Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

222 syf.
10/10 puan verdi
·
9 günde okudu
Demokrasi üzerine
Demokrasi nedir? 1940’ların ve 1950’lerin Anadolu’sundaki tabirle Demirkırat mıdır? Yoksa Dalton Trumbo’nun efsane filmi Johnny Got His Gun’daki anlatımıyla “Genç adamların birbirlerini öldürmesi ve bir adamın tek oğlunu feda etmesi” midir? Server Tanilli, demokrasinin günümüzde iki yorumu olduğundan bahsederek başlamış kitaba: “Batılı” ve “Marksist”. Sermaye sınıfının kafa yapısının “Marksist demokrasi” tanımını tartışacak düzeyde olmadığından, “Batı demokrasi”sini de iyi tanıyamadığımızı çünkü içi boşaltılmış bir kalıp olduğundan bahsediyor. Gericilik ve faşizmin de bu içi boşaltılmış kavramlardan giderek faydalandığı da ortadadır. Faşizm, dün olduğu gibi bugün de demokrasinin baş düşmanları arasında. Server Tanilli de, bu konuda şöyle söylüyor: “Faşizm, bir zorba yönetim, bir diktatörlük. Ancak tarihte, geçmiş yüzyıllarda yığınla zorba yönetim görüyoruz, ama faşizme rastlamıyoruz. Faşizm, çağımıza özgü bir olay.” Kısacası günümüzün şartları ile düşündüğümüzde vardığımız sonuç; faşizmden beslenenin, “kapitalizm” ve “emperyalizm” olduğudur. Server Tanilli devamında da şunları belirtiyor: “… burjuvazinin daha fazla ödün veremeyeceği durumlarda başvurduğu son çare; “çaresizliğin çaresi” daha doğrusu.” Batı bizden çok daha önce aydınlanma ile tanışmıştır. Bize de birkaç yüzyıl gecikmeyle 19. yüzyılda ancak gelir. Fransız Devrimi’nin gerçekleştiği sene tahta çıkan III. Selim, Avrupa’daki aydınlanma hakkında zamanın dışişleri bakanı sayılan Reisülküttap Atıf Efendi’yi, Paris’e yollar. Atıf Efendi, padişaha aydınlanma hareketinin en büyük isimlerini “Zındık” diye aşağılarken, devrimden de “Fitne ve fesat hareketi” olarak niteler. Bu da gösteriyor ki, çağdışı kalmış imparatorluğun yenilenmeye ihtiyacı vardır. Bu yenilik hareketi de, ordu ile beraber eğitim-öğretim kurumlarından başlayacaktır. Türk demokrasisi adına demokratik bir seçim için, ilk adımı II. Mahmud atmıştır. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından mahallelerdeki nizamı sağlayabilmek adına muhtarlıklar kurdurmuştur. 1833 yılına kadar atamayla görevlendirilen muhtarlar, ilk defa 1833 yılında Bolu Merkez’de seçimle göreve başlamıştır. Kısacası Türk tarihinde ilk demokratik seçim 1833’te Bolu’da muhtar seçimi ile olmuştur. Cumhuriyet kurulduktan sonraki dönemde, Atatürk’ün sağlığında çok partili demokrasi denemeleri olmuştur. İki kez denenen çok partili dönem denemesi, her ikisinde de, hayal kırıklığı ile son bulmuştur. Türkiye, çok partili dönem için 1946 yılını bekleyecektir. İsmet İnönü’nün CHP’si, Celal Bayar’ın Demokrat Partisi’ne karşı yarışacak ve usulsüzlüklerden dolayı bu şaibeli bir seçim olarak anılan 1946 seçimlerinde, CHP’nin 395 milletvekiline karşılık, 64 milletvekilliği kazanan DP önce muhalefete, ardından da 1950’deki seçimle iktidara geçmiştir. 10 yıllık DP iktidarında Türkiye iktisadi, dış politika ve kültürel alana değin emperyalizme bağımlı hale gelmiştir. Yıllar geçtikçe bu bağımlılık daha da artmıştır. Server Tanilli bu konuda şu cümleyi söylüyor: “Belki en korkunç olanı da, “kafaların bağımlılaşması”dır.” Demokrasilerde bir diğer önemli unsur; Laikliktir. Çağdaş bir düşünceye sahip toplumlarda; din, inanç, vicdan bireylerin özgür olmasını gerektiren sorunlardır. Kendi görüşünü bir başkasına hele hele devletin mekanizmalarını kullanarak kabul ettirmeye çalışmak çağdaşlıktan uzaktır. Server Tanilli bu noktada laikliği şöyle tanımlamış: “Bizde öteden beri “laiklik dinsizlik demek değildir” diye ortada dolaşan iddia, devletin din ve inanç dünyasına karışmasına karşı çıkma perdesi altında, devletin, bu alana –adını koyalım– İslâm adına el atmasını savunmaktadır aslında; yani düpedüz laikliğe düşman bir düşüncenin ürünüdür. Kavramla oynamanın anlamı yok. Laiklikte devlet, dinin ne düşmanı, ne de dostudur; kurum olarak dinin dışındadır, uzağındadır.” Kapitalizm, demokrasinin en büyük düşmanlarından biridir. Türkiye Cumhuriyeti’nde kapitalizmin pençelerinin altına giren kurumlardan birisi de Türk Silahlı Kuvvetleri’dir. Server Tanilli de bir subayın yakınmalarını kitapta aynen şöyle aktarıyor: “1960’lı yıllarda büyük bir maddi sıkıntı içindeydik. O dönemde asker olan kime sorarsanız size çektiği sıkıntı ve zorlukları anlatır. Sürekli sahanda yumurta yemekten ve gazoz içmekten neredeyse midemiz delinecekti. Hatta bize o dönemde gazozcular ismini takmışlardı.” 