Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

348 syf.
10/10 puan verdi
Yav he he, Türk'ün Türk'ten Başka Dostu Yoktur!
"Tarih, bir anlamda halkların kutsal kitabıdır." M. İ. Karamzin Karamzin'in bu sözünü çok severim. Çünkü bana, Tarih'i ne kadar iyi ve ne kadar doğru bilmek zorunda olduğumuzu hatırlatıyor. Kitabı okumaya da bu söz ile başlıyorsunuz zaten ve kitabın size ne anlatmak istediğini daha ilk sayfasında görüyorsunuz. Kitabın yazarını burada neredeyse kimse tanımaz hatta tanıyan belki yoktur o yüzden biraz kendisinden bahsedeyim. Kendisi Genel Türk Tarihi üzerine yapmış olduğu mühim tarihi kitapların çevirilerinden tanınır. Bu kitap Ahsen Batur'un ilk telif eseri. Kitap Gök-Türk Devleti’nin nihai olarak yıkılışından Jön-Türkler adını taşıyan elitlerin oluşmasına ve Osmanlı mirası üzerine “Türk” damgasının vurulmasına kadar geçen 1200 yıllık sürgün hayatının hazin sergüzeştini konu ediniyor. Yani kitap bizlere Türk milletinin etnik mensubiyet şuurunun eksikliğini, yıllardan beri tarih diye anlatılanların aslında çoğunun bir şişirme olduğunu, tarihimizin nasıl yozlaştırıldığını okuyorsunuz. Bu satırları okudukça bazen hüzün, bazen gurur, bazen öfkeye kapıldım. Özellikle öfkelendiğim kısımlar bir hayli fazla oldu. Kitabın en çarpıcı kısımları ise etnik hafıza zayıflığının hat safhaya ulaştığı mankurtluğun timsali olan Osmanlıların Türk'e olumsuz bakış açısı, yine aynı dönemde Anadolu türkünün ezilmesi, tahkir edilmesi ve fakirleşerek geri kaldığı kısımlardı. Birçok kişi yazarı, Osmanlı düşmanı olarak görmeye çalışacaktır. Ahsen Batur zamanının Türkiyesin'de dış işleri bakanlığınca birçok ülkede görevlendirilmiş, 1970'ler Türkiyesi'nin Tercüman Gazetesinden sorumlu olmuş, 5-6 dili ana dili gibi bilen, çevrilmesi zor olan kitapları çevirmiş, bugün Selenge Yayınları'nın sahibi çok üst düzey kalitede bir üstadtır. Aynı şekilde bu kitapta da üst düzey kalitesini konuşturarak sayın Ahsen Batur bilimsel kaynaklara dayalı olarak çoğunlukla dönemin kaynak eserlerini göstererek bazı gerçekleri keskin bir dil kullanarak anlatmaya çalışıyor. Mesela ''Türk'' sözünün hazin serüveni derken yazar neyi kastediyor. Burada ''Türk'' kelimesi tahkir edilmiş , hakarete uğramış hatta dinsizlikle eş anlama tabi tutulmuştur. Türklük, Müslümanlık adı altında eritilmeye çalışılmıştır ve -siyasal- İslamcı kafalar tarafından unutturulmaya çalışılmıştır. Kitap bunların yanında size Genel Türk Tarihi'ni genel çerçeveler içerisinde ama farklı bir bakış açısıyla bir özetmiş gibi anlatıyor. Mesela genel tarih ve okul kitaplarında Türk Devletleri'nin birbirleriyle olan mücadelelerini bir ufak didişme olarak yansıtırlar, ama aslında bu didişmelerin Türklerin mankurtlukları yüzünden Türk'ün Türk'e yaptığı zulümler olduğunu göreceksiniz. Kitap çok akıcı ve tarihi yönden çok bilgilendirici. Yalnız tarih bilgisi az olanlar için kitap ağır gelebilir. Kitap yer yer Türk-İslam sentezi saçmalığına da değiniyor. Birileri Türk tarihini Türklerin İslamiyet'i kabul ediş tarihine bağlamak istediler ve ondan öncesini yok saydılar. Bunlara göre bir Türk Müslüman değilse, insan bile değildir. Bu mantık, Türk tarihini 1200 yıllık bir dönemin içine hapsetme mantığıdır. Bu görüşü savunanlar, Türkleri İslamiyet'i kabul etmekle birlikte, sanki birden gökten zembille inmiş bir halk olarak gördüler. Yine bunlara göre bir Türk ancak Müslüman olabilirmiş, başka bir dini benimsemişse Türklükten çıkmıştır. Yani onlara göre Hıristiyan Gagauzları, Hıristiyan ve Şaman Sakaları (Yakutları), ağırlıklı