Üstü kaldı."Bir gün aklına gelecek olursam,
Bana şiir ısmarla.
Eylül'ü konuşalım."
Artık sadece kıyıda köşede kalmış kitaplar için inceleme yapma kararı almıştım. Yalnız beni şiire gerçek anlamda bağlayan bu kitabı da incelemek istedim.
Ortaokulda iken yaklaşan Anneler Günü için okulda bir şiir yarışması düzenlenmişti. Elbette ben de katılmamıştım tabi. Sonrasında akşam eve geldiğimde astım hastası olan annemin astımı fena şekilde azmıştı ve annem hastaneye kaldırılmıştı. Teyzem iki küçük kardeşimi ve beni alıp evlerine götürmüştü. Ben de korkudan ne yapacağımı bilemiyordum. Ardından teyzem de bizi büyük kuzenime emanet ederek eniştem ile beraber hastaneye gitmişti. Odaya kapanmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Hayatımda kitap okumayı hiç istemediğim vakitlerden biriydi. Ben de o an nasıl oldu bilmiyorum kağıt kalemi alıp annem için bir şiir yazdım. Ertesi gün öğretmene verdim ve cuma günü İstiklal Marşı töreninde yarışmayı kazananın ben olduğum açıklanınca çok şaşırmıştım. Sonradan kaç kez daha şiir yazmayı denedim ve hepsinde saçmalamıştım. Hatta öğretmenlerim şiiri bir yerden alıntıladığımı bile düşünmüşlerdi. O gün anlamıştım. Şiir, yaşanan duygu yoğunluğunun dışa vurulmasıydı. Bende de bu durum bir defa yaşanmıştı. Ve benim böyle bir özelliğim olmadığından ötürü hep yabancı kalacaktım şiire. Hep okuyacaktım bir kaç güzel şiir beğenip bir şeyler hissetmeyecektim. Ta ki şu son 1 aya kadar. Özdemir Asaf ve Cemal Süreya'yı okuyana kadar. Özellikle de Cemal Süreya'yı. Bu arada anne seni çok seviyorum.
Aslında Beşiktaşlı olduğundan ötürü hep garezim vardı kendisine. Ki hâlâ kısmen var. Lakin kendisine tutuklu bırakıyor dizelerinde. Nazım alanında dizeleri defalarca okumayı kendisinde yaşadım. Bir peçetenin üzerine dize yazmayı da. Onun için bu incelemede daha çok Cemal Süreya hakkında araştırdıklarımı ve öğrendiklerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şâirimizin gerçek ismi Cemalettin Seber'dir.
Edebiyatımızın en önemli ve en çarpıcı şiir topluluklarından İkinci Yenicilerin en önde gelen şâirlerinden birisi hatta kuramcılarındandır. Kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmiş; çarpıcı, yoğun imgelerle, bilgi birikimini sentezleyerek başarılı eserler vermiştir. Sözüne son derece sadık olan Cemal Süreya, “Süreyya” olan soyadını, Eskişehir Vergi Dairesi’nde çalışan Üvercinka adını verdiği uzun boylu, beyaz tenli, güvercin şahnişli sevgilisiyle girdiği iddia sonucu Y harfini kaybederek “Süreya” ya çevirmiştir.
Şairlik duygusunun en temel aktörü annesi Gülbeyaz Seber olan şair, şiire ilk adım atışını annesinin anlattığı Kerem ile Aslı hikayesine bağlar. Gülbeyaz, beyaz tenli kadın, Cemal Süreya'nın “kar tanesi”. Cemal Süreya henüz çok küçükken kaybeder annesini ve çocuk kalbi artık sessiz kalmıştır: “Küçük kalbimdeki kuş ölmüştü.” Bundan mütevellit bütün sevgililerine “Annem çok küçükken öldü / Beni öp sonra doğur beni” diye seslenir. (Sayfa 47)
İlginç bulduğum bir olay ise Ortaokulda 100 metre koşusuna katılması, yarışmada birinci gelen Cemal Süreya 'ya dolma kalem hediye edilmesi ve böylelikle ilk dolma kalemine sahip olmasıdır.
