasına girmesi, günlük kıyafetlerle halktan biri olması; Sadri Alışık’ın lacileri çekince salon erkeği ama yırtık şapkasını, gömleğini giyince de gariban bir adam olması gibi. Kanımca, star olmanın, büyük oyuncu olmanın getirdiği en önemli şey budur. Kitap hakkında çok fazla bilgi vermeye gerek var mı, bilmiyorum. Detaya girip, heyecan kaçıracak bilgiler vermeden kısaca bahsetmek gerekirse; çocukluğundan başlayarak, setteki ilk yıllarını, zaman içinde nasıl tecrübeli bir oyuncu haline geldiğini sayfa sayfa okuyarak ve Türkan Şoray’ın heyecanını paylaşarak okuyorsunuz. Oyunculuğa çok genç yaşta başladığı için eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış Şoray. Bunun eksikliğini okuyarak, araştırarak, merak ederek, öğrenerek ve filmlerinde yaşayarak kapatmış. (Muazzam denecek derecede kitap kurdu bir insan olması sevgimi daha da arttırdı.) Kitapta da anılarını fazlasıyla anlatmış. Setteki bazıları üzücü, genellikle komik anılarını da çok güzel betimlemiş. İnsan büyük bir oyuncu olunca, anılarını anlatması bile o sahneleri adeta gözünüzde canlanmasına neden oluyor. Seyircilerine karşı sorumluluklarını bilen, sinemaya saygı duyan, emek veren ve çok seven bir yıldız; aynı zamanda toplum bilincine sahip, sosyal sorumluluk projelerine de katılmayı kendine ve seyircisine bir borç bilen içimizden biri. Yeşilçam’ın Sultan’ı… Başka bir ülkede, başka bir isimle dünyaya gelseydin, yine seni oyuncu olarak seyrederdik ve severdik. Fakat tek bir farkla; neden bizim sinemamızda böyle bir oyuncumuz yok diyerek. Bu yüzden, iyi ki Türkiye’de doğmuş, oyuncu olmuş ve bizlerin karşısına çıkmışsın. Çok yaşaman, çok güzel filmler çekmen dileğiyle…
Sinemam ve Ben
Sinemam ve BenTürkan Şoray · Türkiye İş Bankası Yayınları · 2017214 okunma
··
215 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.