olarak Şamanizm'de kalan Altaylı ve Sibiryalı Türkleri Türklük dairesinin dışına almak gerekir. Birilerinin Orta Asya’daki Türkler için söylediği “Müslümanlığınız beş para etmez, Türklüğünüz de bizi ilgilendirmez” sözünün dayanak noktası da bu görüştür. Peki Hunların, Sakaların (İskitlerin) ve Göktürklerin suçu neydi? Onların zamanında İslamiyet ortada yoktu. Musevilik ve Hıristiyanlık vardı. Ama onlar bulundukları coğrafi çevre itibariyle zaten bu iki dinin hakimiyet alanından uzaktılar (Kısmen Hazarlar hariç). Gerçi Hıristiyan misyonerler Orta Asya’da cılız vaziyette propaganda yapıyorlardı, ama Hunlar ve Sakalar bunlara itibar etmediler. Bazıları onların zaten tek Tanrıcı oldukları için Müslüman sayıldıklarını ileri sürdüler. (Türk-İslam sentezci yaklaşımın gülünç bir yanı). Efsanevi Oğuz-Kağan’ın bile henüz küçücük bir bebekken “Allah’a inanıp, Müslüman olmazsa anasının sütünü emmeyeceğini” söylediği hikâyesinin peşine takıldılar. Tabii Oğuz-Kağan’ı Müslüman peygamber olarak tanımlayanlar da çıktı. Türk-İslam sentezini savunanların ortaya attıkları güya en etkili slogan “Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti!” idi. Bu slogan iyi tutmuştu, ama temeli çürüktü. Bu sloganı atanlar “Müslüman olmayanın ahlak ve fazileti” olmadığına vurgu yapıldığını acaba hiç düşündüler mi? Türklüğümüzü bilelim, ama ahlak ve fazileti İslam boyasıyla vaftiz edelim. Buna göre Sakalar, Hunlar, Göktürkler Müslüman olmadıkları için şerefsiz ve ahlaksız mıydılar? Türklüğü yalnızca Müslüman oluş tarihine indirgeyen bir zihniyet, tabii olarak Selçuklu ve Osmanlı’yı Türk-İslam sentezinin öncüleri olarak görecekti. Hâlbuki Selçuklu ve Osmanlı’da Türklüğün “t”si kalmamıştı. Dilini Arapça ve Farsçayla (en azından resmi dil olarak) değiştiren, Arap-Fars örf ve âdetlerini, kültürünü vs. benimseyen ve kendi özünden uzaklaşan Selçuklu ve Osmanlı’yı Türk-İslam sentezinin neresine koymak mümkün? İslam dininin hoşgörü dini olduğu söylenir ve “dinde zorlama yoktur” âyeti örnek olarak gösterilir. Evet, gerçekten İslam dini hoşgörülüdür, ama gayr-ı Müslimlere karşı. Müslüman olduktan sonra İslam'ın çok ağır yasaklamalarıyla burun buruna gelirsiniz. Örneğin Müslüman olduktan sonra “dinde zorlama yoktur” âyetine dayanarak “ben namaz kılmıyorum!” deme hakkın elinden alınmıştır. Çünkü İmam-ı Azam namaz kılmayanı hapsedeceğini, İmam-ı Şafi ise kırbaçlatacağını söyler. İslam dini aşırı müdahalecidir. Burnunu hangi elinle temizleyeceğine, tuvalete hangi ayağını atarak girip, hangisini atarak çıkacağına, yatak odasında hanımınla neyi nasıl yapacağına kadar her şeyine karışır. İslam’da halifenin dahi hiçbir forsu yoktur. Halife, yalnızca şeriatın doğru uygulanmasını sağlamakla görevlidir. Kendiliğinden herhangi bir kanun vazetme hakkı yoktur. Çünkü İslam’da kanun koyucu Allah’tır. Müslüman olduktan sonra “Ben Türküm” vs. deme hakkın da yoktur. Çünkü İslamiyet'te etnisiteye yer yoktur. İslam lüks ve israfı yasaklar, ama içi boşaltılmış ılımlı İslam’da lüks ve israf caizdir. Ancak içi boşaltılmış İslam’la, içi boşaltılmış bir Türklüğün sentezi mümkündür. Öbür türlü Türk olduğunu söylemeyi yasaklayan bir dinle bir Türk’ün etle tırnak gibi olması zaten düşünülemez. Ayrıca hep şu şuursuzca yazılmış, altı doldurulmamış "Anadolu'nun Türkleşmesinde büyük rol oynayan..." şeklindeki cümleye rastlıyorum. Yahu kardeşim sen bu coğrafyada kimseyi Türkleştirmedin! Rum Rum olarak, Ermeni Ermeni, Kürd Kürd olarak kaldı. Aksine sen kalabalık kitleler halinde geldin ve o sıralar neredeyse ıssız