Kitabı bitirdim ben de bittim. Psikolojik olarak çok yordu beni . Ben kitabı okurken böyle rahatsız ve huzursuz olmuşken, bütün bu insanlık dışı uygulamalara katlanmak zorunda kalan insanlar nasıl dayandı acaba ? Üzerlerinde denemedikleri işkence türü kalmamış, küfürler, hakaretler, aşağılamalarla insanlara yapmadıklarını bırakmamışlar. İnsanlıktan nasibini almamış, ahlaktan , vicdandan yoksun faşist düzeninin yaratıkları insanların üzerlerine bir karabasan gibi çökmüş adeta. İşlemedikleri bir suç yüzünden hem de. Dışardan ite kaka arabalara bindirilip, gözaltına alınan insanlar ne olduğunu bile anlamamışlar. Ama içeride dönen dolapları anlamışlar, kendilerine işlemedikleri suçu kabul ettirmeye çalışan, bu aşağılık düzene boyun eğmemişler.
Osman Şahin'in 12 Eylül sonrası yaşanan insanlık dramını anlattığı bu kitap öyküler farklı olsa da dram , acı ve hüzün olarak okuyucu da aynı etkiyi bırakıyor. Osman Şahin'in ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu bu kitabıyla daha iyi anlayabiliriz. İnsan kitabı okurken bir duygu karmaşası yaşıyor. Bir yandan olanlara küfrediyor ,sinirleniyor, bir yandan da acı çekiyorsunuz. İnsanın insana bunları reva görmesi akıl alır gibi değil. Kendi ülke insanına bunları yapabilmek hiçbir mantığa, hiçbir vicdana sığmaz. Ama bu faşist düzen, ne insanlıktan ne de ahlaktan nasibi almış. Normalde bir insan suçu işler sonra yakalanır ve mahkum edilir. Ama bu düzende suça suçlu aranır. Önce insanları toplamışlar sonra onlara işlemedikleri suçu kabul ettirmek için akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmışlar. İnsanın onuru kırıcı, aşağılayıcı ne varsa yakaladıkları insanların üzerlerinde uygulamışlar. Gaz odalarına atmadıkları ve yakıp sabun yakmadıkları kalmış. Nazi döneminin faşist uygulamalarının benzer şekillerini aynen uygulamışlar. Ya düzenden yanasın ya da yok olacaksın. Düşünen, sorgulayan herkes suçlu. Kitapların, dergilerin ve gazetelerin suç unsuru sayıldığı Türkiye'nin kara lekesi 12 Eylül..
Gücü elinden bulunduranların, devletin gücünü arkasına alanların, nasıl insanlıktan çıktığını görmek , o insanların türlü işkencelere, aşağılamalara maruz kaldığını bilmek insanın canını yakıyor. Vicdanı olan herkesi yaralayacak türden olaylar. Bu insanların bunlara dayanmasının en büyük nedeni de inanmışlıkları. İnanan ve gerçekler uğruna her türlü zorbalığa karşı boyun eğmeden durmuşlar. İnsan bu durumlarda camdan olmadığını daha net görebiliyor. Fiziksel şiddetin yanında insanı delirtecek bir sürü psikolojik baskıya da maruz kalmışlar. Peki neden? İşlemedikleri bir suçu kabul etmediler diye. Kadın, erkek kim varsa bulduklarını alıp getirmişler. Nazi kampı gibi hepsini bir odaya sokup, işkence yaptıkları insanların seslerini onlara dinletmişler. O an kendinizin orada olduğunu bir hayal edin. Kitabı okurken aklımda hep orada o acıları ben olsaydım acaba nasıl olurdu diye düşündüm ? İçim acıdı, yutkunamadım. İnsanı insanlığından soğutan bu kahpeliklere boyun eğmeden direnen insanları görünce çok duygulandım, gurur duydum. Faşist düzen kurmuşsanız eğer, karşınıza boyun eğmeyen, direnen insanların da çıkabileceğini öngörmüş olmanız gerekir. Buna karşı tek çözümleri belli tabii. Yok etmek. Hitler'in kendisine karşı bildiri dağıtan Sophie'yi yok etmesi gibi. Ama kim nasıl hatırlanıyor şimdi ona bir bakmak lazım. Sophie'yi kimse unutmadı anılmaya devam ediyor ama Hitler ? İnsanlığın yüzkarası bir cani olarak anılmaya devam edecek. Faşist düzen nasıl oluşur o da ayrı bir konu. Düzene boyun eğen, olanlar karşısında kafasını kuma gömmekten başka bir şey yapmayan, haksızlığa karşı çıkanları da fişleyen, kansız, omurgasız, vicdansız, yavşaklık yapmayı seven insanlar faşist düzenin oluşmasına aracı olur ve temelini oluşturur.