Bir ilginç olay da, üvey annesi tarafından zehirlenmeye çalışılması. Küçük kalbindeki kuş ölen Cemal Süreya, Esma adlı bir üvey anneye mahkûm olmuş. Kız kardeşlerine ve ona sürekli dayak atan Esma bir keresinde onu zehirlemeye kalkışmış. Yemeğine cam kırıkları karıştırdığı da bir çok kişi tarafından biliniyormuş.
İlkokul 3’te Suç ve Ceza’yı defalarca okumuş. Karamazov Kardeşler’i ise tam 5 kez okumuş. Bu da o yaştaki birisine göre takdire şayan.
Yazı yazarken gürültü araması Mülkiye kantininde yazmaya başladığı eserleri onda ilginç bir alışkanlık doğurmuş. Yazı yazarken hep gürültü aramış. Sırf bu yüzden evde yazı yazarken televizyon ve radyonun sesini açmaya başlamış.
Öğrendiğime göre yazmaya bayılırdı, hatta o kadar ki kadınların ağzından kendi kendine mektup yazar ve postalardı. Diğer bir özelliği ise, sevdiği kadınları beğenmeyen arkadaşlarına küsmesi. Çok kadın sevdi, bu kadınları da herkesin sevmesini isterdi. Dostları sevdiği kadını beğenmeliydi. Bu yüzden sevdiği kadını beğenmeyen arkadaşlarına küserdi.
Kızının nikahına katılamaması Kızı Ayçe ile sağlıklı bir ilişkisi yoktu. O kadar ki kızının nikâhına katılamadı, çünkü ona haber verilmemişti.
Şairimizin diğer bir gizli tarafı ise Tomris ile gittiği hiçbir mekana bir daha gitmemesi. Tomris büyük bir aşktı onun için. Bu aşkın öfkesi de büyüktü, bir tartışma sonrası çok sinirlendi ve birbirlerine yolladıkları tüm mektupları yırttı. Ve bu mektuplardaki aşk günümüze ulaşamadı. Tomris’le ilişkisini bitirdikten sonra onunla gittiği hiçbir mekâna adımını atmadı.
Kendine farklı doğum günleri belirlemesi Cemal Süreya’nın mutlak doğum tarihi belirsizdi. Bu yüzden kendine her seferinde farklı bir doğum günü belirlerdi. Bu doğum günlerinden biri de 10 Ağustos’tu, yani sonradan eşi olacak Güngör Demiray’la tanıştıkları tarih.
En garip bulduğum ise eski eşi Zuhal’le ayrılmışlardır, Cemal başka evlilikler-aşklar yaşamıştır. Bir gün Zuhal’le görüşen Cemal, Zuhal’in biriyle evlenmek istediğini öğrenir. Zuhal kızıp kızmadığını sorar, ama alacağı yanıt bambaşkadır. Çünkü Cemal, Zuhal’in nikâh şahidi olmayı istemektedir. Zuhal şaşkınlıkla bu teklifi kabul eder, ancak bu asla gerçekleşemeyecektir. Çünkü Zuhal’in evlenmek istediği kişi kısa süre sonra hayatını kaybeder.
Oğlu Memo çok fütursuzdu, babasıyla sürekli kavga eden Memo babasının en değerli kitaplarını çalıp sahaflara satardı. Cemal Süreya’nın son yıllarını çekilmez hale getiren Memo bir tartışmaları sırasında babasını ağır şekilde darp etti. Hastaneye kaldırılan Cemal Süreya hastalık ve üzüntü sonucu birkaç gün sonra hayata veda etti.
Sürreallik Türk şiirine damgasını vuran şairin hayatı da şiiri gibi “sürreal”di. Sevdi, aşık oldu, hasret çekti, acılara katlanmaya çalıştı, çoğu kez ağladı, kıskandı ve eşsiz şiiri bunlarla doğdu. Hepsi ama hepsi bambaşkaydı..
Sevgili okurlar. Bu saymış olduğum bilgileri şairimizi derinlemesine araştırırken öğrendim. Ne kadar doğru bilmiyorum ama hepsini en az 3 yerde gördüğüm için sizinle paylaştım.
Herkese keyifli okumalar diliyorum. Evde Kalın, kitapla kalın. :)