Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
Küçük Asya
"Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir." Yeryüzünde bazı coğrafyalar vardır ki ehemmiyetleri hiçbir zaman inkâr edilemez. Coğrafyanın önem derecesini arttıran etmelerden birisi de geçmişte üzerinde yaşayan insan topluluklarıyla ilintilidir. Kat kat birbirlerinin üzerine gelerek toprağın kültürel birikimini zenginleştiren medeniyetler uygarlığın ortak hafızasına eşi bulunmaz katkılar yaparlar. Bu anlamda Anadolu coğrafyası “Medeniyetler Beşiği” yakıştırmasına mazhar olacak kadar köklü bir tarihi birikime sahiptir. Kültürel hazinenin bolluğu Anadolu’yu hedef alan araştırmacı sayısını arttırdığı gibi, her geçen gün kütüphanelere eklenen eser sayısı da doğru orantılı olarak artmaktadır. Halen araştırmacılara Anadolu coğrafyası hususunda büyük iş düşmektedir. Batılı araştırmacıların oryantalizmin etkisiyle son yüzyıllarda Doğu başta olmak üzere Asya’nın giriş kapısı diyebileceğimiz Anadolu-Küçük Asya üzerine sonu gelmez bir araştırma azimleri söz konusudur. Elmar Schwertheim de kendisinden önceki bazı Batılı araştırmacılar gibi Anadolu’ya ilgi göstermiş, Antik Çağ’da Küçük Asya isimli kitabıyla Hititlerden Roma İmparatoru Constantinus’a kadar olan dönemi ana hatlarıyla anlatmıştır. Schwertheim, 1990 yılından beri Anadolu arkeoloji ve tarihini hedef alan çalışmalarına, Münster Üniversitesi Küçük Asya Araştırma Birimi başkanı olarak hız kesmeden devam etmiştir. Yazarın biyografisindeki görevine ilişkin bu ayrıntı dikkat çekicidir. Batı’da bunun gibi birçok üniversitede Anadolu’yu merkeze alan araştırma birimlerinin olduğu görmek düşündürücüdür. Adı geçen araştırma birimlerinin varlığına şahit olmak; üzerinde yaşadığımız topraklara olan borcumuzu yeterince ödeyemediğimiz gerçeğini açığa çıkarırken, coğrafyamıza uzakken yakın olanların varlığıyla karşılamamıza neden olur. Alman olan yazar, kendi ülkesine çok uzak fakat medeniyet açısından önemli bir coğrafyayı Antik Çağ’dan itibaren okurlarına layıkıyla anlatmayı hedef edinmiştir. Bazılarının günümüze yakın olan geçmişten ziyade, çok eski zamanlara dair insanlığın ortak tarihine coğrafya seçmeksizin, daha fazla merak gösterdiği düşünülürse; yazarın bu tavrını haklı bulmak gerekir. Sonuç olarak her yazar gibi Schwertheim de bilgiyi vermenin derdindedir. Fakat eserin genel geçer bilgi kazandırmak iddiasını gösteriyor olmasına karşın, daha fazlasının satırlar arasından dışarı fışkırdığını belirtmek gerekir. Hatta bazen okur öyle bir izlenime kapılır ki kitabın çapı bardak, Schwertheim’in anlattıkları okyanus olur. Tabii okur kitlesinin merakına göre kitabın bir nevi nabza göre şerbet kabilinden bilgi verdiği de söylenebilir. Arkeoloji ve prehistoryaya meraklı okurun satır aralarında çok şey bulacağı su götürmez bir gerçek… Fakat merak olmaksızın eserin okunması; okurda itici hezeyanlara neden olabilir. Çünkü yazar yeri geldiğinde terminolojiyi layıkıyla kullanır ya da coğrafyaya derinlemesine nüfus ederek, yer isimlerini sıralar. Okurun illaki Anadolu’nun tarihsel coğrafyasına tüm yönleriyle hâkim olması şart değildir. Fakat anlatılanların layıkıyla bilinebilmesi için el altında bir yardımcı kitap ya da dönemi gösteren haritaların bulunduğu atlasın olması okumayı kolaylaştırabilir. Zira birçoklarının belirttiği gibi okumak birazda çaba işidir. Bu açıdan masalın dışına çıkan akademik tarih okumaları her okura cazip gelmez. Tabii eserde okurun çabasına katkı sunmak babında bazı çalışmalar da yapılabilirdi. Örneğin Anadolu coğrafyasından bir bölge izah edilirken, verilen eski isimlendirmenin yanına “bugünkü” kelimesiyle başlayan yer açıklaması eklenebilirdi. Ya da notlandırmalarla okurun konuya ve coğrafyaya daha fazla vakıf olması sağlanabilirdi. Tabii eserde okurun işini kolaylaştıracak hiçbir şey yok denilemez. Örneğin kitabın sonundaki harita Anadolu’nun tarihsel coğrafyasına dair güzel ayrıntıları gösterir. Zaten kitabın çapı düşünüldüğünde tasavvur edilen kolaylıkların görülmemesi normal karşılanabilir. Bilindiği üzere kitapta ele alınan her bir medeniyet ayrı bir