Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

272 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Bürokrasiden Doğan İktidar
"Kafka'nın dünyası, insanın, gerçekte eline hiçbir şey geçmeyeceğini bilerek, banyo küvetinde balık avlamak gibi acı verici bir lükse kendini kaptırdığı, tanımlanamaz bir evrendir." -Albert Camus İnternetteki birçok yoruma, hakkında yazılan makalelere veya köşe yazılarına göz gezdiren çoğu kişinin, Kafka’nın tanımlanması ve anlaşılması çok zor, melankolik ve karanlık bir birey olduğu izlenimine kapılacağını ve bunun okuma istekleri üzerinde olumsuz bir etki yaratacağını söylemek mantıksız olmaz. Fakat başka bir pencereden bakacak olursak, Kafka okumaya başlamadan önce yazarın kişisel özelliklerinin eserlerine büyük ihtimalle yansıyacağı, dolayısıyla eserlerinin çok katlı, çözümlenmesi zor, bireysel problemler aracılığıyla toplumsal problemlere ışık tutma ihtimali olan alt metinlerle ve alegorilerle dolu olacağı gerçeğini fark edebiliriz. Bu da okuma hevesimizi artırabilir. Babaya Mektup’u inceledikten sonra Kafka’nın babasıyla olan ilişkisinin temel taşları olan otoriteyle ve iletişimsizlikle alakalı büyük problemleri olduğu hemen anlaşılır. Şato’yu okumaya başladığımda da bu iki kavramın eserdeki yeri üzerine yoğunlaştım. Her ne kadar Kafka eserini bitirmeden hayatını kaybetmiş olsa da okuma sürecini bitirdikten sonra Şato’nun da bu iki kavram üzerine temellendirilmiş olabileceği üzerinde durdum . -spoiler içerebilir* Romanın başında bilmediği küçük bir köye kadastrocu (yeryazımcılık) yapmak için gelen K. isimli (Kafka bu ismi pek çok romanında kullanmıştır. Genel kanı bu ismin muhtemelen kendi isminin bir kısaltması olduğudur) karakter romanın ana karakteridir. Köye geldiği anda yerden yüksekliği ve hacmi yüzünden (ulaşılmazlık burada devreye girer. Şatonun bu özelliklerini ve toplum üzerindeki etkilerini ele aldığımızda, alt ve orta tabakaya şatonun ve mensuplarının onlardan daha üstün ve ulaşılmaz olduğunu kabul ettirmede büyük rol oynadığını düşünebiliriz) görülmemesi imkansız olan şatoyu gözüne kestiren K. roman boyunca oraya ulaşmaya çalışır ve hikaye onun bu uğraşı etrafında kurgulanır. Fakat yeryazımcılık mesleği, statüsü gereğince K.’yı toplumun tam orta tabakasına yerleştirir ve K. toplumda ne şatoya girebilmesini sağlayacak, ne de alt tabakada yer almasına neden olacak bir statüye sahip olur. Statüsü ve bürokrasi gereği önemli şato görevlileriyle hiçbir türlü iletişim kuramayan K.’nın tam anlamıyla arada sıkışıp kaldığını söylemek mümkündür. Bu arada kalmışlığın ve iletişimsizliğin temel nedeni olarak Kafka’nın neredeyse her metninde eleştirdiği bürokrasi ve bu durumun K.’nın bir kimlik bunalımı yaşamasını gösterebiliriz. K.’nın şatoya ulaşmayı bu denli istemesinde ve bu amaç doğrultusunda kurduğu ilişkilerin şekillendirilmesinde en büyük rolü oynayan faktörler onun şato tarafından tanındığında bireyleşeceğini ve özgürleşeceğini düşünmesidir. İletişimsizlik ve ulaşılmazlığın K.’nın hikayesi üzerindeki etkisi bir yana, romanda dikkatimi çeken bir diğer unsur köylülerin otoritenin ulaşılmazlığını kabullenmeleri ve K. ya ulaşılmazlığı yenme mücadelesinde yardım etmeyişleri ve otoriteye boyun eğmeyen kişilerin bedeli dışlanmakla ödeyişleridir. Bu noktada romanı sosyolojik açıdan değerlendirdiğimizde, Kafka’nın Marksist görüşte yer alan "yabancılaşma" ve "yanlış bilinç" kavramlarını köylüler çerçevesinde incelemiş olabileceğini fark ettim. Otoritenin çizdiği sınırların asla dışına çıkmayan, otorite ile yüz yüze görüşmenin imkansız olduğuna inanan ve aksini düşünenleri dışlayan köylülerin içselleştirdikleri otorite çerçevesinde sorgulama ve eleştirme yeteneklerini kaybettiklerini düşündüm. Köylüler, roman boyunca köy sınırları dışındaki her gerçeğe ve her kişiye sırt çevirirler ve bu durumun kişisel ilişkilerine de yansıdığını görmek mümkündür. K.’nın otelcinin karısıyla yaptığı bir konuşma, köylülerin sindirilmişliğine bir örnek olabilir. Ağa olan Klamm tarafından terk edilmiş olmanın acısını yıllardır yaşayan otelcinin karısı, sorunlarının Klamm'la konuşularak çözülebileceğini belirten K.’ ya verdiği, bunun imkansız olduğuna yönelik tepkisinin, köylülerin otorite karşısındaki pasifliğini ve iktidarın ulaşılmaz oluşunun bireysel hayatları da kötü yönde etkilediğini gösterdiği söylenebilir. Sonuç olarak, her ne kadar Şato’yu da Kafka’nın diğer eserleri gibi birkaç sözcükle nitelendirmek mümkün olmasa da eser genel olarak bürokrasiden doğan ulaşılmazlık, iletişimsizlik ve sosyal statüsünden dolayı arada sıkışıp kalmış, kimliğini yitirmiş bir insanın bireyleşme ve özgürleşme mücadelesini anlatan bir roman olarak tanımlanabilir. Tamamlanmamış olmasına ve K.’nın hikayesinin sonunu öğrenemememize rağmen, Kafka’nın eseriyle nereye varmaya çalıştığını görmenin mümkün olduğu söylenebilir. Bana göre, Dönüşüm romanında da olduğu gibi, Kafka Şato’da da dışlanmışlığı, alt-üst ilişkilerini karşısına almakta ve dolaylı yollardan onlarla savaşmaktadır. İlginç olan, Kafka’nın bu savaşı “Kafkaesk” adı verilen kendine has "karamsar alaycılığı" ile yapmasıdır. Birey, otoriteye karşı verdiği savaş sonucu başarılı olamaz ve sonunda ya ölür (Dönüşüm’de Gregor Samsa’ya olduğu gibi) ya da kaybolur gider (Fikrimce büyük ihtimalle K.’da kaybolup gidecektir). Tıpkı Kafka’nın hayatı boyunca babasına karşı verdiği otorite savaşından dolayı genç yaşta yitip gitmesi gibi...
Şato
ŞatoFranz Kafka · Yapı Kredi Yayınları · 201910bin okunma
·
70 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.