Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

·
Puan vermedi
der satanarchäolügenialkohöllische wunschpunsch
Michael Ende'nin hem çocuklar hem de yetişkinler için yazdığı eser okuyucuya dünyamızın ilginç bir tasvirini sunuyor. Her ne kadar, kitapta da "kitap yiyen akıldane" (der Buchnörgler) olarak tasvir edilen, bazı kitap eleştirmenleri yazarın yetişkinlere hitap etmeyeceğini söylese de, görmek isteyenlerin kitapta bulabileceği ilgi çekici tespitler var. Kitabın kurgusundan haberdar olmak istemeyenler yazıyı okumak istemeyebilirler. Kitabın kurgusuna bilimin (Iblis Şarlatan) finans aktörleri (Vampire Teyze) tarafından beslenmesi (araştırma ve okul masraflarının karşılanması) ve kapitalizmin tesis edilmesine (mesela insanların gerçekte ihtiyacı olmayan şeyleri almasına yarayan büyülerle) alet edildiğini anlatarak başlıyor yazar. Sonrasında bunlara karşı Feurbach (Kedi Mauro) ile temsil edilebilecek idealist ve Marx (Karga Jacob) ile temsil edilebilecek eylemci iki düşüncenin mücadelesini ve birbirleriyle olan dayanışmalarını konu alıyor. Bu iki düşünce de muhafazakar kişilere (Aziz Yılbaşı) kendilerini anlatmakta zorlanıyor ama yine de bütün çabalarının sonucunda onların da yardımıyla (buz çan sesi) kötüleri yenebiliyorlar. Yazarın hikayesine yazdığı son kötülük kavramını nasıl ele aldığıyla yakından ilgili. Kitabın bir bölümünde Aziz Yılbaşı şöyle tanımlıyor kötülüğe yaklaşımı: "Bakın küçük dostlarım, sonsuzluk açısından bakıldığında, kötülük zaman içinde olduğundan çok başka türlüdür. Aslında kötülük eninde sonunda iyiliğe hizmet eder. Yani bir tür çelişki içerir. Daima iyiliğe üstün gelmeye çalışır ama ancak iyilik varsa o da var olabilir. Gün gelir de mutlak egemenliğini kurmaya karar verirse ilk önce üstün olmak istediği iyiliği ortadan kaldırmak zorundadır. Bu yüzden kötülük, ancak mükemmele erişemediği sürece var olabilir. Gücü tam olursa, kendi kendini yok eder. Bunun için sonsuzluk içinde yer almaz. Sonsuza kadar var olacak şey yalnızca iyiliktir. Çünkü onun kendi içinde bir çelişkisi yoktur...” Bu tanımlama şekli İbn Sina'nın yokluğa karşı varlığı incelemeye koyulmasına benzemektedir. İbn Sina yazardan farklı olarak varlığın yokluktan daha çok bilinir olduğunu iddia etmektedir sadece. İyiliğin kötülüğe göre daha asıl olduğu tezi iyilik ile kötülük arasında bir zıtlık ilişkisi olmadığını hissetirmektedir. Bu açıdan iyilik ile kötülük arasındaki ilişki bir varlık yokluk arasındaki ilişki gibi zıtlık (tezayüf) ilişkisi değildir. Yani bir şey ya vardır ya yoktur diyebildiğimiz gibi bir şey ya iyidir ya da kötüdür diyemeyiz. Bu kavramlar tezayüf ilişkisi içinde değil de tesavuk (bir birine sevk eden) içinde olan birbiriyle kaim olan/birbirine dayanan kavramlarmış gibi yorumluyor. Yazar kötülük probleminde inananların savunduğu argümanlardan birini kullanıyor ve kötülüğü iyiliğin azlığı olarak yorumluyor. Bu argümanda aynı zamanda kötülüğün iyiliğin "yokluğu" olarak tanımlanmadığının da altının çizilmesi önemlidir. İyilik ve kötülük birbiriyle kaim kavramlardır. Yani mutlak iyilik veye