Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

107 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
KOŞARADIM Fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan Koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan Kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze Uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize. Şükrü Erbaş'ın bu şiiri bence kitabın ortalarında değil de ilk sayfasında yer almalıydı. Geçirdiğimiz bu zor günlerde evde oturmak bile ne kadar zor geliyor bir çoğumuza. Neden? Çünkü koşmaya, dışarda olmaya, tüketmeye ve ben tüketiyorum herkes görsün demeye o kadar alışmışız ki evde oturmak zor geliyor.. Sahi nereye koşuşturuyoruz böyle hiç durmadan? Şimdiye kadar kendimize sorduk mu hiç "nereye" diye? Şimdi bile sormak o kadar zor geliyorken sistemin içinde kaptırmış giderken sormak çok da kolay değil doğru söylüyorsunuz. Bu kitap insanın, kısa ama bir o kadar da hızlı ömründe, durma ve pencerenden akıp giden manzaraların farkına varma hakkına sahip olduğunu bizlere hatırlatmak için yazılmış. Bu kadar mantıklı bir şeyin hatırlatılmasına ihtiyacımız mı var gerçekten? Koşan herkes durmayı da bilmiyor mu? Koşmaya devam etmesi bilmediği anlamına gelmez ne de olsa.. Eğer çarkın içinde doğduysanız durmayı hayal etmek muhtemelen zor olacaktır. Çünkü senden başka kimse, senin durmanı istemeyecek üzgünüm. Bir de şunu itiraf etmeliyim ki senin durman bir tek seni değil çarktan nemalanan kişileri de etkiliyor, hem de olumsuz şekilde. O yüzden bu sistem sahipleri "durma hakkını" sana hatırlatacak şeyleri etrafından kaldırmakla uğraşıyorlar. Çünkü sen durursan seni gören başkaları da durabilir. Sen durursan dönen çark durur. E haliyle bu hoş karşılanmayacak. Ama sana güzel bir haberim de var. Sadece durma koş demekle yetinmiyorlar. Yaşam boyu bu çarkın içinde debelenmeyi kabul etmen için motivasyon gerektiğinin onlar da farkında.. Ne ola ki bu motivasyon? E sen koşuyorsun da boşa koşmuyorsun sonuçta, karşılığını alıyorsun. "Ücret" ; "Maaş" ; "Para" ; "Yeşil" ne dersen artık.. Aldığın karşılığı dilediğin gibi değerlendirebilirsin de hem. Al sana "Arbeit Macht Frei!" Dileğin evde oturup, dilediğin marketten alışveriş edebilir, dilediğin kafede dilediğin selfieyi çekebilir, dilediğin kıyafetleri, dilediğin TV ünitesini alabilirsin. Hazır TV ünitesi almışken o harika koltuk takımını da almayı ihmal etme. Çünkü sana dinlenme hakkı da veriyorlar; akşam eve gidince 2 saat falan oturacaksın orada, o yüzden en güzelini al. Bu arada fark ettiysen satın alırken de özgürsün. Tüm yaratıcılığını kullanabilirsin. Zaten seçenekler sınırsız, kimseyle pişti olma gibi bir ihtimalin yok. Yani gerçekten canının istediği gibi satın almak, canının istediği gibi yaşamak için günde 10 saatini hibe ediyorsun. Bu ne kadar önemli bir şey farkında mısın? Kaldı ki sana dayatılanlar arasından birini/ birkaçını seçmek zorunda bırakmanın özgürlük olmadığını herkes bilir... E hayat bu değil de ne yani? La vie est belle ama tabii koşarsan. Oturana ekmek yok çünkü unutma. Şimdi bu gerçek ama bir o kadar da güzel şeylerden kafamızı birazcık çevirip kitabımıza dönelim. ( Gördüğünüz