Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Mustafa Kemal Atatürk
Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da. Kur’an’ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi hiç duymamıştık. Devrimlerini ezberlerdik tarih sırasına göre ama o devrimlerin ardındaki tarihi, kültürel, sosyal, bilimsel, hatta dinsel gerekçelerden haberimiz yoktu. Örneğin halifeliği “dinin bir gereği” diye anlattıklarından halifeliğin kaldırılmasının “dine aykırı” olduğunu düşünürdük! Harf Devrimi’ni bilirdik de Latin harfleri diye bildiğimiz o harflerin aslında GöktürkEtrüsk kökenli harfler olduğunu, dahası bu devrim yasasının adının “Latin Harflerinin Kabulü değil “Yeni TürkHarflerinin Kabulü” olduğunu bile bilmezdik. Nereden bilebilirdik yıllar sonra birilerinin, “Atatürk Latin harflerini kabul etti, bir gecede cahil kaldık!”, “Dedemizin mezar taşını okuyamıyoruz/” deyip gerçeği çarpıtacağını. Yıllarca “beyin fesadına” uğratıldığımız için olsa gerek, bu yalancılara şöyle diyemezdik: “Sanki Harf Devriminden önce Osmanlı çok kültürlüydü! Sanki Osmanlıda okuma yazma oranı yüzde 9O'lardaydı! Asıl Harf Devriminden önce cehalet vardı. İnsanlar Harf Devrimi sayesinde okuryazar oldu. İnsanlar yeni harflerin kabul edilmesinden önce Arap harfleri varken de dedelerinin mezar taşını okuyamıyordu, çünkü toplumun yüzde 92’si kadim Arap harfleriyle Osmanlıca da okuyup yazamıyordu. Türklüğün canına okuyan Osmanlı’nın Türklüğe hizmet ettiğini sanırdık da, Türklüğü kurtaran Atatürk’ün Türk tarihi ve Türk dili konusundaki çalışmalarını bilmezdik. Tarih ve Dil Kurultaylarında neler konuşulduğunu, bu kurultaylara kimlerin katıldığını, Türk Tarih ve Dil Tezlerini bilmezdik, ama Güneş Dil Teorisi’yle alay edildiğine tanık olurduk. Onun da ne olduğunu tam olarak bilmezdik ya! Atatürk’ün “millet” tanımından da habersizdik. Olur olmaz her şeyi ezberlemek zorunda bırakıldığımız bir ortamda, kimse bize Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımını ezberletmemişti. 1921, 1924 Anayasalarının iki üç maddesini ezbere bilirdik de, 1924 Anayasası’nın 88. maddesini, oradaki “din” ve “ırk” farkı gözetilmeksizin bütün Türkiye halkına Türk denildiğini hiç duymamıştık. Yıllar sonra birileri Atatürk’e “ırkçı”, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine “faşizan” dediğinde bu iddialara yanıt veremeyelim diye bu gerçekleri saklamışlardı sanki bizden! Dersim Olayı’nın D’sini de bilmiyorduk. Sanki birileri bilinçli olarak Dersim konusunu sansürlemişti! Sanki Cumhuriyet orada kötü bir şeyler yapmış da, o birileri o “kötülükleri” gizlemiş gibiydi. Aslında bu da bir tuzaktı. Atatürk’ü, İnönü’yü ve Cumhuriyeti Dersim üzerinden suçlamanın, hatta mahkûm ettirmenin hesapları yıllar önce yapılmıştı belli ki! Yıllar sonra Atatürk ve cumhuriyet düşmanları, “İşte resmi tarihin gerçek yüzü! Cumhuriyet Dersim’de katliam yapmış/” diye gerçekleri çarpıtırken, eğitim hayatımızda ısrarla bizden gizlenen bukonuda şimdi söylenen bu iddialara en okumuşumuz bile sorgulamadan inanır hale gelmişti. Dersim’in nedenlerini sorgulamadık. Dersim duygu sömürüsüyle sersemletildik, propaganda amaçlı söylemlere kandık. 1980 kuşağı, bizler, okuldaki tarih derslerinde içi boş sloganlara indirgenmiş bir Atatürk ile neden sonuç ilişkisi yerine, belli başlı basmakalıp bilgilerin ezberletildiği bir “Devrim Tarihi”, 12 Eylül'ün adlandırışıyla “İnkılâp Tarihi" öğrendik. Aslında doğru dürüst hiçbir şey öğrenmedik desek yeridir! Kafamızda hem Atatürk hem de Cumhuriyet tarihi konusunda derin boşluklar ve kocaman soru işaretleri vardı. Alternatif tezler ve teorileri hiç sorgulamadan kabul edecek bir durumdaydık. Sanki gizli bir güç tarafından tarihimiz çarpıtılmış, bize eksik ve yanlış öğretilmişti. Sanki bir gün birileri çıkagelip bize, “Durun! Bildiğiniz her