Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

424 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
12 günde okudu
Nâzım'ın, eninde sonunda okuyacağım kitabıydı ''Kemal Tahir'e Mahpushaneden Mektuplar'' kitabı. Elimde olmayan tek kitabıydı ama alacaktım. Bedrettin Cömert'in ''Eleştiriye Beş Kala'' kitabında: Nâzım'ın sanatını anlayabilmek için, Kemal Tahir'e Mahpushaneden Mektuplar'ını okumak gerekiyor. Bir kelimenin bile üzerinde nasıl durduğu görülüyor, diyordu. Ona da bin selâm olsun. Gerçekten de şiire, romana, öyküye dâir düşünceleri, şaire, yazara dâir düşünceleriyle, Nâzım'ı biraz daha anlamak mümkün oldu. Özellikle yazmaya hevesli olan insanlara çok öğretici olacağına inanıyorum. Bütün bunları bir kenara bırakarak, beni asıl etkileyen yöne gelecek olursam: Hayranlığım bir kat daha arttı. Hep derim, bir insanı tanıdıkça seviyorsak, o gerçek ve sağlam sevgi oluyor. Çünkü genel itibarıyla bunun tersi olur. Nasıl diyeyim, ben böyle bir ''insan'' sevgisi, ''yaşam'' sevgisi, ''memleket'' sevgisi görmedim. Sevdiği insanları sadece bir insan olarak değil, bir evlât, evet tam anlamıyla evlât gibi sahipleniyor. Ve anladım ki, bugün bir Kemal Tahir, Orhan Kemal, İbrahim Balaban gibi değerlerimiz varsa, ''dört duvar arasında sıkışmış kalmışım, elimden ne gelebilir.?'' demeden, durmadan bir şeylere gayret eden Nâzım'a borçluyuz. Kendi durumu çok iç açıcıymış gibi, bulunduğu yerde çalışıp para kazanarak, gerek Piraye'ye, gerek Kemal Tahir'e ve hatta Sinop Hapishanesinde yatan arkadaşlarına durmadan para yardımı yapıyor. Ya da onların ürettiklerini satıp paralarını gönderiyor. Yanı sıra, kıyafet, sağlık ihtiyaçları, kitap vs.. Hele ki bir yerinde, başka bir hapishaneden, hiç tanımadığı bir mahpustan bir mektup alışı, mektupta bu tanımadığı şahsın ondan, hastayım diyerek para istemesi ve Nâzım'ın 10 lira göndermesi üzerine yazdığı mektup vardı ki, gülsem mi, tiksinsem mi bilemedim. O, sadaka gibi 10 lira istememiş, daha fazlasına ihtiyacı varmış, da mış, mış.. Neyse diyerek.. Şiirler, piyesler, çeviriler, dokumacılık, resim, inanılmaz bir performans. Ve en hoşuma giden, hayran olduğum taraflarından biri de, bir insanı veya herhangi bir eseri eleştirirken gösterdiği diyalektik bilinç. Asla tek bir yönünden almayıp, zaman, zemin, ortam, her anlamda geniş bir bakış açısıyla eleştirdiği gibi, kendi hatalarını söylemekten de asla kaçınmayacak kadar, başta kendine, sonra karşısındakine dürüst. Piraye'yi de bir kat daha tanıdım ve sevdim. Ve Nâzım'la birbirlerine ne kadar uygun olduklarını gördüm. Dopdolu ama bir o kadar da sağlam bir Kadın. Kemal Tahir'i bir evlat gibi sahiplenmiş o da. Şimdiki aklım olsaydı, ilk bu kitabı edinir, Nâzım okumalarıma bu kitapla başlardım. Bu, Yazılar'ı ve Konuşmalar'ı, Nâzım'ı tanımak için öncelikli oldular benim için. Elbet bir kayıp değil, eğer ömür varsa, dönüp tekrar okunacaklar. Kitabın sonunda, açlık grevi mevzusu işleniyor ki, boğazım düğüm düğüm oldu. Sağlık Kurulu'nun verdiği raporda, siroz başlangıcı, kalp yetersizliği, böbrekte nefrit hastalıklarından musdarip olan insanın, hapisten çıktığında askere alınma teşebbüsü aklıma geliyor ki, tekrar bir tiksinmeyle sarsılıyorum. Benim gül gibi ülkemin, gül gibi insanlarını bu acılara boğanları, nefretle anıyorum.! Sonra dönüp bakıyorum, kim kalmış onlardan.. Koskoca bir Nâzım.! Koskoca bir Kemal Tahir..... Nâzım, benim ülkemin bir değeri olduğu ve o'nu kendi dilimden okuyup anlama şansına sahip olduğum için çok mutluyum. Çok.!
Kemal Tahir’e Mahpusaneden Mektuplar
Kemal Tahir’e Mahpusaneden MektuplarNazım Hikmet Ran · Yapı Kredi Yayınları · 2019260 okunma
15 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.