Ben de benzer düşünceler taşıdığımızı görüyorum; ama sizin örneğin divan edebiyatı gibi konulardaki bilginiz vb. bende yok, bu benim için daha sevindirici; çünkü en azından bir rehber gibi istifade edebilirim gibi düşünüyorum sizden.
Marlow karakteri konusunda haklısınız, zaten eser normalde Conrad'ın Kongo'da yaşadığı günlerin sonucunda yaşanmış, orada çok rahatsız edici ölümler ve sömürünün çok net örnek, tekil örneklerini de görmüş yazar ve bütün bunlar onu besbelli çok etkilemiş. Söylediğiniz gibi; Conrad aslında uygarlık götürmek, uygar olmak gibi pazar kavramlarının ne amaca hizmet ettiğini öyle etkileyici bir biçimde anlatıyor ki ve hele de günümüzde medeniyet götürülen Ortadoğu'yu düşündüğümüzde ister istemez Marlow'un Kurtz'a gittiği o karanlık nehrin buralarda da aktığını düşünmeden edemiyoruz; zira yalanlar aynı: gelişmiş toplumlar yalanlarıyla, manipülasyonlarıyla, şeytanın aklına gelmeyecek oyunlarla imha ediyor, tahrip ediyor, yok ediyorlar. Bu, kitapta anlatılan şeyin ta kendisi..o nehir akmaya devam ediyor, karanlığın yüreği de Marlow'un hayal edebileceğinden çok çok daha korkunç, daha çürümüş, daha yoz.
Afrikalı yazarların kitaba verdiği tepkilerle ilgili bir yazı okudum; siyahların bu kadar zayıf ve kendini ifade edemeyen, başkaldıramayan, böylesine kötü çizilmiş karakterler olarak gösterilmelerinden dolayı itirazlar var ve aslında Conrad'ın temelde ırkçı bir metin yazdığını düşünüyorlar; oysa Conrad siyahları karakterleştirmeyerek onların başına gelenlerin temel sebeplerini ortaya döküyor; insanın insanı sömürmesinin kişisel kaprisler değil sadece, toplumsal kalkınma hedefleri vb. olduğunu söylüyor ve sizin de söylediğiniz gibi Avrupa'ya ve bütün kalkınmacı yaklaşımlara giydiriyor.
Bugün 3 sene önce yazılmış bir yazı okudum nette: 100 sene sonra bile bu kitap neden okuyanın zihnine çakılıyor, bunun sırrı nedir, diye soruluyordu yazıda. Cevabı: ancak büyük bir edebiyatçı bunu yapabilir. Bunu da ancak diliyle yapabilirdi...işte Conrad'da bu var.