Gözaltı süresi bitip hapishanelere sağ gidebilen mahkumlar için kabus bitmez. Bu sefer de cezaevi müdürü ve gardiyanlar başlar işkenceye , aşağılamaya, hakaret etmeye. Bırakın insanı hayvanın bile kalamayacağı bir ortama bir sürü mahkumu tıkarlar. Ne doğru düzgün yatacak yer vardır ne de yemek. Pislikten geçilmez ortam, içerisi leş gibi kokuyor, bitler, tahtakuruları...Mahkumlar için çile bitmez. Orada da haksızlığa karşı çıkmak , sorgulamak, şikayet etmek YASSAK !! Gardiyanlar zaten zor durumlarda mahkumlardan para koparmaya çalışır. Kokuşmuş sistem sizi nereye giderseniz oraya takip etmeye devam eder. Ölmeden kurtulma ihtimaliniz yok. Mahkumlar artık ölümü bile dört gözle bekleyecek duruma getirilmiş. Tek nefes alabildikleri havalandırma zamanı. Onu da ellerinden alınca mahkumlar açlık grevi başlatıyor. Açlık grevini de baltalamak için ellerinden geleni yapıyorlar tabii. Bütün olanlara direniyorlar ve istediklerini elde ediyor mahkumlar. Zulmün, baskının olduğu yerde illa buna direnen birileri de mutlaka olacaktır. İnsanın doğasında var direnmek.
Bütün bu anlattığım bölümü desteklemek ve daha net anlaşılmasını sağlamak için buraya kitaptan alıntılar bırakmak istiyorum. Yapılan kahpeliklerin ve kansızlığın boyutları daha iyi anlaşılacaktır.
'Onları, düşündüler, düşündüklerini yazdılar, söylediler diye hapse atmak, taş duvar arasında çürütmek insanlığa yakışmaz. Ne yapmış benim oğlum? Namusa mı göz dikmiş, hak mı yemiş, can mı almış? Bana göre suç bunlardır. Aklı olan düşünür ... Bir insan düşündüğünü yazdı çizdi diye içeri atılır mı? '
Faşist düzenin en büyük korkusu düşünen ve sorgulayan insan.
'İnsanın kendi soyuna yapabileceği en ağır aşağılamalardan biridir bu. Tuvalet gereksinimini yaparken bile korkunun, baskının gözü üstünden asla eksik olmayacak, tuvalette bile yalnız bırakılmayacaksın.'
'Kuru kuru yutkunuyorum. Ağzımın tadı yok. Bedenim tepeden tırnağa uyarılmış, tetikte. Sıkışan kafam harıl harıl çalışıyor. Önümde çıkış yolu yok. Bir belirsizlik içindeyim. Her yanım korku, tehdit, küfür dolu.'
'Devletin polisi, kentin göbeğinde adam kaçırıyor; sonra da, kaçırdığı adamın ailesine, yakınlarına haber verme gereğini bile duymuyordu.'
'İnsan olmaya çalışmamın, ülkemin sorunlarına karşı duyduğum ilgimin, merakımın bedelini ödeteceklerdi bana. Suçlu yaratmak, düşünceden korkan gerici, faşist yönetimlerin özelliklerinden biriydi bu.'
'Düşünce üreten insanları, düşünce donmuşluğu içinde yaşayan yöneticiler, kendi varlıkları için büyük tehlike görürlerdi.'
'Ensemizde kanımızı içmeye yemin etmiş egemen bir düzenin acımasız, sivil gorilleri vardı. Başımıza nelerin geleceğinden habersizdik üstelik. Sıcak dostluklara, merhabalara uzaktık. Onlar bizi göremezlerdi; ama biz onları yüreğimizde taşıyabilirdik. '
'Tam anlamıyla canlı bir tabutluktu, canlı bir gömütlüktü burası. Kimi tutsaklar don gömlek oturuyorlardı, kimileri de ne bulmuşlarsa geçirmişlerdi sırtlarına.'
