Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

143 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Kafamda birçok şey aydınlandı bu kitapla birlikte, okunması kolay Freud'a nazaran ama roman okur gibi hızlı hızlı değil düşüne düşüne sorgulaya sorgulaya ilerlenmeli bana kalırsa. Ben hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için sindire sindire okudum. Aklımda yer edinen bazı yerler şunlardı: * Dini veya siyasal liderler yandaşlarını düşman tarafından tehdit edildiklerine ikna ederek tepkisel düşmanlıktan doğan bir karşı koyma duygusu yaratır. Her iki taraf da sanki saldırıya karşı kendini savunuyormuş gibi davranır çünkü liderler onları buna yönlendirir. Zamanında Hitler'de sanki Polonya düzenlemiş gibi kendi ordusuna yalancı bir saldırı tertipler ki Polonya'ya karşı giriştiği haksız saldırıyı haklı çıkarabilsin. *Ölümsever kişiyi şöyle tanımlıyor, ölümsever kişi nesneye ancak sahip olduğu zaman ilgi duyabilir bu yüzden onun sahip olduğu şeylere yönelen tehdit kendisini yöneltilmiş gibidir, sahip olduklarını yitirirse yaşamının anlamını da kaybeder. Onları kaybetmektense yaşamını yitirmeyi tercih eder. Denetime tutkundur, denetlerken yaşamı öldürür. Yaşama karşı derin bir korku duyar çünkü yaşam düzensiz ve denetimsizdir. Yasalara ve düzene taparlar. Düzenli, saplantılı bilgiçtirler. Benizleri ölü gibidir, soğukturlar. Durmadan kesinlik peşinde koşar. Ama yaşam kesin, önceden belirlenebilir, denetlenebilir bir şey değildir; denetlenebilir kılmak için yaşamı ölüme dönüştürmek gerekir, yaşamda kesin olan tek şey ölümdür. Ölümsever kişiler sadece Hitler, engizisyoncular ararında görülmez: öldürme olanağı ve gücü bulunmayan ama ölüm sevgilerini daha zararsız biçimde belli eden bireyler vardır. Örneğin sürekli çocuğunun hastalıkları, başarısızlıkları, geleceği konusunda karamsar varsayımlarda bulunan anne çocuğundaki olumlu gelişmelere sevinmez, neşesine tepki göstermez. Bu anne çocuğuna gözle görülür bir zarar vermez ama onun yaşama sevincini, büyümeye duyduğu inancı yavaş yavaş öldürür; çocuğa kendi ölümseverlik eğilimini aşılar. * Toplumsal narsisizm için de toplumların liderlerinin onlara yüklediği aşırı gereksiz özgüven diyebiliriz. Hitler mesela Rusya'daki kışın etkisini küçümsemiş orduları kendi gücüne inandırmıştı ama sonuçta binlerce asker öldü, gerçekliği nesnel bir gözle göremiyordu. Toplumlara en üstün topluluğun onlar olduğu diğer bütün toplulukların aşağı olduğu öğretilir. Dinsel topluluklarda yine kendi topluluğunun gerçek Tanrı'ya inanan tek topluluk olduğu, diğer toplulukların hepsinin saptırmış inançsız kişilerle dolu olduğu işlenir ve topluluk narsisizmi geliştirilir. Ben bunun savaşların temel nedeni olarak görüyorum, insanları birbirine ne kadar ötekileştirirsen o kadar nefret ederler ve savaşa haklı gerekçe olarak toplu nefret yeter. *Birey kendisini dünya vatandaşı olarak görebilirse, ülkesinin başarılarındansa insanlığın başarılarından söz etmeyi gururlanmayı öğrenebilirse yararlı narsisizmden bahsedebiliriz diyor özetle, ki sonuna kadar katılıyorum. " Sadizmin özü başkalarına acı vermek değildir. sadizmin gözlenebilen tüm değişik türleri, tek bir temel dürtüye dayanır: başka bir insan üzerinde tam bir egemenlik kurmak, onu isteklerimizin çaresiz bir nesnesi durumuna sokmak, onun tanrısı olmak, onunla istediğimiz gibi oynayabilmek. o insanı aşağılamak, tutsak etmek, asıl amaca giden yollardır; asıl amaç da o insana acı çektirmektir; çünkü kendini savunma gücünü yitirmiş bir insan üzerinde, ona zorla acı çektirmekten daha büyük bir egemenlik kurma yolu yoktur'' ''Güçsüz insan, tabancası, bıçağı ya da kuvvetli bir bileği olduğu sürece başkalarının ya da kendisinin içindeki yaşamı yok ederek onu aşabilir. Böylece, kendisini yadsıyan yaşamdan öç almış olur. Ödünleyici şiddet, güçsüzlükten doğan ve güçsüzlüğü ödünleyen bir şiddet türüdür. Yaratamayan bir insan, yok etmek ister, yaratırken, yok ederken salt bir yaratık olma rolünün ötesine geçer''
Sevginin ve Şiddetin Kaynağı
Sevginin ve Şiddetin KaynağıErich Fromm · Payel Yayınları · 19941,272 okunma
·
181 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.