Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

152 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
İlk sayfasında bir not: “Değeri, kazancıyla değil fakat kazandırdığı ile ölçülen ve kazandırdıklarıyla ölçülemeyecek kadar değerli olan öğretmen arkadaşım, öğretmenler günün kutlu olsun.” Yıllar öncesi. Yirmi yaşında, çiçeği burnunda bir öğretmen adayıyım. Atanamamışım ama küçük bi ücret karşılığı belli derslere giriyorum. Bir anlamda ben de kendi yolumun başındayım. Farkında olmadığım arayışlarım var. Heyecanlıyım. İlk öğretmenler günü hediyem de bu kitap. Ve bilin bakalım bugün bu kitabı kaçıncı defa okuyorum? Bilemediniz. Utanarak itiraf etmeliyim ki bunca yıldır iki kere teşebbüste bulunmuş olmama rağmen ilk okuyuşum. Burdan nasıl bir sonuca varıyoruz. Bu kitap yirmi yaşında okunmaya çalışılmamalı. Hatta yirmi yaşında öğretmen de olunmamalı. :)) Atanamadığım o yıllarda, hayattaki önemli şeylerden birinin mezun olduğum alanda, 657’ye tâbi, devlet garantili bi işe girmek olduğunu düşünürdüm. Önümde uzanan yol, emek, zaman, sabır, arayış, bekleyiş.. Bunlar katlanılması zor şeylerdi. Tek bir amacım vardı. Onu elde edince her şey zaten yoluna girecekti. Atandım sonra, ve o günden bu güne geçen zamana başka başka amaçlar, insanlar, yaşanmışlıklar, seçimler, vazgeçişler, arayışlar, buluşlar, kaybedişler ve geri dönüşler sığdırdım. Aradığımı buldum mu peki? Yoluna koyabildim mi her şeyi? Ben bulabildim mi beni? İşte kitabı okurken bu sorulara cevaplar verdim. İnsanların çoğu, var olduğu andan itibaren bi şekilde kendisini arar. Yaşadığı hayata bir anlam katmak isteyen, neden var olduğunu anlamaya çalışan herkes bu konuya karşı büyük ilgi duyar. Uzun bir yolculuktur bu, insanın en uzun yolculuğu kendinedir çünkü. Arayışa çıkmak için de önce yüklerden kurtulmak gerekir. Bunun için sürüden ayrılıp yola çıkarız. Ama bazen bir bakarız ki yolda başka bir sürüye dahil olmuşuz. Daha önce yapılmış hatalardan ders çıkarmak yerine bütün hataları teker teker kendimiz yaparız. Çünkü “Ben”in hikmetini ve içyüzünü öğrenmek isteriz. Kurtulmak, alt etmek istediğimiz şeydir kendimiz. Ama alt edemeyiz, sadece yanılırız, sadece kaçarız ondan, saklanıp gizleniriz. Dünyada bu “Ben” kadar yaşıyor olduğumuz, başkaları gibi ve başkalarından ayrı biri olduğumuz, kendimiz kadar çok ve kendimiz kadar az bildiğimiz başka hiç bir şey yoktur, bunu anlarız. Her birimizin, fiziki bir boyut içermekle beraber aslen manevi yolculukluğu, kendini bulma arayışları gibi Siddhartha’nın da arayışı. O da bizim gibi iç huzur ve aydınlanmayı öğrenebilmek, egolarından kurtulmak ve kendini bulmak için ömür boyu sürecek bir maceraya çıkıyor. Doğumu, ölümü, bebekliği, çocukluğu, ilkgençliği, erkekliği, kadınlığı, analığı, babalığı, yaşlılığı, ermişliği, çürümüşlüğü, insanı ve dolayısıyla da hayatı anlatıyor bize. Olgunlaşma safhalarındaki yeni deneyimlere göre değişen bakış acılarını gösteriyor. Hayat nedir sorusunu sorduruyor. Düşünmenin, sabrın ve oruç tutmanın önemini hatırlatıyor. Günah işlendikten sonra benliğin yok oluşunu, bilgi