27 Mayıs’tan hemen sonra bu sıkıntıları gidermek adına Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) kurulmuştur. Yardımlaşma kurumu sadece ordu ile sınırlı kalmamış; memurlar için MEYAK, işçiler için İYAK, öğretmenler için ÖYAK da kurulmuştur. OYAK dışındakilerin hepsi bir süre sonra batmış; OYAK ise büyük bir gelişme göstermiştir. Büyümenin nasıl gerçekleştiği ise ortadadır. Normal bir kapitalist firma, eline geçen kazancın bir kısmını kâr payı olarak ortaklarına dağıtmak zorundadır. OYAK’ta ise durum tam tersidir. Subay ve astsubayların maaşlarından yapılan kesintiler OYAK’ın sermayesini oluşturmuştur. Subay ve astsubaylar emekli olduktan sonra doğal ortağı sayıldıkları OYAK ile tüm bağlantıları kesilmektedir. Geriye sadece ödedikleri parayı alabilmektedirler. Asıl kazancı da OYAK üyeleri değil, OYAK ile ortak iş yapan firmalar sağlamaktadır. Server Tanilli’ye göre demokrat bir iktidarın yapacağı ilk iş ordu ile kapitalizmin ilişkisini kesmek olmalıdır. Bütün bu söylenilenlere rağmen daha on gün kadar önce OYAK hakkında çıkan haberler, olayların hiç de Server Hoca’nın istediği gibi gitmediğini ortaya koymuştur. (Olayı özetlersek; OYAK, TOTAL ve MOil’i 450 milyon dolara satın almış, kâr payını %20.5 olarak açıklamış ve emeklilerin maaşlarında %30 düşüş yapacağı söylentileri çıkmıştır. Yani yine üyeler değil, ortak iş yapılanlar kazanç sağlamıştır.) 12 Eylül sonrası Türk demokrasisinde neler olmuştur; ordu, siyasi iktidarı sözde sivil yönetime bırakmıştır. 1983 seçimleri ile iktidara 12 Eylül’ü gerçekleştirenlerin sivil uzantısı ANAP gelmiştir. ANAP, seçim öncesinde dört eğilimi birleştirdiğini iddia ediyor, seçim sonrasında da liberalizmi iliklerimize kadar hissettirmeye başlıyordu. Tabii bu liberalizm aslında doğrudan Amerikan emperyalizminin boyunduruğu altına girmek olmuştur. Ve yine Server Tanilli’nin deyimiyle, ANAP bir “çıkar çetesi”dir. 1987’deki referandum sonrasında da (yalnızca 75 bin oy farkla EVET çıkmıştır.) yasaklı siyasetçiler tekrardan siyasi arenaya dönmüşlerdir. Sol bu sırada ne durumdadır? Önce 12 Mart, ardından da 12 Eylül ile iyiden iyiye darbe alan Sol, oy verecek daha iyi bir alternatifi bulunmadığı için burjuva muhalefet partilerine yönelmek zorunda kalmıştır. Yani sol görüşün bu partilere oy vermesi, kerhen gerçekleşmiştir. O zamanın şartlarının, günümüze de ne kadar yakın olduğunu üzülerek fark ediyoruz. Peki, bu kadar bahsedilen demokrasi nasıl gerçekleşecek? Bir kere sadece Kemalist veya Atatürkçü olmakla bu işi çözemeyeceğimiz kesin. Çünkü Kemalist olmayı, demokrat olmak için yeterli sayanları görüyoruz, okuyoruz, izliyoruz. Kemalizm üzerinden faşizmi besleyenler, tabii ki öyle olmadıklarını ima ederek veya öyle olduklarını bile fark etmeyerek; en Kemalist, en Atatürkçü kendisinin olduğunu iddia edenler, bunu bir yarış haline getirip zararı en çok Mustafa Kemal’in adına ve demokrasiye verdiklerinin farkında değiller. Belki de farkındalar, işlerine gelen budur. Demokrat olmak için, öyle mangal gibi bir yürek, aslan gibi bir bilek falan sahibi olmaya gerek yok. Kendinden başka görüşlere de saygılı olmak, gerçek yurtsever olmak, içten içe veya alenen şöven milliyetçilik yapmamak yeterli. Günümüzde sosyal medyada görüyoruz ve biliyoruz ki, kendilerini bir yerde demokrasiye inanan, demokrasi aşığı gibi anlatan kimseler, aslında başka bir ortamda yaptıkları yorumlarda faşist duygular besleyebiliyorlar. Ve bizim temiz kalpli insanımız, hiç araştırma, düşünme gereği bile duymadan bu insanları alkış yağmuruna, iltifatlara boğabiliyor. Bu kişiler ister aydın, ister siyasetçi, isterse sade vatandaş olsun; bu kişilerin gerçek davranışlarını iyice ölçüp biçmeden, araştırmadan baş tacı etmek büyük bir yanlıştır. Demokrasiye giden yol önce bu sahte demokratları ayıklamaktan; sonrasında da emperyalizme ve kapitalizme karşı olmaktan ve her fikre ve düşünceye hoşgörüden geçiyor. Bunu başarmayı denemek bile, hiç denememekten iyidir.
Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruz
Nasıl Bir Demokrasi İstiyoruzServer Tanilli · Say Yayınları · 1989100 okunma
··
62 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.