üzere gerçekler her zaman acı olmuyor) Farkında mısın aslında o dilediğin şeylerin tamamı senin temel ihtiyacın diyor kitap. Nasıl yani, bu isimlendirmenin ne önemi var ki? İhtiyaç ya da değil ne fark eder? diyorum ben de. O da diyor ki bunları sana pazarlıyorlar ama sen zaten yemek yemelisin. Bunu bugün bir virüs sebebiyle mahkum edildiğim (!) evimde hayatı sorgularken çok daha rahat anlıyorum. Mesela barınmak temel bir hak ama ben bunun için ömrümden çeşitli süreleri işverene satmak zorunda kalıyorum. Çünkü bugün İstanbul'da mağaralar pek tutulmuyor, bir daire şart. Ama yüksek ev kiralarına söylenemiyorum bile. (Ben söyleniyorum da tek olunca sesim duyulmuyor) Neden çünkü tepelerine yağan bombalardan kaçıp çadır bile bulamayan, bir gazetecinin çelme taktığı, Birlik sınırlarını koruyan modern şövalyelerin mermi sıktığı insanları görüyorum. Halime şükredip koşmaya devam diyorum. Ama yine bugün bilmem kaç gündür evde otururken fark ediyorum ki ben oturunca da o kadar mutlu olamıyorum aslında. Demek ki sorun koşmakta değil başka bir şey var beni rahatsız eden. Çünkü insan oturmak için yaratılsaydı ayak değil kökleri olurdu diyorum kendime. Yani üretmek, çalışmak, koşmak yanlış değil. Aksini savunmak insanı diğer canlılardan ayıran akla hakaret olur bir kere. Ama bir pürüz var burada işte. Neden çalışmaktan nefret eder hale geldik? Anlıyorum ki beni rahatsız eden şey başkaları için koştuğumu fark etmek. Temel ihtiyaçlarımı bile satın alınacak bir şey olarak görmemi sağlayacak kadar gözümü boyamış, beni yoran, tüketen, ailemi çevremi ölümle tehdit eden küresel bir salgında bile ağızdan çıkan ilk cümlesi "işler durdu para kazanamıyoruz" diyen insanları yaratan bu sistem beni rahatsız eden. Çünkü bugün görüyorum ki beni önemsediğini ve benim için ürettiğini söyleyen ve beni buna inandıran sistemin benimle ilgili önemsediği tek şey koşabilme gücüm. Çünkü çarkları durmamalı. Yaşlı nüfusun gözden çıkarıldığı medeni(!) ülkeler ve onların verdiği medeniyet savaşı (!) içinde benim sağımı solumu görmeden, ömür boyu, aç kalmamak, başımı sokacağım bir eve sahip olmak, hastalanırsam doktora gidebilmek, üstüme başıma bir şeyler alabilmek lükslerini vaat eden o çarkın içinde hiçbir yere ulaşmadan koşturduğumu fark etmek beni üzen şey. Har zaman kitapların da okunmak için doğru vakti beklediğini söylerim ve bugün yine bunu yaşıyorum. Aylarca elimde dolaştırıp durduğum bu kitabı bugün okumamın bir anlamı vardı bence. Belki de gördüğüm ama kendime itiraf etmek istemediğim şeyleri gözümün önünde olup biterken, "kör olma" demek için girdi kütüphaneme. Fazlaca uzadı yorumum, içeriği de kısaca anlatmak isterim. Yetişkin hayatı, daha doğrusu iş hayatı, başladığın zaman eski günleri bir çırpıda unutturuyor ne yazık ki. Ve es kaza o çarktan çıkar da biraz soluklanayım derse insan sudan çıkmış balığa dönüyor. İşte bu kitap tam da bu durumda neler yapman ve neler yapmaman gerektiğini adım adım anlatan bir harita. Okumayı bilene. Şimdiden keyifli okumalar.
Organik Bozukluk
Organik BozuklukŞenay Aydemir · Can Yayınları · 2016111 okunma
·
30 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.