Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
19 günde okudu
Kendini Çevirten Şiir yazısından esinlenerek; Cemâl Süreya, “... temelde şiirin başka dile çevilemeyeceği kanısındayım ben de. Şiirin kendi yazıldığı dile bile çevirilemeyeceği kanısısına da katılıyorum” der. Burada ikinci cümlede geçen –kendi diline bile çevirilemez- ibâresini özellikle Eski şiirimiz için özele indirmek istiyorum. Zîrâ Divan şiiri günümüzde özellikle akademisyenler, çalışmalarını yaparlarken nesre çeviri ya da diliçi çeviri adını verdiğimiz yöntemle bügünkü anlayabileceğimiz bir dile çeviriyorlar. Yânî bunu yaparken şiirden neler alıp götürdüğümüzü say say bitiremem; ancak bunu yadırgamaklar birlikte elzem bir şey olduğunu da es geçemem. Zîrâ şiirleri anlayabilmek için bu yöntemi kullanmamız kaçınılmaz. Yine Cemâl Süreya “Bir şiirin başka bir dile çevrilmişi, kendi dilinde ikinci kez söylenmişinden daha başarılı olacaktır” diyor. Bu sözü hasbelkader ucundan tatbîk etmiş biri olarak şunu diyebilirim ki, bir gün derste şâirlerden Fazlî’nin Gül ü Bülbül mesnevisinin diliçi çevirisini yapıyorduk. Mesnevinin bölümlerindeki başlıklar Farsça aşağıdaki beyitler ise Türkçe idi. Hocamız Farsça’dan çeviriyi gâyet râhat yaparken sıra beyitlere geldiğinde hep birlikte hummâlı bir didişme başlardı. Şu kelime olsa daha iyi olur ya da bu sıfat kullanılsa anlam daha güzel oturur ya da bu kelime kulağa daha hoş geliyor bu minvâllerinde birçok kafa yoran şeyler çıkardı ortaya. Yabancı bir dildeki şiiri çevirirken kendi dilinin tüm ifâde imkâlarını kullanabilirsin (gerçi buna karşı çıkanlar da mevcȗt); bu çeviriyi daha râhat kılar. Ancak zaten kendi dilinin ifâde imkânları ve ahenk unsurları kullanılarak yazılmış bir şiiri tekrâr kendi dilinde bir ifâdeye sokmak, o şiiri bâzı noktalarda sakat, eksikli bir yere doğru sürükler. Aslında yüzyıllardır devâm etmiş olan Klasik şiirimiz, baktığınız zamân hep aynı şeyi anlatmıştır kabaca; sevgili ,aşk, güzellik ve diğerleri... Klasik şiirin “ne” anlattığı hep aynıdır ve aslında o kadar da mühim değildir. Hatta biyografi türünde yazılan tezkirelerin bile “ne” anşattığının çok da bir önemi ypktur. Zîrâ Eski şiirin neden bu kadar iyi olduğunun sebebi “nasıl” yönünün kuvvetli olmasındandır. Şâirin yazdığı kasidenin, gazelin, mesnevinin -neyi- “nasıl” anlattığı önemlidir. Şâirler arasındaki kapışmanın asıl sebebi “üslȗp” meselesidir. Yoksa neden her dönemde bir sürü Leylâ ile Mecnȗn, Gül ü Bülbül, Hüsrev ü Şîrîn ve diğerleri yazılsın? Her şâir kendi sanatsal gücünü ve değerini göstermek ister. Şeyh Gâlib’in de dediği gibi, Beyân-ı sûziş eyler herkes isti’dâd-ı fıtrattan Eder berceste âşık mısra’-ı rengîn çenâr âteş (Herkes fıtratının yetebildiği kadar yanışını îzâh eder. Âşık latif mısrasını yüksek derecede manayla çınar renkli- ateşli söyler.) Hâsılı Eski şiirimiz bir şiiri yine başka bir şiirle açıklamaya ona yeni bir üslȗp kazandırarak varlığını sürdürmeye devâm etmiş. En nihâyetinde varolan üslȗbu ve üzerine getirilemeyen yeni bir üslȗp da sağlanamayınca miyâdını doldurmuş. Şimdi mâlesef bizim yaptığımız, bu şiiri daha anlaşılır kılabilmek ve anlayabilmek için, aynı dilin içinde yavan, kuru ve daha düz bir hâle getirmek oluyor. Cemâl Süreya’nın yukarıda zikrettiğim sözü de bunu karşılıyor.
Türkçe Bilenin İşi Rast Gider
Türkçe Bilenin İşi Rast GiderCemal Süreya · Yapı Kredi Yayınları · 2018390 okunma
·
42 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.