Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

194 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
****spoiler içerir inceleme yazısı... Bizim toplumumuzda, ekmek yere düştüğünde veya yerde görüldüğünde genç yaşlı demeden herkes tarafından üç defa öpülüp başa konulduktan sonra ezilmeyeceği yükseklikte bir yere bırakılır. Ekmeğe saygı gösterilir, çünkü ekmek nimet olarak nitelendirilir. Ayrıca bunun sadece islam diniyle ilgili bir olgu olduğunu söylemek yanlış olur, çünkü ister Anadolu’da ister diğer toplumlarda olsun ekmek her zaman dini açıdan kutsal sayılmıştır. Peki, yere düşen ekmeği düştüğü yerden hızla ve telaşla alıp, üç defa öperek başına koyan o çocuklar nereye kayboldular? Güzeldi o çocuklar, insan o çocuklar hep var olsun istiyor. Evin en küçüğü olmanın getirdiği bazı gereklilikler vardır, bu gerekliliklerden bir tanesi de bakkaldan ekmeği genellikle senin alacak olmandır.Yerleşmiş bu görev bilinciyle bizim evde ne zaman bir kitap alınacak olsa,onu ben alırım. Roman, öykü gibi yazın türlerinden biraz uzaklaşmak için aldığım, okuyunca hayran kaldığım güzel bir araştırma kitabı Ekmeğimiz. Akdeniz’in kitabı ile kapımızı çalan, Öteki Venedik ile dostluğumuzu pekiştirip, Ekmeğimiz ile soframıza davet ettiğimiz Predrag Matvejeviç’in bu kitabını her elinize aldığınızda üç defa öpüp başınıza koyacaksınız ve başucu kitaplarınızın arasında yerini alacak. Ekmeğimiz kitabının Önsöz’ünde Enzo Bianchi şunları yazar: “Predrag ekmeğinin tek bir kırıntısını bile ziyan etmez. Ekmeğin tadına yalnız başına da, katık eşliğinde de varmasını bilir; kıymetinin bilincindedir, onu her bir lokmasında inanılmaz bir yemek, beslenmenin ve paylaşımın bizzat özü olarak yeniden keşfeder. Gerçektende, bir anda, onunla aynı sofrada yiyen, ekmeğini paylaşan sağlam dostlar oluveririz.” Ekmeğin böyle bir gücü olduğu kesindir. Paylaşılan bir lokma, sadece katığı değil dostluğu da simgeler. Matvejeviç, tarihin bütün katmanlarını baştan sona kalburdan geçirerek, insanın ekmekle olan ilişkisini derin bir araştırmayla, yedi bölümde okuyucusuna sunuyor: Ekmek ve beden ,Yollar,İnançlar,Yedi kabuk,Tohum,İmge ve Görüntüler,Gerekçeler ve Sonsöz. Yedinin uğuru kitapta ‘yedi kabuk’ bölümünde şu şekilde okuyucuya anlatılır: ‘’Yedi sayısı, çoğunlukla ‘kıtlık yılları’ ve ‘açlık yılları’yla ilişkilendirilmiştir; ama sadece bunlarla sınırlı kalmamaktadır .Vahiy kitabında yedi yıldızdan,yedi mühürden,yedi borazandan,Tanrı’nın öfkesiyle dolu yedi tastan söz edilir. Hz. Muhammed Kuran’da yedi yolu,yedi denizi,yedi kat gökleri,yedi geceyi,yedi yeşil buğday başağını hatırlatmaktadır.Pek çok dilde sürgün ekmeği ,çileli ekmek anlamına gelen yedi kabuklu ekmek deyişi çeşitli bağlamlarda kullanılmış, hatta deyim halini almıştır.’’ İlk buğday başağının nerede ve ne zaman filizlendiği bilgisinin ebedi bir sır olarak kalacağını öğrenerek kitaba başlasak da diğer bilgiler ruhumuzda ki açlığı doyuracak niteliktedir. Ekmeğin kökeni; göçebelerin yerleşik düzene geçmesi,avcının çoban olması ve her ikisinin de çiftçiye dönüşmesiyle örtüşmektedir. Yazar ilk bölüme Pythagoras’un bir sözüyle başlar; “Evren ekmekle başlar”. Ekmeğin var olması, kadın erkek arasında iş bölümünün gerçekleşmesine neden olmuş, tarlalarla ilgilenmek erkeğin sorumluluğuna kalmıştır. Bir bakıma kadın ve erkek ‘alın teriyle’ hayatlarını kurmak zorunda kalmış; erkek,tohum ekmek ve ürünleri toplamak görevini üstlenmiş, kadın ise hamur yoğurup pişirmiştir. Bilimsel felsefenin ele aldığı sorunların ortaya çıktığı destanlardan olan Homeros’un İlyada eserinde, “kadınlar beyaz unu özenle yoğurur, hasat yapanlara yemek hazırlar.” yazar. Ekim ve hasat; zamanın mevsimlere, yılın aylara, haftalara ve günlere bölünmesini sağlamıştır. Ekmek ve hasat; senenin çeşitli dönemlerinde, az ya da çok yağmurlu, rüzgârlı ya da soğuk aylarda gerçekleşirdi. Ürünün olgunlaşması ve miktarı; Zodyak döngüsüyle, güneş, ay ve yıldızların konumuyla ilişkilendirilirdi. Çobanyıldızı günbatımının ardından belirir ve gün doğumuna doğru sönerdi.Buğday ekimi Başak burcunda, hasat ise Aslan burcunda yapılırdı. Mayaların ilk mayayı bulmadığı latifesini bilmekle beraber kitapta mayanın tesadüfen bulunuşuyla ilgili bir bilgi yer alıyor: “ Birisi unlanmış bir yere yanlışlıkla bir kupa bira döker.Bazıları bu hareketi,sakar bir kadına bazılarıysa sarhoş bir adama atfeder.’’ Ekmeğin hazırlanma sürecinde nelerin gerçekleştiğiyle ilgili olarak binlerce yıldır ekmek hazırlayanlar bile yeterince bir şey bilememiştir. Albümin ve hidrat oranına, nişasta hidrat ilişkisine,karbonhidrata ,buharlaşmayı sağlayan alkole,mayayla birlikte hamurun kabarmasını ve gözenekli olmasını sağlayan buhara,ekmeğin içinin neden açık renkli ve yumuşak olduğuna, tadı kokusu ve şekliyle ortaya çıkışına kısacası ekmeğin bedenine ilişkin pek bir şey bilinmez.Bu durum , günümüzde ekmek yapanlar içinde geçerlidir. Ekmeğin kalitesi buğdayın, tohumun türüne ve filizlenip yetiştiği toprağın verimliliğine bağlıdır. ‘’Kara’’ toprak en üstünü kabul edilir. Yazar, Ekmeğimiz adlı kitabında insanlık tarihini anlatıyor aslında. Ekmeğin tarihini anlatırken, geçmişten günümüze tarihi bir mozaik çıkarıyor okurun önüne; mitolojiden, astrolojiden, dünya tarihiden, antik dönem imparatorluklarından, destanlardan, neolitik dönemden ve sanat tarihinden pek çok parçayı harmanlıyor. Özellikle harika bir etimolojik çalışmayla ekmeğin birbirinden tamamen farklı birçok dildeki ortaklığını gösteriyor. Örneğin; Mısır’da uzun süre korunabilen, ekmek yapımında kullanılan mısır ununun adı olan ‘botet’ kelimesinin Babilcedeki ‘bututu’yla aynı olduğunu, ‘pita’ ve ‘pide’nin aynı kökten geldiğini öğreniyoruz. Matvejeviç sanat ve dillerde gizli simgesel kullanımları okurla buluşturan bir başyapıta imza atıyor bu çalışmasında. Hristiyanlık ağırlıklı olmak üzere,Yahudilik,İslamiyet, kadim dinler arasında ekmeğe verilen değerler aktarılıyor, ilk tarih kayıtları ve mitolojik anlatılarla. Ekmek bulamıyorsa pasta yemeleri söylenenlerin dünyada nasıl bir değişime sebep olduklarını öğreniyoruz Fransız tarihinden. ‘1788 senesi Fransız devrimi arifesi,tarım bakımından en sıkıntılı yıllardan biri olmuştur.Değirmenciler ve fırıncılar ekmek yapımında kullanılan malzemelerde hile yapmakla itham edilmiş,bol miktarda buğdayı kaçakçılık,ekmek üzerinden spekülasyon yapmak için saklamakla suçlanmıştır.Halk uyanmış ve isyan etmiştir,insanlar meydanlara çıkarak ‘’eşitlik ekmeğini’’ talep etmiştir.