Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

119 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
1917 yılında yayımlanmış, yani Bolşevik İhtilali'nin yaşandığı ve komünizm anlayışının oldukça ön planda olduğu, dünyayı yerinden oynattığı bir dönemde yazılmış bir eser. "Dünyayı yerinden oynattığı" ifadesi abartılı mı oldu? Bence olmadı. Günümüzde dünyada biri Amerika Birleşik Devletleri'nin etrafında toplanmış, diğeri Rusya'nın etrafında toplanmış devletlerden oluşan iki farklı kutup var. Bu ayrışmanın temeli soğuk savaştan Bolşevik İhtilali'ne kadar uzanır. Bana göre ihtilal bu kutuplaşmaya sebep olan, komünizmi güçlendiren ve sosyalizm tarihinin en önemli olayı. Bu kutuplaşma geçtiğimiz yüzyılda dünyanın başına çok çorap ördü ve dünya ilerleyen yıllarda bu kutuplaşmanın doğuracağı birçok probleme gebe. Ne diyordum, kitap ihtilalin yaşandığı ve komünizm rüzgarının estiği 1917'de yazılmış. Bu sebeple kitapta kapitalizm ve mülkiyetçilik anlayışına yönelik yoğun bir eleştirel yaklaşım var. Yazar iktidar baskısı, kapitalizm ve eşitsizliği ortadan kaldırmak için, mevcut mülkiyet anlayışının ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyor. Devlet sosyalizminin yaratıcı güdülerin özgürlüğünü engelleyeceğini ve ilerici bir toplum yaratma konusunda başarısızlığa uğrayacağını belirtiyor. Önerdiği ve savunduğu görüş ise siyasal olarak liberal bir yaklaşım ve tam bir demokrasi anlayışı. Eserde Russell'ın devlet sosyalizminin başarısızlığa uğrayacağını savunması şu açıdan önemli; birçok sosyalist, Russell'ın önceleri tam anlamıyla bir komünist olduğunu, daha sonra bu görüşünden vazgeçtiğini ve daldan dala konduğunu söylemekte. Yani döneklikle suçlamakta. Russell, 1920'de Sovyet Rusya'yı ilk defa ziyaret edip Lenin'le karşılaşıyor ve bu ziyaret sırasında gördükleri kendisinde derin bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Sonrasında Lenin'i ve devlet sosyalizmini şiddetli şekilde eleştirmeye başlıyor. Kapitalizmi ve mülkiyetçiliği yoğun şekilde eleştirmesi onu komünizme yaklaştırıyor olabilir, fakat Russell'ı döneklik suçlamasıyla eleştirenlerin gözden kaçırdığı nokta şu; Russell devlet sosyalizminin, bireysel özgürlükleri kısıtlayacağı ve ilerici toplum yaratma konusunda başarısız olacağını her zaman vurgulamıştır. Politik görüşü liberal ve sosyal demokrattır. Bolşevik ihtilalinden sonra ortaya çıkan baskıcı süreç, aslında birbirlerine çok benzeyen ve aynı kaynaktan beslenen görüşleri, yani büyük ölçüde aynı düşünceye sahip olan sosyalistleri ve komünistleri birbirinden net bir şekilde ayırmıştır. Russell bu baskıcı sistemi erken bir zamanda görmüş ve ilk eleştirenlerden biri olmuştur. Örneğin bir diğer İngiliz yazar Orwell bu baskıcı rejimin iç yüzünü 1937'de İspanya'da yaşanan olaylar sebebiyle görmüş ve özellikle Sovyet Sosyalist düzenin baskıcı yapısını eleştiren 1984 ve Hayvan Çiftliği gibi eserleri ortaya çıkarmıştır. Onu da hep döneklikle suçlarlar. Yani diyeceğim şu ki Russell'ın 1920 yılından sonra şiddetli bir şekilde Sovyet Sosyalist düzeni eleştirmesini döneklik olarak adlandırmak çok insaflı bir eleştiri değil. Russell'ın bu tavrı İngiltere'de sosyal demokrat anlayışın gelişmesi ve yerleşmesine önemli bir katkı olarak adlandırılabilir. Bu eser içerisinde Russell'ın siyasal idealinin, 1920'de Rusya'yı ziyaret etmeden önce de komünizmden farklı olduğunu görmek mümkün. Benim eserde özellikle dikkatimi çeken bölüm bu oldu. Bölüm demişken kitap beş farklı bölümden oluşuyor. Russell'ı aklayacağım diye kitaptan bahsedemedim. Yani bu adamı aklayınca elime bir şey de geçmeyecek ama adama haksızlık etmeyin sevgili yoldaşlar. Kitapta, ben özgürlükten yanayım, sosyal demokratım diye bar bar bağırıyor adam. Neyse, ne diyordum, kitap beş bölümden oluşuyor. İlk bölümde şiddetle eleştirilen konular mülkiyetçilik, mülkiyet anlayışının sebep olduğu iktidar baskısı (hem ekonomik, hem siyasal) ve kapitalizm. Bu düzenden ve iktidar baskısından kurtulabilmek için ise özgürlükçü bir yaklaşım, toplumsal örgütlenme ve yaygın bir demokrasi anlayışı öneriliyor. Hükümetin aşırı özgürlüğün anarşiye dönüşmesini engellemesi gerektiğini, ayrıca örgütlenme ve demokrasinin hükümetin zorbalaşmasını engellemesi gerektiğini vurguluyor. İkinci bölümü şöyle özetleyebilirim; bazı insanlar çalışır çalışır ama yoksuldur, bazı insanlar tembel tembel oturur ama zengindir. Gelir dağılımındaki bu adaletsizlik yoksul olanın hakettiğini almak için çabalamasına, zengin