"Avrupa ve Biz- Haç ♱ ve Hilâl ☾ " mi acaba¿"Âlem aya gidiyor biz yerimizde sayıyoruz"... geleneksel gelişmemişlik düzeyimizin imzası niteliğinde olan bu cümle bizim milli cümlemiz sayılabilir. Net.
"Bizi AB ye almıyorlar çünkü onlar Haçlı Ordusunun güncellenmiş hâli" bakın aslında bu da altı doldurulabilir nitelikte bir bahaneydi, tabi din onların tek kriteri olsaydı..! Ama işin içinde AB'ye alınması pek de söz konusu olmayan Hıristiyan başka devletler de olunca bu tezimiz de çürüyor.
"E o zaman bu canını yediğim Avrupa bizi neden almıyor? Bizi beğenmiyor mu?" İşte bu geçerli sebep olabilir. Taban tabana zıt bir kültürle bezeli olan cağnım ülkeme sürekli bir kriter koyup da, "bunu yap, şunu yapma, amuda kalk, bağdaş kurma..." diye sürekli direktifler vermesi boşuna değil. Bizi alınca hayatına renk gelecek(ti) farkında değil :) iyisi mi biz de kendi birliğimizi kuralım!
Kendi içerisinde bile bölgesel farklılıkları barındıran bir Avrupa Birliği projesi tarih içinde hep birilerinin hayali olagelmiştir. Bu birlik üzerine projeler çizilmiş hatta kültüre bağlı insan modelleri şematik olarak çıkarılmıştır.
Bizim profil baya afilli sormayın :) Dünya güzeli bir ülkede yaşayan, kadın gibi giyinişi olan, şeytani yetenekleri olan, bilimine 'ucuz politikacı' dedikleri hatta en komiği de savaşma yeteneğine 'işe yaramaz, tembel' diyecek kadar kör oldukları bir profil tablosu çıkarmışlar... Sağolsunlar:)
Toplum analizi ve gözlem yeteneği mükemmel(!) olan bu bay çok bilmişler meclisine girmeye layık değiliz malesef cağnım ülkem.
Kitapta Batıya yönelme hususunda baskın kültürel değerlere sahip olan temsili örnek olarak; Rusya, Japonya ve Türkiye üzerinden yaşanan değişimler kademeli olarak belirtilmiş. İşin bilimsel boyutuna 16.- 17. yy. Rusya ve Japonya için adım attıkları bir tarihken biz bunu çok daha sonradan, 19. yy. da gerçekleştiriyoruz maalesef.
Ha bir de "Batıyı hep kötü yönleriyle taklit etmişiz püüü yazzıklar olsun bize!" diye eleştirici kesim var ki bir yerde hem haklı hem haksız. Değişimi 'sadece' bilimle gerçekleştirmiş bir ülke bu zamana kadar olmamıştır ve olmayacaktır:
Japon gözlerini ameliyat eder, İranlı kadınlar burunlarını yaptırır, e biz de sarışın olmaya çabalarız. Ha ama biz bilimden önce, insanların görünüşüyle, toplum yapısıyla, değer yargılarıyla Batılı olmaya çalışıyorsak zaten, bu da bizim ayıbımız olur, Avrupa'nın değil.
İlber Hoca diyor ki "hadi batılı olalım, değişiklikler yapalım, modern olalım, biz de ilerleyelim" demekle öyle şıp diye batılı olunmuyor ya da modern çağa ayak uydurmak göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşmiyor. Uygun zemin, süreç ve girişimlerle uzun vadede gerçekleşecek olan bu lider batı(!)ya ayak uydurma, onlar sizi istemediği sürece yine gerçekleşmiyor.
Bu yüzdendir ki bizim batılılaşma sürecimiz Osmanlı ile başlamış ve hâlâ da devam etmekte. Askerî, eğitim, dil, din, kültür, kimlik ve dâhi birçok unsurda yaşanan bu değişimleri toplumun özümsemesi nihayetinde belli bir zamanı kapsar. Velhasıl kitabın içinde süreci, bu nitelikler doğrultusunda ele alan İlber Hoca meselenin sadece "Haçlı birliğine katılma" algısına ters düştüğünü ifade etmiş.
Ama işin aslı genç ve dinamik bir nüfusa sahip Türkiye, belki geçmiş zaman dahilinde bu birliğe girmiş olsaydı kendisi için avantaj kazanmış denilebilirdi. Şu an ve gelecek odaklı düşünürsek; kendini geliştirme sınırına ulaşmış bu yaşlı nüfus içine, dinamik kitleyi adapte etmek kolay olmayacaktır ve Avrupa Birliği'ne girmek bizim için çok da büyük avantajlar sağlamayacaktır. Tek yapılması gereken kendimizi iyi tanımak, yetiştirmek, geliştirmek, durağanlıktan kurtulup aktif olmak olacaktır. Bir gün gerçek bir eğitim sistemiyle çocuklarımızı yetiştirirsek işte o zaman ne gözümüzde çok büyüttüğümüz böylesi birliklere ihtiyaç duyarız ne de beklenti içine gireriz. Kitabın bende bıraktığı son tat bu yönde. Umarım keyif alırsınız.