İsyancılar Bastille’i almışlardır.Kendilerine yardım etmekten aciz kral ve rivayete göre halkın ekmek bulamıyorsa neden pasta yemediğine şaşan kraliçeyi giyotinle idam etmişlerdir.’ Bu olay Fransa halkına toplumsal bir slogan kazandırmıştır.’Ekmek,ekmek!’ Bu slogan; ekmek için yakaran ve onu edinmeye çalışan kişileri kandırmamış,hayal kırıklığına uğratmamış sefaleti alt edip adaleti yerine getirmeye çalışmış hem insani,hem sosyal hem de siyasi olan tek slogandır belki de. Geri kalan ise , hiç olmazsa günlük ekmeğin eksik olmadığı zamanlarda daha iyi ve katlanılır olan tarihtir. Balkan Savaşları esnasında vatanından ayrı yaşamak zorunda bırakılan, savaşın bütün kötülüğüne maruz kalan ve hayatının uzun yılları sürgün ve iltica arasında geçen Matvejeviç’in ekmekle olan deneyimi sadece savaş yıllarında ve esaret döneminde bir dilim ekmek yiyemediği için ölenlerin olduğu bir aileden gelmesi ya da ekmeğin tarihine ilişkin en yetkin metinleri elinden geçirmiş araştırmacı kimliği de değildir; özellikle , Shakespeare’ın II.Richard’ında Bolingbroke’un dediği gibi’’sürgünün acı ekmeğini’’ tatmış olmakla şekillenmiş duyarlılığı,Cennet’te Dante’ye bildirilen‘’Başkasının ekmeğinin ne denli tuzlu,başkasının merdiveninden çıkmanın ne denli zor olduğunu göreceksin’’ kehanetini şahsen yüreğinde yaşamış olmasıdır. Antropolog Claude Levi-Strauss, Hüzünlü Dönenceler adlı kitabında ‘’ Dünya var olmaya insansız başladı ve insansız da sona erebilir’’diye yazmıştır. ‘’İnsanlık ekmek yokken doğmuştur ve ekmeği kalmadığı için yok olabilir.’’ diye ekliyor Predrag Matvejeviç . Ekmeğimiz kitabının en ilginç kısımlarından birisi de ‘Gerekçeler ve Sonsöz’ başlıklı son bölümdür. Yazar biz okuyucuyu ekmeğin tarihsel yolculuğuna çıkarmanın yanısıra; bir yerden bir yere sürülen, öldürülen yazarların, askerlerin ve insanların ekmekle olan duygusal ve gerçek ilişkisini bu bölümde aktararak bir anlamda da tarihiyle / tarihle hesaplaşıyor. Ekmeğimiz kitabı fırından dumanıyla çıkan taze bir ekmek gibi… Bu yazı da sadece o ekmekten burnumuza gelen güzel bir kokudur. Ekmeğin lezzetli tadına bakmak siz okuyucuya kalıyor. 1941 yılında ekmek karnesi gerçeğiyle yüzleşmiş bir toplum olduğumuzu hatırlatarak Matvejevic’i okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar... Yazar: Predrag Matvejeviç Çeviren: Meryem Mine Çilingiroğlu Kapak Resmi: Pieter Bruegel-Ekin Biçenler Sayfa: 177 Fiyat :15 TL YKY'de 1. Baskı: Mart 2013 Pieter Bruegel-Ekin Biçenler
Ekmeğimiz
EkmeğimizPredrag Matvejevic · Yapı Kredi Yayınları · 20138 okunma
·1 alıntı·
53 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.