Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

230 syf.
8/10 puan verdi
BİLİM MİSİN DEĞİL MİSİN; KURGU MUSUN? DEĞİLSİN, ORASI KESİN... (AĞIR SPOILER İÇERMEMESİNİ UMARAK BAŞLIYORUM) İthaki Bilimkurgu Klasikleri hastalığına yakalandığımı mutlulukla belirtmek isterim, hayırlı uğurlu olsun. Aşı çalışmaları ilgimi çekmiyor, ilacını falan da aramıyorum, tek derdim serinin dibine kadar keyfine varmak, bakalım nasıl olacak ne zaman olacak... Serinin çok cafcaflı olmasa da güzel ve de anlamlı kapakları, alametifarikalarından biri. Yalnız bu kitabın kapağını pek de ilişkilendiremedim içerikle. Tamam, Ortaçağ Avrupası kıvamında bir yer olan Arkanar ve ona sihirli bir dokunuş gerçekleştirmek çabasındaki ütopik Dünyamız. Klasik, "Adem'in Yaratılışı" pozu. Yalnız o, sihirli dokunuşu yapan androidvari elin sırrına pek de vakıf olamadık. Bunun için başlıkta "bilim misin" diye sorma ihtiyacı hissettim zira bilime dair örnekler bir elin parmaklarını dahi geçmez. Alkol zehirlenmelerine karşı kullanılan, ağrıları şıp diye gideren veya kuvvetli uyku hali veren haplar bunlardan bir tanesi. Bunun yanında alında yer alan tokaların radyo vericisi, üzerlerindeki taşın da kamera oluşu en ilgi çekici bilimsel detaylardan biriydi. Paragrafın birinde değinilen ütopik Dünya'daki kristal tapınaklar, saadet bahçeleri, uçan halılar falan filan... bunların hiçbirinin bilimsellik değeri yok. Sadece bir cennet prototipinden ibaret. Hal böyle olunca da bir yerden sonra "hikayeye biraz canavar, iblis vs. katsak, bilimkurgudan ziyade fantastiğe yakın bir kitap olurdu bu" diye düşünmeden edemedim. Hikayeye bilimkurgu değeri katabilecek olgulardan biri olarak düşündüğüm şu sorunun cevabını dahi kitabın sonlarında aldım: "Bu Don'lar, nasıl Don olmuşlar? Arkanar'a ne şekilde gelmişler?" Neyse ki Don Reba'nın sorgulamaları ve Sonsöz'deki Arkadi'nin mektubu aydınlatıcı oldu. Hele mektup olmasaydı "bu adamlar uzay mekiğiyle mi geldi, göktaşına mı bindiler, yumurtadan mı çıktılar, gökten zembille mi indiler" sorularıyla kafaları karman çorman edecektik. Yeteri kadar bu konuya değindikten sonra gönül rahatlığıyla şunu söyleyebilirim ki: Bu kitap bir bilimkurgu kitabından çok, Ortaçağ temalı bir distopyaya benziyor. Haydiii... Yine mi distopya? Evet yine distopya. Ve sıkı durun, piyasadaki kalburüstü distopyaları aratmayacak kalitede bir distopya. Jurnalcilik geçer akçe, Yurtsever Okulları'nda yetiştirilen, ideolojiye boğulmuş yeni nesil, aklın değil, sadakatin kıymetli olduğu bir ortam, okuyanın zararlı kabul edildiği, yalnız Kral düşmanı olmayan okurların kabul edildiği bir düzen, aristokratik hoşgörüyle devlet çarkları içine monte edilmiş şairler, bilimadamları, özgür sanatın ve edebiyatın yerin dibine çalındığı, sanatçıların ve de edebiyatçıların, istenilen çizginin dışında tek bir satır dahi karalayamayıp tek bir çizgi dahi çekemediği bir atmosfer... Daha fazla söylenecek şey var mı? Distopya gibi distopya işte... Hikayenin akışına dair de birkaç kelam edelim. Giriş kısmını okuyup, kurgunun içine dahil olduktan sonra bir süre, "kurgu bu şekilde ilerleyecekse eğer, giriş kısmına ne lüzum vardı?" diye düşünmeden edemedim. Lakin sonunda güzel bağlandı ve taşlar yerine oturdu. Çok fazla karakter oluşu kafa karıştırıcı fakat ilerledikçe kimlerin esas karakter, kimlerin figüran oldukları alenileşiyor ve gereksizleri kafanızda eliyorsunuz. İthaki'nin bazı kitapları baskı ve çeviri konusunda cidden tatmin edici. Kaliteli bir yayınevi ve favorilerimden. Lakin bu kitapta baskıdan yana olmasa da yazım hatalarından yana epey sıkıntı yaşadım. Bir süre redaktör edasıyla hatalı yerleri çizip yanlarına olması gerektiği şeklini ekledim. Bir süre sonra "Emaaaan!" çekip yoluma devam ettim. Az buçuk yıldırdı yani, doğruya doğru. Uzun zamandır böylesi uzun bir inceleme yazmamıştım ama bu sefer notlarımı ortaya seresim geldi :) Son olarak birkaç detaya daha değinip mevzuyu bağlayalım bence. Rumata'nın iç çatışmaları, zaman zaman Tanrı olarak gönderildiği bu toprakların insanından ümidi kesişi, zaman zamansa ümitle doluşu, aklı başında her bireyin yaşadığı iç çatışmalarla benzerlik içeriyor. İncelemenin başında "bilimkurgu musun yoksa Ortaçağ temalı distopya mısın" diye sormuştuk, sonlara doğru ise felsefi çatışmalar ve sorgulamalar da vadediyor kitap. Özellikle Rumata'nın Budah'la ve Arata'yla sohbetleri, bu sorgulamalara gebe. Ne diyelim... Tanrı olmak zor iş vesselam... Emek ve bilginin, hayatın biricik anlamı olduğu bir dünya dileklerimle...
Tanrı Olmak Zor İş
Tanrı Olmak Zor İşArkadi Strugatski · İthaki Yayınları · 20181,322 okunma
··
148 görüntüleme
Necip G. okurunun profil resmi
Okuyan için oldukça faydalı, bir o kadar da keyifli inceleme için teşekkürler. Emeklerinize sağlık... İyi okumalar...
Post Mortem okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim efenim. Size de iyi okumalar :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.