şey yanlış, resmi tarih yalan söylüyor! İşte gerçekler!” dese, önümüze koyacağı kendi içinde az buçuk bir mantığı olan her türlü tarihi bilgiyi kabul etmeye hazırlanmıştık. Nitekim kabul edenlerimiz çok oldu!1990'larda bir taraftan bizlere okullarda eksik, yanlış bir tarih öğretilmişken, diğer taraftan birilerinin alternatif tarih kitapları (araştırmalar, anılar, romanlar) önümüze konulmuştur. “Durun! Bildiğiniz her şey yanlış, resmi tarih yalan söylüyor! İşte gerçekler!” diye başlayan, Yalan Söyleyen Tarih Utansın, Lozan Zafer mi Hezimet mi?. Hayat ve Hatıratım. Bozkurt, Bize Nasıl Kıydınız?. Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Vatan Dostu Vahdettin, Paradigmanın İflası, Türkiye Üzerine Tezler gibi onlarca kitap, kitapçı raflarını süslemeye başlamıştı. Bu kitapların bazıları 1930’larda, 1940’larda, 1950’lerde yazılmıştı, ama şimdi adeta yeni yazılmışçasına piyasaya sürülmüştü. Birileri, okulda çok az yakın tarih öğrenen, onu da yanlış öğrenen bizlerin özellikle bu kitapları okumamızı ister gibiydi. 12 Eylül 1980’de, özellikle aydınlanmacısol kitapları “ya kan" darbeci anlayış, 1990’larda dincisağ kitapların önünü açmıştı. Bu alternatif kitapların arasında bazı yabancı yazarlar ile bazı solcu yazarların kitapları da vardı, ama onlar da garip bir şekilde sağcıİslamcı yazarların tarih tezleriyle neredeyse aynı tezleri savunuyordu. Bu kitaplarda,Atatürk’ün aslında “dinsiz” olduğu, Cumhuriyet döneminde Müslümanlara büyük baskılar yapıldığı, Şapka Kanunu sonrasında şapka takmayan hacıların, hocaların asıldığı, Atatürk’ün diktatör olduğu, Vahdettin’in hain değil kahraman olduğu, Kurtuluş Savaşı’nın önemsiz olduğu, Cumhuriyet’in Dersim’de katliam yaptığı, Harf Devrimi’nin Türkiye’yi geçmişinden kopardığı, Atatürk’ün ve İsmet İnönü’nün camileri ahır ve tuvalet yaptığı, gereksiz yere sattığı, Atatürk’ün Tarih ve Dil Tezlerinin uydurma, antropoloji çalışmalarının “ırkçılık” olduğu gibi yüzlerce tarih tezi ortalara saçılmıştı. 1990’larda ve 2000’lerde mantar gibi çoğalan bu tezler, dinci basın yayın organlarında ve cemaat toplantılarında dile getirilip, konuşulup tartışılmaya ve daha da derinleştirilmeye başlanmıştı. 12 Eylül’ce beyni “iğfal edilmiş” kayıp gençlik televizyonlarda, gazeteler de, okullarda, üniversitelerde, işyerlerinde, kahvelerde, cemaat evlerinde ve cemaat yurtlarında adeta altın bulmuşçasına bu Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı, çoğu kurmaca tarih tezlerine sarılmıştır. Aslında bir kısmı 1950’lerden beri sessiz sedasız dillendirilmeye çalışılan bu tezler, özellikle 1990’lardan itibaren çok yüksek sesle, hatta zaman zaman bazı siyasilerce seslendirilmeye başlanmıştır. Böylece 1990’larda Türkiye’de “resmi tarih” ve “alternatif tarih” diye bir ayrım ortaya çıkmıştır. Bütün enteli danteli, tatlı su solcusu, liboşu ve özellikle de kadim dincisi bu ayrım da “alternatif tarih” yanlısı olup çıkmıştır. Zaman içinde toplumda resmi tarih “yalan”, alternatif tarih “gerçek” şeklinde bir algı oluşmuştur. Türkiye’de DP’den AKP’ye siyasal İslamcı çizgi, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığını bu “kurgusal” alternatif tarih tezleriyle beslemiştir.
··
238 görüntüleme
Ahmet Özkaya okurunun profil resmi
Zevk için tartışma benle zaten ben haklıyım kafasıyla gelme buraya.
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Ahmet Özkaya okurunun profil resmi
Muhammed hangisi sallama ?
Muhammed Hüseyin Esin okurunun profil resmi
Saçmaladınız? Atatürk size ne kadar prim vermiş savunmasını yapmanız için? Hem neden şeyh said'in idamından bahsedilmiyor?
Muhammed Hüseyin Esin okurunun profil resmi
En büyük hain sizsiniz aslında... Elbet birgün bu din düşmanlığınızın hesabını vereceksiniz. Bu dünya böyle kalmaz...
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.