Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

248 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Ne söylersek söyleyelim eksik kalacak, biliyoruz. Bilmenin ötesinde bir şey de yok elde. Teslim olduk. Bırakalım da kalan eksiklerimiz anlatsın. Hisleri, beni, seni; olan şey her ne ise onu. Neden sen’den önce ben’i söyledim, neden öncelik benim? Böyle bir durumda bencil mi oluyorum yani? Bence de olmuyorum. Söyleyelim de klişe kurtarsın durumu: ben olmasam sen nasıl olacaksın ki. Seni varsayan benim, sen varsayılansın. Amma kafa mı açtım? Aşk olsun ama biz öyle bir insan mıyız? Gel gel iki sohbet edelim, söz kafa açmak yok. Ya o değil de Kireçburnu’nun Şimbillisi iyi kafa açardı ha… tamam sustum tamam. Bu öyküleri okudun mu sen? Okumadın mı? Hah, şaşardım okusan. Yani evet, okuma, zorunda değilsin tabii ama beni dinle lütfen. Sen şimdi şiir de sevmiyorsundur. Seviyor musun? E bak buna şaşırdım işte. Şiiri niye mi karıştırdım? Ben değil yazar karıştırmış. İlhamı şiirmiş. Günlük hayatın kalıntılarından arındıran bir sabuna benzetiyormuş şiiri, bundanmış yazmadan önce şiir okuması. Sahi, öykülerindeki şiirselliğin kaynağı bu mu acaba? Nereden mi vardım bu kanıya? “Hoyrat ellerde ezilen bir saksı fesleğen” benzetmesinden. Ben bu benzetmenin peşinden geldim Evvelotel’e. Nasıl mı? “Güneşi özledim sonra seni / Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım” diyen kadının hüznünü anımsattı bana. Keşke Süslü Yenge de ilk sevgilisini aramak yerine Zembilli Göçmen’e söyleyebilseydi içinde ukde kalan o bir çift sözü. Doğru söylüyorsun, söyleseydi o zaman da öykü olmazdı. Dur yahu bitmedi diyeceklerim ne acelen var? Hem daha sana Umman’dan bahsetmedim. Aslında mesele Umman değil onun eski kocası ve eski kocasının kardeşi olan yeni kocası. Bunlar mı kim? İkinci öykünün karakterleri canım. Kaç öykü mü var? Ohoo çok var; öykü, öykü doğurmuş büyümüş kitap olmuş. Nasıl mı? Yazar, yıllaaar önce yazdığı öykülerden yeni öyküler inşa etmiş. İlk öyküleri yazdıktan sonra geçen o yıllaaarda karakterler, olay falan büyümüş durmuş içinde yetmemiş ona anlattıkları, nahifliğinden huzursuzmuş fazla şiirsel buluyormuş onları. Hatta üçüncü versiyonunu yazma fikri de varmış kafasında. Bak kitaba; dokuz öykü yıllaaar önceden, 1989 yılına ait. Diğer dokuz öykü de ilkinden on yedi yıl sonra yazılmış. Haklısın, güzel bir fikir, okuyucu için özellikle. Bildiğini sanarken aslında bildiğin gibi olmadığını görüyorsun. Bildiğim gibi olmadığını görmek için önce ilk öyküyü okuyorum sonra gidip yıllaaar sonraki hâlini okuyorum. Yetmiyor, tekrar dönüp ilk öyküyü okuyorum. Karışık olduğundan değil canım taşların yerine oturmasını istediğimden. Ya… Neyse, ne diyorduk? Umman diyorduk, onu unutamayan ilk kocası ve ilk kocasını unutamayan ikinci kocasından bahsediyorduk. Bu ne biçim aile mi? Aile mi kalmış ortada yahu. İhanet, terk ediş, arayış, yalnızlık, intihar. Yeter mi? Dur daha yeni başladık. Yalnızlığını, babasının arkadaşı olan Nesim’le paylaşan Madam Ester var bir de. Yok canım, aynı öykü değil bu başka. Anne terk eder, baba ölür Ester yalnız. Evlenir eş ölür Ester yine yalnız. Yıllar önce oğluyla evlendirmeyi düşündüğü Ester ile karşılaşan Ressam Nesim ise hep yalnız. İki yalnızdan biri diğer yalnıza âşık olur. Âşık olan yalnız, yalnızlığa âşık olanın elinden yalnızlığını almak ister. İzin verilmez, yetmez hor görülür. Ardından gurur gelir ve âşık olan yalnızı alıp götürür yalnızlığa âşık olan ise yine yalnız. Bu, öykünün 89’daki hâli. İkinci versiyonunda yalnızlığına âşık olan yalnız âşıktan kalan hikâyeyi yeniden yazacak birini bulur ve onu da dâhil eder yalnızlığına. N’oldu? Kafan karıştı sanırım, ama bitmedi diyeceklerim burada kesemem. Bahsedeceğim bir şey daha var. Dinle lütfen. Bu yalnızların öyküsü beni bir şiire bir de bir film sahnesine götürdü. Ya tamam sen okursun evet ama bahsedeyim ben yine de belki dikkatinden kaçar falan. Başın mı ağrıdı? İyi de Ester’in ölümünden bahseden paragrafın Olcay Hanım’ın ölüm sahnesini hatırlattığından biraz bahsetseydim bari. Hani şu kanser olduğunu öğrendikten sonra kedisini sahiplendirmek isteyen Olcay Hanım. Hem daha konuşmadığımız bir sürü öykü var nereye gidiyorsun? Kitabı okuduktan sonra mı konuşuruz? “Su” ve “Yanık Taşlar”a dikkat et ama yazar orada babasının ölümünü anlatmış, otobiyografik unsurlar barındırıyormuş o öyküler, hey duydun mu beni? Nereye gidiyorsun? Acaba bu öyküleri okumadan önce nehir söyleyişisi var onu mu okusan? Peki madem… peki, git bakalım. Ben de o zaman Ester’in söylediklerine kulak vereyim: “Ester'in söyledikleridir Yalnızlığına korku vurma Ester'in söyledikleridir Ve gelsin ve geçsin bütün sözlerim Gelsin ve geçsin Ester'in söyledikleridir İnsanların içinden Kendim olup taşayım Ester'in söyledikleridir İnsanlara uzaklık vurma Ama herkes ki kendisi olsun Sonra herkes kendisi olsun Bir gün herkes kendisi olsun Ester'in söyledikleridir Dünyada bakınıp durma Bütün ol ve ayrı tut ki kendini Zaten öyledir Çünkü öyledir.”
Evvelotel - Saklı
Evvelotel - SaklıAyfer Tunç · Can Yayınları · 20191,081 okunma
··
148 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.