kitabın konusu olabilir. Kitapta Küçük Asya’ya misafir olmuş medeniyetler kronolojik sıraya göre ele alınmıştır. Asurlar, Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Helenistik Medeniyet, Galatlar, Diadoklar, Partlar, Sasaniler, Gotlar ve Romalılar ayrı başlıklar altında anlatılmıştır. Bu medeniyetlerin ele alınmasında ilk dikkat çeken özellik yoğun bir siyasi anlatının olduğu gerçeğidir. Siyasi anlatının yoğunluğu eldeki materyalle izah edileceği gibi yazarın tercihine de bağlanabilir. Tabii sadece siyasi bir anlatıdan söz edilemez. Bahsedilen medeniyetler ele alınırken ayrı başlıklar altında farklı konulara yer verilmiştir. Misal Yunan dönemi anlatılırken, Efes ve Milet şehirlerinin tarihlerinden bahsedilmiştir. Yine din tarihi adı altında Mithras, Ana Tanrıça Kültleri ve Hristiyanlık detaylı şekilde anlatılmıştır. Her ne kadar bu anlatılar kitabın kültürel yönünü göstermiş olsa da kâfi geldiği söylenemez. Siyasi tarihe nazaran kültür tarihinin dozu az olmasına karşın özel başlıklar altında değinilen konular oldukça ilgi çekicidir. Misal Küçük Asya’da hükümdar kültü hakkında verilen bilgiler kitabın ana yönelimi düşünüldüğünde farklılık arz eden bir yapıya sahiptir. Yine Küçük Asya’nın önemli kavşak noktaları kültürel izler vasıtasıyla takip edilmiş, yer yer şahıslara (Büyük İskender, 6. Mithradates, Sezar, Antonius, Augustus, Büyük Konstantin) indirgenerek dönem analizi yapılmıştır. Döneminde Tanrı diye tapılan bahsedilen hükümdarların ayrı başlıklar altında ele alınması düşünüldüğünde; pek de abes değildir. Tarih Öncesi ve Antik Çağ gibi insanlığın az bilinen dönemleri mevzu olduğunda, kaynakların kısıtlılığından dem vurulur. Fakat Schwertheim’in anlatısı dikkatle incelendiğinde hiç de kaynak sıkıntısının olduğu anlaşılmaz. Zira arkeolojik malzemeler ve ilk yazılı kaynaklar yazar tarafından çok iyi takip edilir. Efsanelerin ve destanların farklı versiyonlarını yeri geldiğinde ayrı ayrı kullanılır. Bu anlamda yazılı kaynaklarla sözlü kaynakların iyi bir sentezle sunulduğu gözden kaçmaz. Özellikle yazarın, dönemi ve Küçük Asya coğrafyasını anlatan Herodot, Strabon, Ksenephon vb. kaynakları çok iyi özümsediği yazdıklarından anlaşılır. Schwertheim’in yorumunun doyurucu bir şekilde zuhur ettiği ilk aşamada dikkat çeker. Yazar bazen “bilinmiyor”, “aydınlatılmamış” gibi tabirleri kullanmaktan çekinmez. Kimi zamanda fikrini kesin bir şekilde belirtmekten geri durmaz. Özellikle Hint-Avrupa dil ailesinin sınırlarını Batılı anlayışa uygun şekilde medeniyetleri damgalamak için kesin bir şekilde kullanır. Dönemle ve coğrafyayla ile ilgili tartışmalı mevzulara girmeden tezini okura sunar. Son tahlilde yazarın yorumları veya tezleri yerine; ilginç, ilgi çekici ve garip sayılabilecek bilgi kırıntılarının daha çok akılda kaldığı dikkatten kaçmaz. Biçim hakkında birkaç kelam etmek gerekirse; eserin iyi bir çevirinin ürünü olduğu akıcı bir dille vücuda geldiği görülür. Her ne kadar yabancı isimlendirmelerden doğan ağır bir anlatım eserde göze çarpsa da bunun anlatımı bozduğu savunulamaz. Ayrıca eserin editoryal olarak işin ehli tarafından süzgeçten geçirildiğini söylemek gerekir. Eserin saydığımız yönleri akademik kalibresini arttırırken, her kesime hitap eden yönlerinin törpülenmesine neden olur. Sonuç olarak, Asya ve Avrupa arasında eşsiz bir köprü görevi gören birçok medeniyetin göçler yoluyla geçtiği, konakladığı Küçük Asya coğrafyası dünya medeniyeti ve tarihi açısından çok önemlidir. Yazarın da belirttiği gibi: “tıpkı bir köprünün değerini üstünden geçince anladığımız gibi, Küçük Asya kültürünün önemini de ancak sonraki dönemlere etkisine baktığımızda kavrayabiliriz(s.93).” Küçük Asya’daki her bir medeniyetin zincirleme bir reaksiyonla bir sonrakine etki ederek, insanlık kültür ve medeniyetine katkılar sağladığı malumdur. Ayaklarımızın altındaki toprağın kıymetini idrak edebilmek için; bu tarz eserlerin sindirilerek okunması zaruridir.
Antik Çağ’da Küçük Asya
Antik Çağ’da Küçük AsyaElmar Schwertheim · Runik Kitap · 202018 okunma
·
94 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.