olanın ise elinde olanı tutmak için uğraşmasına yol açar. Yani bildiğimiz kapitalist düzen. Peki bu düzen neye yol açar, tabii ki eşitsizliğe, çatışmaya ve savaşa. Peki savaşı kim ister (kapitalistleri ayrı tutarsak), hiç kimse. Bu bölümde Russell'ın işlediği konu şu; bu bozuk sistemi düzeltmek için yapılan girişimler neden başarısız oluyor ve bu sistem nasıl düzeltilebilir. Üçüncü bölümde Russell, sosyalizmin uygulamadaki güçlüklerini ele alıyor. Diyelim ki proleterya grev ya da devrim sonucu, kapitalistleri iktidardan uzaklaştırdı ve yönetimini devraldı. Devrim sonrasında anarşizmi ve yağmacılığı önlemek için bir yönetime ve polis gücüne ihtiyaçları var. Russell, devrim sonrası çeşitliliğin ortadan kalkması ve yönetimin tekelleşmesi sonucunda, ortaya çıkan yönetimin polis ve propaganda gücü ile daha otokratik bir yapıya bürünebileceği ve önceki sisteme göre insanların daha zor başkaldıracağı ya da istediklerini daha zor yaptırabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Bu yönetimin adalet, özgürlük ve demokrasi alanlarında beklenileni sağlayamamasına ve tam tersi bir risk oluşturabileceğine dikkat çekiyor. Yetkinin tek elde toplanması sebebiyle, sosyalist devletin demokrasi ile bağdaşamayacağını söylüyor. Propaganda Russell'ın özellikle "İktidar" isimli kitabında üzerinde dikkatle durduğu bir durum. Propaganda sayesinde, basın iletişim araçları üzerinden yapılan algı yönetiminin demokrasi ve kamuoyu üzerindeki etkileri düşünülürse, konunun önemi anlaşılabilir. Kitap 1917 yılında yazılmasına rağmen Russell neredeyse şöyle diyor; iktidarı ele geçiren insanlar belirli bir süre sonra bütün basın iletişim araçlarını da kendi ellerine geçireceklerdir. Elinizde hiçbir basın iletişim aracı yokken, derdinizi kamuoyuna nasıl anlatacaksınız, kitleleri nasıl harekete geçireceksiniz? Bu güç, öyle bir güç ki, hayati derecede önem arz eden farklı üç konuyu, her gün gündeme sunar ve bu üç konuyu her gün değiştirir, siz de gündemi yakalayayım derken hiçbir hayati konuyu çözümleyemeden iktidarın istedikleri doğrultusunda savrulur gidersiniz. Dördüncü bölümde kişisel özgürlük ve yasalar yoluyla denetim konusu ele alınıyor. Russell'a göre yasa her zaman tutucu, gelenekseldir, ilerici düşünceye sahip insanlar ise kısmen anarşisttir. Bu yüzden ilerici ve yenilikçi düşünceye sahip insanlar yasayla sürekli çatışır. Kitapta, bu konuyla ilgili olarak, günümüzde oldukça saçma görünen, fakat geçmişte insanların birbirlerini öldürmelerine sebep olan geleneklerden örnekler veriliyor. Örneğin bazı toplumlarda, doğan ilk çocuğun Tanrıya kurban edilmesi gibi... Bu bölümün sonunda Russell, kişisel özgürlüğün sınırı nedir, mülkiyet kimin elinde bulunmalıdır, mülkiyeti elinde bulunduranlar nasıl denetlenmelidir, örgütsel özgürlüğün sınırı ne olmalıdır gibi sorulara cevaplar veriyor. Kitabın beşinci bölümünde ulusal bağımsızlık ve enternasyonalizm konuları üzerinde duruluyor. Russell'ın okumuş olduğum diğer kitaplarında da milliyetçiliğe karşı olumsuz görüşleri vardı. Bu eserde de ulus duygusu ve güdüsünün, çatışmalara sebep olduğunu, mantık dışı olduğunu ve uluslararası iş birliğinin sağlaması konusunda en büyük engel olduğunu söylüyor. Fakat bir ulusa ait kültür ve geleneklerin yaşatılması için her türlü desteğin yapılması gerektiğini belirtiyor. Milliyetçilik duygusunun tamamen bir dış düşmana bağlı olduğunu, düşman baskısı ortadan kalktığında bu duygunun azalacağını ve neticede yok olacağını söylüyor. Bu bölümde Russell'ın ütopik bir önerisi var. Diyor ki; dünyanın en güçlü donanması ve ordusuna sahip olan, kendine ait yasaları olan, diğer devletlerin sınırlarının değiştirilmesi gibi konularda karar verme yetkisi bulunan bir uluslararası otorite, hükümet kurulmalıdır. Fakat bunun oluşturulabilmesi için daha çok uzun zaman olduğunu da belirtiyor. Bu düzen yirminci yüzyılda oluşturulamadı, yirmi birinci yüzyılda oluşturulması tamamen mucizelere bağlı, yirmi ikinci yüzyılda ise iklim değişikliği, teknolojik gelişme, nüfus yapısı gibi birçok konunun dünyayı nereye sürükleyeceğini kestirmek oldukça zor. Kitabın özellikle sosyalizm eleştirisi ve demokrasi vurgusuyla siyaset alanında kapsamlı, mülkiyet konusuyla ilgili ekonomi alanında ise temel bilgilerin yer aldığı faydalı içeriğe sahip olduğunu düşünüyorum. İyi okumalar...
Siyasi İdealler
Siyasi İdeallerBertrand Russell · Say Yayınları · 1996109 okunma
··
113 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.