artarken kibrin çoğaldığını fark ettiriyor. Ama kesinlikle bir dinin reklamını yapmıyor. Kalıplardan sıyrılıp kendini bulmak isteyen birinin çırpınışları anlatıyor. Kitabın benim için en önemli özelliği, Doğu felsefesini işliyor gibi görünse de evrensel tespitler barındırması. Herkesin içinde olduğu körlük durumundan bahsediyor bize yazar. Bunu da kitabın kahramanı ideal insan Siddharta’yı, hep alay ettiği küçümsediği, o maddi çıkarlarla hayatını şekillendiren "çocuk insanlar"ın arasına sokarak, onlardan biri yaparak sağlıyor. Bu yönden her yazarın izlemediği bir yol izliyor. Genelde kusursuz baş kahraman sorunu görür, kendi içinde eleştirir ve hiç bozulmamış mükemmel hayatına devam eder ancak bu kitapta böyle yüceltilen Siddharta bile herhangi bir insan gibi egosunun, arzularının, zaaflarının kurbanı oluyor. Esasında kitaptaki öğretiler bize çok yabancı değil. Dünyevi olandan elini eteği çekme, yaratılan her şeyi sevme, iyiyi de kötüyü de içinde barındırma, yapılan hatalardan yüz çevirip dersler çıkarma gibi meselelere İslamiyet’ten ve Yunus Emre'den aşinayız. Ancak bu değerlerin Batılı bir yazar tarafından ele alınması dünyada farklı bir ilgi uyandırmış. Verilen mesajlar kıymetli ve isabetli. Her çağda, her toplumda geçerliliği olan, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken meseleler. Kitaptaki karakterlere isim olarak seçilen Siddhartha ve Gotama’nın, Budizmin kurucusu kabul edilen Sidarta Gautama’dan esinlenilerek seçildiğini, dönemin ve olayların Buda’ya dair izler taşıdığını belirtmekte fayda var. Eser ayrıca; brahmanlar, samanalar, zen budistleri gibi Hint kültürü içerisinde yer alan çeşitli din ve mezhepleri tanımamızı sağlıyor. Genel olarak pozitif bir bakış açısıyla yazıldığını, şiirsel dili ve çevirisi itibariyle okunmasının kolay olduğunu söyleyebilirim. Yaşam kavgalarıyla, korkuları, telaşı, heyacanlarıyla, karmaşıklığı ve özünde bir o kadar basitliğiyle sevilir. Esas ermişliğe ulaşmak, aslında sadece yaşamakla mümkün. Bizler lükse bulanıyor, bulaşıyor ve battığımız oranda mutluluktan uzaklaşıp hayatı zorlaştırıyor; sonra da dağlara, ovalara çekilip bilgeliği bulmaya çalışıyor, yaşamadıklarımız hakkında yorumlar yapıyoruz. Kitap bizi bu anlamda durup bi düşünmeye teşvik ediyor. Sönmek ve yok olmak üzereyken sonsuz bir hayatın kapısında kendini görmenin nasıl bir duygu olduğunu gösteriyor. Arayışlarımız ve bulduğumuzu sandıklarımızı sorgulatıyor. Kıssadan hisseyi alıp üzerinde uzun bir tefekküre dalmak üzere okunmasını tavsiye ederim. Siz benim kadar geç kalmayın derim. :))
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 201338,1bin okunma
·
34 görüntüleme
Sâki okurunun profil resmi
"Kitabın benim için en önemli özelliği, Doğu felsefesini işliyor gibi görünse de evrensel tespitler barındırması." 👌 okunacaklar listeme ekliyorum efendim :)
Hakan okurunun profil resmi
Harika bir inceleme yazısı olmuş. Yüreğine sağlık ve tam zamanında okuduğun anlaşılıyor.
Tuğba okurunun profil resmi
Faydalı olabildiysem ne mutlu. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.