Hayat, defalarca düşüp tekrar kalktığımız, her seferinde kaldığımız yerden yürümeye devam ettiğimiz uzun bir yol... Dizlerimize aldığımız yaralarınsa hesabı yok... O yaraları iyileştiren sihirli güç; bir gün geçeceğine inancımız.
Sahi geçecek mi gerçekten?
İlk düştüğünde keşfetmiyorsun bunu. Zaman alıyor. Önce bir müddet yerde debeleniyorsun, sorguluyorsun, yargılıyorsun. Suçu hep birilerine atıyorsun. Geçmiyor. Başka bir yolu olduğunu kabulleniyorsun. Acı çeke çeke, bazen bağıra çağıra. Sonra yaşananların sorumluluğunu üzerine almak denen bir eylemle tanışıyorsun. Seni biraz uğraştırdıktan sonra kendisini takdim ediyor olmasından çekiniyor olsa gerek öyle ürkek yanaşıyor sana. Sen de ona... Acıyan yerlerine kimse senden daha şefkatli dokunamaz biliyorsun. Kendi acına dokunmayı, yarana istediği ilacı vermeyi öğreniyorsun. Kendi kendini sarıyorsun.
Sonrası derin bir nefes... Uzun zamandır beklenen rahatlama... Affetme... Kabul etme... Yeniden güzel günlet umut etme... Böyle geçiyor işte... Konumuzun esini "Geçecek Mi?" Psikolog Gökhan Çınar'ın ilk kitabı. Kesinlikle harika bir kalem. Okurken hayran kaldığımı itiraf edebilirim. Kitap "Geçecek Mi?" sorusuna cevap arayan birbirinden bağımsız deneme ve hikayelerden oluşuyor. Içimizde kanar halde unuttuğumuz yaralara dokunuyor. Onları unuttuğumuz yerden çekip çıkarmayı, iyileştirmeyi ümit ediyor. Kulağımıza fısıldıyor:
Geçecek... Nasıl mı?
Kaçmadan
Acını yok saymadan...
Daha fazla kendine kızıp canını daha çok yakmadan
Yargılayıp daha derine bastırmazsan geçecek...
Hemen geçsin diye kovmadan
Tekrar gelir diye korkmadsn
Hep senin başına gelir diye kapanmadan
Hep üst üste gelir diye kaçmadan yüzleşirsen geçecek.
Ağlarken kendine şefkat gösterirsen geçecek.
Iyileşmeden iyileşmişsin gibi yapmadan
Daha önce nasıl ayağa kalktığını unutmadan
Kabul edip sindirince geçecek.
Yaşayınca geçecek.
Ama illa ki geçecek.