Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

215 syf.
10/10 puan verdi
"Bu yeryüzü, yeryüzü olalı beri, yeryüzünde kendiliğinden her ne varsa, onları satan ülkem: tütün ve fındık ve palamut ve deri ve barsak ve pamuk ve salyangoz ve insan gücü ve delikanlılarının ve genç kızlarının alınterini ve göznurunu ve gözyaşını ve kanını ve iliğini... İsa'dan önceki yirminci yüzyılı satıp, İsa'dan sonraki yirminci yüzyılı satın almakta olan Türkiyem, selâm! Atom çağını, elden aldığı lüks arabaya Maşallah asarak yaşayan yurdum selâm! Emeğinin terinden süzülmüş altınları verip Kâbe'den zemzem getirenlere selâm!" (Selam, Yeni Tanin 20 Mayıs 1964) "Aziz Nesin neden günceldir?" Sorusuna cevap niteliğinde bir giriş ile başlamış olayım. Ağırlıklı olarak 1960-1969 yılları arasında yazılan "fıkra" türündeki seçki yazılarından oluşan bir kitaptır Merhaba. Daha önce aynı türde iki kitabını yayımlamış ve Fıkra türündeki üçüncü kitabıdır Merhaba. İlk ikisini de merak edip kronolojik sıralamayla okumak isteyenler varsa da birincisi "Nutuk Makinası" ikincisi "Az Gittik Uz Gittik"tir. Dördüncüsünü bilmiyorum bu kitapta ilk üçü hakkında malumat var okuyunca onu da yazarım. :) 60 yıl öncesi ne demek diye sorarsanız benim aklıma şuan hayatımda olmayan iki nesil öncesi geliyor. Büyükdedemin daha yaşayacak olduğu 33 yılının olduğu. Dededim daha yaşayacak olduğu 54 yıl olduğu babamın ise doğmak için daha dört yıla ihtiyaç duyduğu zamanlar gelir. Büyükdedem hiç okumamış ama Ankara'ya İstanbul'a gidecek ve oralarda işlerini halledebilecek bir köylüydü. Atatürk döneminin tüm mücadelesini yaşamış biri olarak ondan vatanın her karış toprağına ayak basabilecek bir rahatlığa sahipti sanırım. Dedem 1934 senesinde doğmuş gençlik yıllarında bir askeri darbe orta yaş dönemlerinde bir askeri darbe geçirmiş. Sıkıyönetim dönemlerini ilk ondan dinledim. O yüzden hükümet insanından çok korkardı. Ansızın askeri araçlar köye gelip baskın yapacakmış gibi tetikte bekler her işini kanuna göre ayarlar öncesinden önlemini alırdı. Babam 80 darbesinde 16 yaşındaydı Kenan Evrenin en Sıkıyönetimli zamanında genç olmuş beşinci sınıfa kadar okumuş ama en yakın ortaokul kilometrelerce uzakta olduğu için ve o günün köylüsünün ne otomobili ne traktörü olmadığı için yazgı diye köylüye yutturulan köylü olma durumunu yaşayan bir insandı. Sıkıyönetim yıllarını ilk olarak tarih kitaplarında okumadım o yüzden ilk olarak birinci kaynaklardan dinledim. Aziz Nesin de bu sıkıyönetim yılları için 60 yıl önce şunları söyler: "Türkiye, yeryüzünde ve tarihte en uzun süreyle Sıkıyönetim altında yönetilmiş ve Sıkıyönetim rekoru kırmış bir ülkedir. "Bu gerçek size hiçbir şey anlatmıyor mu? İkinci Meşrutiyet'in ilanından bu yana geçen zamanın üçte biri Sıkıyönetimli." Biz 60 yıl öncesinin 60 yıl sonrasında yaşayan nesiller Sıkıyönetimli yılları dinledik, okuduk. Uygulayanların bazılarının ölümüne şahit olduk. Sonra bir fetö oluşumunun düzenlediği "darbe"ye şahit olduk o gün kim ne yapıyordu bilmiyorum ama ben arkadaşlarımla oturmuş sohbet ediyordum sosyal medyada darbe oldu haberlerini gördüğüm vakit yıllardır erkenden uyuma alışkanlığı olan babamı gecenin bir buçuğunda uyandırdığım vakit nasıl bir telaş içinde haberleri birkaç saat izlediğini gördüm. Bu telaş darbenin gerçek olup olmamasından kaynaklanan bir telaş değil ya da iktidar sahibinin koltuğunu koruyup korumayacak olduğunun telaşı da değil. Sıkıyönetim yıllarında çektiği sıkıntıları hatırlayan birinin telaşı bir anı olarak anlattığı zamanların tekrar gelip gelmeyecek olduğu konusundaki telaştı. Dedem hayatta olsaydı şayet