topraklara dönmüş topraklara yerleşerek yaşamını sürdürdün. Doğu ve güneydoğu Anadolu'da o kadar Türk beyliği kuruldu. Bu beylikleri kuranlar bir karı-koca olarak gelip mi kurdular? Osmanlı yıllarca Batıya İslam adına gaza etti. Arnavutların ve Boşnakların bir kısmını Müslümanlaştırmak (Türkleştirmek değil) dışında ne yapabildi? Bırakın böyle saçmalıkları! İtiraf etmeye çekiniyoruz da, Türk tarihinin esas kısmını Türk'ün Türk'ü kırma tarihi oluşturuyor. Kıpçaklar Macarlarla girdikleri bir savaşta öldürdükleri askerlerin burunlarını kesip karşı tarafa göndermişler. Bir başka savaşta ise Macarlar öldürdükleri Kıpçakların penislerini kesip göndermişler. Peçenekler de düşmanın kulağını kesip karşı tarafa gönderirlermiş. Gazneli Mahmud, savaşta mağlup ettiği askerlerin bir daha ok atamasınlar diye baş parmaklarını kestirip Selçuklu beyine göndermiş. Alaaddin Keykubat da Yassıçemen savaşında öldürülen Harezmli (Türkmen) askerlerin penislerini kestirip soydurarak 300 çadır ördürmüş ve bunları Konya'ya getirip sergilemiş. Bu olay sebebiyle Erzurum yakınlarındaki o yaylaya Taşak Yaylası (#75675072) denilmiş. Türk dediğin böyle olmalı(!) Ulan bu mankurtların birbirlerine yaptıkları zulmü dış güçler yapmadı! Özetle, bu Türkler böyledir... Yeri gelir Çinlileşir, yeri gelir Farslaşır, yeri gelir Araplaşır. Kılıcını onun bunun için savurur. Can alır, can verir, ama bir türlü kendisi olamaz. Dahası var. Türkler yabancı bir ülkeyi fethetmede ve yeni bir devlet kurmada çok başarılılardır, ama kurdukları devletin idaresini kendilerine yedi göbek yad birine teslim etmede üzerlerine yoktur. Başına kendisi gibi Türk bir yöneticiyi seçmeyi beceremeyen halka etrak-ı bî idrak (Ahmak Türk) denir! Zamanında o çok kızdığımız adamlar doğruyu söylemişler. Türklerin bu mankurtluğu immun bir hastalıktır! Kitaba dönecek olursak bütün bunlar göz önüne alındığında günümüzde uğraştığımız sorunların temelinde milletimizin etnik bilinç zayıflığının yattığını anlıyoruz ve tabi ki Atatürk'ün ne kadar büyük bir deha olduğu bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ruhunu Araplara satmamış Türklerin kırmızı çizgisi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu babasıdır. Yavuz Sultan Selim döneminden sonra tamamen Arap emperyalizmine kurban edilen bir ulusu, düştükleri bok çukurundan tutup çıkarmış, Türklük şuurunu yeniden kazanmamızı sağlamıştır. Şimdilerde "hilafet" vs diyerek ıslak rüyalarında mastürbasyon yapan fanatik çöl bedevilerini dikkate alarak tedirgin olmayın. Erdoğan, Türk ulusunu din adı altında Araplaştırmak için 21 yıldır gece demeden, gündüz demeden Türk devletinin bütün imkanlarını kullanarak mücadele verdi. Sonuç? Her seferinde Türk ulusu Türklüğe, Türkiye Türklerinin kurtarıcı babası Atatürk'e daha güçlü sarıldı. Bizim sınavımız Erdoğan ise, Erdoğan'ın sınavı Araplaşmamış Türkler. Unutmayın; "Bu ülke tarihte Türk'tü, bugün de Türk'tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır."
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
1200 Yıllık Sürgün
1200 Yıllık SürgünD. Ahsen Batur · 201351 okunma
··4 alıntı·
2 artı 1'leme
·
643 görüntüleme
Tayfun Turan okurunun profil resmi
Faşistiz çünkü. youtu.be/_XZ4mD3WPA4 Geçen sefer Türklerin faşistliklerinden bahsettim mazlum bir kardeşimiz alkışlayacağı yerde yorumu şikayet etmiş. :D
Şahsına münhasır okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş. Bu kitabı kesinlikle okuyacağım.
Tengrigens okurunun profil resmi
Teşekkür ederim.
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.