Gönderi

Bir gün Hz. Musa ibadetini bitirdikten sonra bir ağacın altına oturur, hemen yakınındaki bir çeşmeyi seyrederken atlı bir savaşçının çeşmeye geldiğini görür. Şavaşçı su içmek için eğildiğinde boynundaki altın kesesi ıslanmasın diye çıkarır ve çeşme başına bırakır suyunu içip biraz rahatladıktan sonra atına binip oradan uzaklaşır. Hemen arkasından hoplaya zıplaya bir çocuk gelir. Suyunu içtikten sonra tam gidecekken altın kesesini fark eder ve hiç üşenmeden alır ve oradan uzaklaşır. Hz. Musa gelişen bu olayı dikkatle izlerken çocuğun hemen arkasından saçı sakalı ağarmış iki büklüm olmuş yürümekte zorluk çeken bir ihtiyar su içmeye gelir. Bu arada altın kesesini çeşmenin başında unuttuğunu fark eder. Savaşçı tekrar gelir fakat kese bıraktığı yerde değildir. Yaşlı adamın boğazına sarılarak altın kesesini vermesini ister. İhtiyar adam ne kadar "ben almadım" dese de savaşçıyı İkna edemez. İyice sinirlenen savaşçı kılıcını çeker ve yaşlı adamı oracıkta öldürür. Bütün olanları dehşet içinde izleyen Hz. Musa "Ey Rabbim bu nasıl bir adalettir. Ben hiçbir şey anlamadım. Şüphesiz senin işinden sual olunmaz. Ama anlamadım." der. Bu isyana benzer açık sözlere karşılık Allah şöyle seslenir. "Ey Musa ben sana benim işlerimi anlayacak kadar akıl vermedim ki. Benim işim hakkında yorum yapıyorsun. Ama kalbinin yatışması için gerçek şudur: Savaşçı, o küçük çocuğun babasının malını yağmalamıştı. Ölen İhtiyar ise gençliğinde çok güçlü bir adamdı. Bir hiç uğruna bir köylüyü öldürmüştü. Şavaşçı o ölen köylünün oğludur. Ey benim gafil kulum, şimdi tövbe et. Çünkü benim adaletim o kadar açıktır.
Sayfa 178Kitabı okudu
·
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.