çok daha fazla telaş içinde olurdu. İki darbenin tüm Sıkıyönetimli yıllarını yaşayan biri olarak yeni bir Sıkıyönetim istemezdi sanırım. Şimdiki yaşamımızda Koronavirüs nedeniyle bazı zamanlar sokağa çıkma yasağı getirildi. İlk zamanlar zor oldu evde vakit geçirmeyi bilmeyenler için bir işkenceye döndü bu iş sonrasında Dostoyevski'nin de dediğine gelirsek aşağılık insanoğlu buna da alıştı. Ben doğuda yaşamadım onlar daha iyi bilir olağanüstü hal dönemlerini, sokağa çıkma yasaklarını hem de 1960 1980 yıllarında değil 2000'li yıllarda nedenleri sonuçları ayrı bir konudur. Ama durumu yaşayanlar olarak bakıyorum olaya. Şimdi Aziz Nesin'in de mağduriyetini yaşadığı o Sıkıyönetimli zamanlar sona mı erdi? Şuan uzay çağına özgü bir Sıkıyönetim altındayız özgürlüğün bir siyasiye laf dokundurmaya kadar gidebildiği, İktidarın politikasına uymayan sosyal medya platformlarının ve dizi film izleme yerlerinin kapatılmak ile tehdit edildiği bir Sıkıyönetim zamanındayız. Dünya değişiyor, her ne kadar "gelenekçilik" korunmak istense de bu koruma yollarını çağa uygun yapmaları gerektiğinin farkında tüm iktidarlar ve tüm iktidar yandaşları. Teknolojik Sıkıyönetimli yıllarda siz iktidar sahibine küfür edemezsiniz yani yakalanana kadar edebilirsiniz. Ama onların "trolleri" istediklerine küfür edebilir Atatürk dahil pek tabii. Onlar şeriatı savunduklarını ulu orta savunabilir. Anayasaya ve Cumhuriyete karşı yıkıcı söylemelerde bulunabilir. Kafa kesme, adam öldürme, taciz, tecavüz vb. gerici söylemleri gönül rahatlığıyla savunabilir ve çok tepki çeken pek azına bir şey olur çünkü "Uzay Çağı Sıkıyönetim" metodunu uyguluyorlar. Ama siz her taraftan sarılmışsınız gözler üzerinizde ise ilk tweet ilk yorumda sıkıyönetim size el atar. İşte böyle iki yüzlü bir Sıkıyönetim'i de biz yaşıyoruz. O yüzden yokluğunu hiç aramadık sağ olsunlar..! Aziz Nesin'in kitapta geçen üçüncü fıkrası "Atatürk'le Konuştum" adındadır. Atatürk öldüğünde naaşını bekleyen askerler arasında Aziz Nesin'de vardır. Bu kitapta birkaç yerde geçer bu anı. İşte naaşı bekleyen bu askerin Atatürk ile olan sohbetini aktarır bu yazıda Atatürk'ün konuştuğu kısımlar onun çeşitli yerlerde kullanmış olduğu cümlelerdir herhangi bir ekleme çıkarma yoktur diye altını çizer Aziz Nesin. Asker: Eski günlere bakarak gericilerin günden güne ortalığa yayıldığı görülüyor. Sizin gününüzde yayımlanmasına olanak verilmeyen gerici yayınlar elden ele dolaşıyor. Atatürk: "Milletin hummalı inkılâp hamleleri esnasında sinmeye mecbur kalan eski kanun hükümleri, eski hukuk erbabı; himmet erbabıbın nüfuzu yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak inkılâp esaslarını ve onun samimî taraflarını ve onların aziz ideallerini mahkûm etmek için fırsat beklerler." Asker: Atam, umudumuzu nereye, kime bağlayalım? Atatürk: "Bir Adam ki, büyük olmaktan bahseder, benim hoşuma gitmez. Bir adam ki, memleketi kurtarmak için evvela büyük olmak lazımdır der ve bunun için numune intihap eder, onun gibi olmayınca memleketin kurtulmayacağı kanaatinde bulunur; bu, adam değildir. İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben, fâni Mustafa Kemal; diğeri milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemaller idealidir. