Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

115 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Bir saatlik otobüs yolculuğunun su gibi akıp geçmesini sağlayan ve bıraktığı tatla eve varır varmaz kendini bir kere daha okutan Turgenyev eseri. Öncelikle çeviri oldukça temiz ve yine çevirmen Oğuz Tecimen tarafından hazırlanan kronoloji bölümünü çok beğendim.Bu bölümde hem yazarın hayatındaki önemli olaylara hem de o sırada toplumsal yaşamda iz bırakan olaylara yer verilmiş. 19.yüzyıl Rus edebiyatı edebiyat tarihinin tartışmasız en ilginç ve verimli dönemlerinden bence. Rusya'nın değişmeye başlayan sosyal yapısı, bir yandan Avrupa'da eğitim alan ve yönünü bu tarafa çeviren aydınlar bir taraftan toprağa bağlılığı ve daha muhafazakar bir Rusya'yı savunan Slavofil görüş... Özellikle 1800'lerin ortalarına geldiğimizde Gogol'un da ölmesiyle Rus edebiyatı üç temel ismin üzerinde yükselir:Tolstoy, Dostoyevski ve Turgenyev.Üç sene Berlin'de felsefe eğitimi alan ve dönemin batıcı-Slavofil tartışmasının batıcı ayağını temsil eden Turgenyev bence hak ettiği değeri ve ilgiyi görememiş bir yazar.İnsan psikolojisine olan hakimiyetini ilk kitabı olan 1850 basımlı bu eserde de çok net görebiliyorsunuz zaten. Eser kendisini "lüzumsuz bir adam" olarak tanımlayan Çulkaturin'in öleceğini öğrendikten sonra 20 Mart-1 Nisan arasında tuttuğu günlüğü aslında.Karakterin ağzından hayat hikayesini ve kendisiyle ilgili düşüncelerini okuyoruz.İlk dikkatimi çeken şey kitap gerçekten bir günlük gibi çok samimi ve sade bir dille yazılmış.Duygusal iniş çıkışlar,bir konudan bahsederken yorulup sıkılıp ara vermeler gibi günluk tutan her insana tanıdık gelecek ayrıntılar gerçek bir günlük okuyor gibi hissetmenize neden oluyor. İşlenen konuysa dönemin Rusyasında oldukça popüler olan bir konu:Lüzumsuz (ve bir yandan da uyumsuz denebilir) adam! Kitabı okudukça zaten fark edilebilir şekilde karakter size birçok başka karakteri hatırlatıyor: örneğin Oblomov, Dostoyevski'nin Yeraltından Notlar'ındaki isimsiz karakter, Türk edebiyatından Bay C, bir bakımdan da Selim Işık... Fark ise yazarların bu lüzumsuz ve uyumsuz adamlara bakış şekilleri aslında.Turgenyev'in Çulkaturin'ine baktığımızda temelde toplumla çok da ters düşen bir karakter çıkmıyor karşımıza. Hayalci ve eyleme geçemeyen bir karakter sadece ve aslında başarısız bir aşk hikayesinden başka bir uyumsuzluğunu okumasak da Çulkaturin lüzumsuz olduğuna kendisini inandırıyor. Bu noktada benim çok sevdiğim bir söz var:"Hissedilen neyse yaşanan odur" derler. Çulkaturin de kendisiyle ilgili hissettiği bu yetersizliğin içinde debelenip duruyor. Turgenyev bu noktada karakterini övmüyor ama yermiyor da. Yorum yapmadan karakterinin ruh halini bize anlatıp yorumu bize bırakıyor. Selim Işık, Prens Mişkin ve bir nebze de Oblomov'da ise yazarları karakterlerinin toplumla uyumsuzluğunda suçu topluma atıp toplumun bu naif karakterleri anlayamamasından yakınır. Turgenyev'in doğa sevgisi ve insanın doğadan uzaklaşmasından duyduğu uzüntüyü de kitap boyunca hissediyoruz.Karakterin ölümüne yaklaşmasını karların erimesiyle ve baharın gelişiyle takip ediyoruz adeta.Tam 1 Nisanda baharla gelen bir ölümle de Çulkaturin çocukken koptuğu doğaya (bu kopuş evlerinin ve bahçelerinin borçlar için satılmasıyla sembolize edilmiş bence) kavuşur ve kim bilir belki ordan da okyanusa.
Lüzumsuz Bir Adamın Günlüğü
Lüzumsuz Bir Adamın GünlüğüIvan Turgenyev · Notos Kitap · 2013774 okunma
·
51 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.