mutlak kötülük insan düzleminde mümkün değildir. Tıpkı mutlak karanlığın olmadığı gibi. Yazar batılın elbet batıcı olduğuna, iyiliğin galip geleceğine inanıyor. Eserin sonunda Shakespeare'in eserine atıfla "iyi biten her şey iyidir" diyor. Yani dünyada ne kadar kötü şey olursa olsun sonu iyi biteceği için daha doğrusu bu kötülükler iyiliği imkanlı kıldığı için iyiliğin içine dahildir. Yine de yazar bir ara iyiye dönüşen insanların hikayenin sonunda bundan rahatsız olup tekrar kötüye dönüşmesine de izin veriyor. Çünkü iyiliğin ortaya çıkabilmesi için bazı insanların istidatları gereği kötü olacağını/olması gerektiğini belirtiyor. Yazar kötülüğü incelerken "circulus vitiosus" bir kavramı öne sürüyor. Bu kavram Türkçeye kabaca fasid daire olarak tercüme edilebilir. Kavram gerçekte birbirlerini besleyen ve dışına çıkılması gittikçe imkansızlaşan dairesel bir zincir döngüsünü ifade etmektedir. Kavramı daha iyi tahayyül etmek için silahlarını birbirine doğrultmuş bir grup insan hayal edilebilir. Yazar kötülerin bir tür kötülük zincirine saplanıp daha çok kötülük doğurduğu günümüz dünyasını tarif etmektedir. Gerçekten silahını bırakan ilk kötünün diğer kötüler tarafından ortadan kaldırılacağı bu sistem küresel ölçekte devletlerin de birbirleriyle olan ilişkisini açıklamak için faydalı bir metafordur. Yazar bu döngünün içinden çıkılmaz olduğuna inanmamakta ve bizlere iki farklı çıkış yolu tarif etmektedir. Bunlardan ilki insanların kendi iradesinde diğeri onları da aşan tanrısal bir iradede tezahür etmektedir. İnsani iradenin yani direnişin büyücünün hapsettiği insanlar arasında nasıl patlak verdiğini yazar şöyle ifade etmektedir : "Kara büyücülerin yaşamını zorlaştırıp huzursuz eden şey, çevrelerindeki bütün canlıları, hatta en küçük nesneleri bile devamlı kontrol altında tutmak zorunda olmalarıdır. Bir an tedbiri elden bırakmak veya zayıflık göstermek onlara yaramaz çünkü bütün güçleri çevrelerine baskı yapmaktır. Hiçbir yaratık veya eşya kendiliğinden onlara hizmet etmez. Bu yüzden de çevrelerindeki her şeyi, yaydıkları büyülü güçleriyle tutsak haline getirirler ama bir dakikacık olsun baskıyı ihmal edecek olsalar, hemen bir direniş başlayacaktır." Gerçekten de kötülerin kötülükleri ile hapsettikleri her şey kötü zayıfladığı zaman ona karşı ayaklanır. Tanrısal iradenin aktif müdahalesi ise kendini nedensellik bağını kırarak mucizeler şeklinde kendini gösterir. Yazarın bu noktada yaklaşımı neredeyse Eş'ari bir yaklaşımdır. "Sonsuzluk âleminde biz, zaman ve mekânın dışında yaşarız. Orada önce ve sonra yoktur; neden ve sonuç birbirini izlemez, aksine hep var olan bir bütündür. Bunun için aslında yılbaşında çalınacak çan sesini size armağan edebilirim. Sonsuzluktan gelen birçok bağış gibi onun da sonucu nedeninden önce oluşacaktır.” Mucizeler ise "...dünyanın düzenini bozmaz. Büyü değildir dedi asil bir tavırla. “Yeryüzündeki sınırlı aklın kavramayacağı yüce bir düzenin eseridir...”
Dilek Şurubu
Dilek ŞurubuMichael Ende · Kabalcı Yayınevi · 2006468 okunma
··
378 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.