'Tek seçeneğimiz bu acıya, zulme, aşağılanmaya karşı dirençlice göğüs gerebilmek.'
'On dört yaşından elli yaşına değin her boydan, kültürden insanlar var burada. Öğrenci, köylü, öğretmen, işçi, çırak, bilim adamı, doçent ... Kimi gerçekten akıllıdır, kimi akıllı geçinir; kimi dervişler gibi suskundur, kimi de kafayı üşütmek üzeredir.'
'Yasak olanın üstüne gitmek, yasak olana kafa tutmak, insan doğasının en güçlü yanlarından biriydi.'
'İşkence seslerini dinlemek, işkence çekmekten de zor bir iş olsa gerek. O çığlıkların sahibine bu denli işkence yaparlarsa ,
kim bilir bana neler yaparlar düşüncesi, insanın düş gücünü darmadağın ediyor.'
'Sesler, sesler, sesler... Bağırtılar, çığlıklar bir an kesilmiyor.
İnsan sesinin böylesine etkili, böylesine ürkünç, garip seslere dönüşeceğini, kedi çığlıklarına benzeyeceğini daha önce duysaydım hiç inanmazdım.'
'İnsanın insana yaptığına bakın siz. Bunca kin, bunca düşmanlık niçin böyle? Ne adına ve kim, nasıl üretiyor? "Görevlilere, hangi aşağılık eğitimle bu zulüm ve düşmanlık öğretiliyor? İnsana zulüm etmenin adı ne zamandan beri "görev" oluyordu? Bunlara devlet bordrolarından nasıl ödenek veriliyordu?
Yazık, çok yazık! ..'
Bu paylaştığım alıntılar anlatmaya çalıştıklarımı daha net ifade etmek için yeterli olacaktır diye düşünüyorum. Kitabın bende bıraktığı etkiyi olabildiği kadar aktarmaya çalıştım. Bu kitabı bitirip okudum diye işaretleyip geçmek istemedim. Okuyunca siz de çok net anlayacaksınız bazı şeyleri. Çok zorlandığım acıyı derinden hissettiğim kısımlar oldu. Bu kitap hakkında daha çok şey yazılır ama incelemeyi çok uzattım. Kulaktan dolma bilgiler yerine, gerçekleri okuyup araştırıp öyle ulaşmak daha sağlıklı olacaktır.
'' Faşizme karşı birleşmeyenler , faşizmin zindanında buluşurlar.''
''Acıya sevinen zalimlerin zevk çığlıkları, bir gün kendilerini sağır edecektir. ''
Bertolt Brecht
Fakir Baykurt'un Osman Şahin hakkında söylediği sözü de buraya bırakmak istiyorum.
''Osman Şahin'in öykülerini okurken, keşke bu öyküleri ben yazsaydım, dedim içimden. Dilimizin usta, seçkin yazarıdır Osman Şahin. Mutlaka okunmalıdır. ''
Çok geç olsa da tanışma fırsatı bulduk Osman Şahin ile. Gerçekten harika bir yazar.
''Bir hayvan asla insan gibi zalim olamaz; böylesine ustalıklı böylesine sanatsal bir zalimlik insanda olur sadece. ''
Dostoyevski'nin bu sözü kitabı özetler nitelikte. İnsanın insana yaptığını hayvanlar bile yapmaz. İşkence sadece fiziksel değil , bir insanı psikolojik olarak da bitirip , yok edebilirsiniz. Ölmek ayrı, ölümü dört gözle bekleyebilecek duruma gelmek ayrı. Her türlü işkenceye, zorbalığa karşı, direnen, boyun eğmeyen, düşünmeye ve sorgulamaya devam edenlere selam olsun ! Direnenler er geç mutlaka kazanır !
SON SÖZ
''Ama yine de dayanacağız elbet, insan haklı oldu mu, yüreğine kuvvet geliyor, bileği kolay kolay bükülmüyor, öyle değil mi ha?''
Emile Zola'nın bu muhteşem sözüyle incelemeyi sonlandırmak istedim. Zahmet edip okuyanlara şimdiden teşekkürler.
Kitaplarla ve her türlü zorluğa rağmen sevgiyle kalın !!!