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi bir tehlike anında ben ortaya çıktımsa beni bir Türk anası doğurmadı mı, Türk anaları daha Mustafa Kemaller doğurmayacak mı? Feyiz milletindir benim değildir." Son zamanlarda ne kadar da arttı "fırsat bekleyenlerin" söylemleri. Kullandıkları dil aşağılayıcı, savundukları düşünceler çağ dışı. Bunların bu söylemleri Atatürk'ü seven insanların bir koruma refleksi geliştirmesine neden oldu. Biz büyük resmi değil de resim içindeki ufak çiziklerle uğraşma yanılgısına kapıldık. Sanki bu görüşü savunanlar birdenbire ortaya çıkmış gibi dört elle Atatürk'ü savunmaya davrandık. Menderes zamanından başlayan iktidarın koltuk sevdası uğruna gericiliğe avans verişinin sonuçlarıyla karşı karşıya kaldığımızı unuttuk. Binlerce Kur'an kursu binlerce din adamı atamasının yapıldığını unuttuk. Onlarca cemaatin devlet kurumlarına yerleştiğini onların takipçilerinin tüm devlet kurumlarında görevlendirildiğini unuttuk. İslam dinine iyi veya kötü yönde hizmet eden cemaatlerin on yıllarca desteklendiğini unuttuk. Şimdi onlardan laik olmalarını mı bekleyeceğiz? Asıl şimdi bekledikleri fırsat ayaklarına kadar geldi tabii ki Atatürk'ün ilk paragrafında yazdığı gibi bu fırsatı kullanacaklar. Aziz Nesin yazdı uyardı, en çok yazan bir başkası Uğur Mumcu uyardı, başkası yazdı uyardı hapse atıldılar, katledildiler.. O zamanın muhalif olarak geçinenleri de Aziz Nesin'i yargıladı. Bu gerici zihniyete hizmet eden cemaatleri besleyen ve onlardan beslenen siyasiler de yargıladı. Aziz Nesin bu durumu şöyle anlatır: "Yirmi yıllık yazarlığımın sonucunu düşünüyorum şimdi, elimde kalan nedir? Anayasanın ve ilk insan Hakları Bildirisi'nin büyük insanlara tanıdığı en tabii insan hakkımın elimden alınması, yurt dışına çıkarılmamam. Beş buçuk yıllık hapis, türlü bin iftira ve kırk kitabım... Niçindi bütün bunlar? Halkıma yararlı olmaktan, bildiğimce doğruyu yazmaktan başka ne istemiştim? Zaman en büyük yargıç: Öylesine doğruları yazmışız ki, hem de İnönü iktidarında yazıp da hapse atıldığım yazılardaji düşünceleri, bugün yine İnönü'nün ağzından reform olarak dinliyoruz." Yazının sonuna doğru da şöyle devam eder: "Anlattığım ezginlik içinde karamsar olduğumu sanmayın; büyük Fikret altmış yıl önce müjdeyi vermiş:" "Evet, sabah olacaktır, sabah olur geceler, Tulû'i haşre kadar sürmez..." Altmış yıl önce Aziz Nesin, ondan altmış yıl önce yaşayan Büyük Fikret'i anmış ben de Aziz Nesin'in yazdığı bu satırlardan Altmış yıl sonra Büyük Fikret'i anarak bitireceğim. Tabii ki mutlu değiliz. Olmasını beklediğimiz Türkiye bu yönde bir Türkiye değildi ama ezginlik içinde karamsar olsaydı geçmiş zamanlarda yaşayanlar içlerinden Tevfik'ler, Aziz Nesin'ler nasıl çıkabilirdi.. Sabah Olursa "Bu memlekette de bir gün sabah olursa, Haluk, Eğer bu memleketin sislenen alın yazısı Dirençli, dinç bir elin güçlü, canlılık verici Dokunmasındaki titremle silkinip, şu donuk, Şu paslanan yüzü halkın biraz gülerse... - O gün Ben ölmemiş bile olsam, hayata pek ölgün, Pek az ilişkim olur kuşkusuz; - o gün benden Ümidi kes; beni kötrüm ve boş muhitimde Bütün acımla unut; çünkü kör, topal, tükenik Bakışlarım seni geçmişte görmek ister; sen Bütün etin, kemiğin, kimliğinle yarınsın: Ve şarkılar gibi hep hep kulaklarımda sesin... Evet, sabah olacaktır, sabah olursa, geceler Geçer, kıyamete dek sürmez; en sonunda bu gök Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın. Hayata neş'e güneştir, usanç içinde kişi Çürür bizim gibi... Siz, ey yarın uzayların Küçük güneşleri, artık birer birer uyanın! Tükenmez özlemi vardır ufukların ışığa, Işık, ışık... Bugünün işte ruhu, özlemi bu; Silin bulutları, silkin o korku gölgesini, Koşun ışıklar içinden o kutlu kurtuluşa. Ümidimiz bu; ölürsek de biz, yaşar mutlak Vatan sizinle şu zindan karanlığından uzak." Tevfik Fikret (günümüz Türkçesi A.M. Dıranas)
Merhaba
MerhabaAziz Nesin · Kardeşler Basımevi · 1980173 okunma
··
257 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.