Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

91 syf.
2/10 puan verdi
iki rus yazar Bulgakov ve Zamyatin'in 1930ların edebiyat camiasında yaşadıkları sansür ve sert eleştirilere binayen Stalin'e yazdıkları mektuplardan oluşan ve mektupların sonundaki kısa notların dışında herhangi bir sunumu olmayan basit bir kitap. uzatmadan söyleyeyim: bence laf salatasından başka bir şey değil. bulgakov'un mektuplarında bir dengesizlik olduğunu görebiliyorsunuz. bunun ne kadarı yazarın bireysel yaşamı ve tercihlerinden kaynaklanıyor, ne kadarı karşılaştığı sansür-eleştiriden kaynaklanıyor bilmiyorum. kitapta böyle bir bilgi yok. kişisel olarak benim de -bazı dağınık bilgiler dışında- bilgim yok. bunlar zaten güncel konular da değil. bildiğim bir şey varsa o da, yeni sovyet edebiyatçılarının, yeteneğin ve kaprisin bir arada bulunduğu bu yazarlar grubu ile çok uğraştığı ve onları dönüştürecek sinerjiyi yaratmaktan yoksun olduklarıdır. ne kadarı bulgakov'un yaşamı ve tercihlerinden kaynaklanıyor... demiştim çünkü öğreniyoruz ki, bulgakov bir ara genç emekçiler tiyatrosunda yazar-yönetmen olarak çalışıyormuş fakat orada artık bana ihtiyaç olmadığını gördüğüm için bıraktım diyor. bulgakovun ailesi beyaz rusyacıymış bu arada. sanırım yenideki geleceği görememek ve eskiye dönüşteki romantizm inadı, bir süre sonra TRAM'daki genç tiyatrocuları da bezdirmiş olmalı. artık bulgakov mu bıraktı, yoksa dışlandı mı araştırmak lazım. benim bu konuda bilgim yok: fakat george orwell'in ispanya iç savaşında savaşmış bir sosyalist olduğunu biliyorum. hayvan çiftliği kitabını da aslında stalinin "baskıcı sosyalizm"ine karşıt olarak "özgürlükçü sosyalizmi" savunmak adına yazdı ve bu yüzden kitabı özgürlük aşığı sosyalistlerden çok kapitalistler tarafından propaganda edildi. hem yazarların, hem de kitabı derleyen kişinin kaprisini görmemek mümkün değil. stalin, bulgakovun mektuplarından sonra, bizzat yazarı telefonla arıyor ve dertlerine çözüm bulmaya çalışıyor (evet stalin gerçekten işini gücünü bırakıp bulgakovu aramış, internetten de baktım :). fakat bu jest bile kitabı derleyen kişiyi tatmin etmiyor. çünkü ona göre -muhtemelen- stalin pisliğin tekidir ve bütün dünya bulgakov'un bireyselliği etrafında dönmektedir. bu durumda stalin eğer üzerine yapışmış olan "diktatörlük" yaftasını sildirmek istiyorsa, merkez komitedeki bütün önemli devlet meselelerini bırakmalı ve bir psikiyatrist hassasiyetiyle usta yazar bulgakov'un gözyaşlarını silmeli ve nihayet sorunlarını tek tek çözmelidir. mektupları okuyunca alttan aldığımız mesaj bu... kitabın asıl konusu yazarların yaşadığı sansür, mektuplarında bu konuyu işliyorlar. başka kaynaklardan da bu tartışmaların düşük nitelikli ve kaba ifadelerle yapıldığını, yani muhalif yazarların haksız eleştiri ve sansüre maruz kaldıklarını biliyorum. birincisi bunlar sert, ihtiraslı insanlar. ikincisi ülke sürekli çalkantılı dönemler yaşamış: birinci dünya savaşı, iç savaş, NEP, ardından troçkistlerin ve beyaz rusyacıların komploları, darbe denemesi vs, yani ortam da sert. o yüzden bu sansür konusunu iki taraflı incelemek lazım. 200 defa oynanmış bir oyunun yasaklanması tabii ki doğru değil. ama tersinden bakarsak, demek ki bu oyun 200 defa sorun yaşanmadan, üstelik devlet tiyatrolarında yayınlanmış. birdenbire yasaklanmasının altında yatan dinamiklerin/olayların da tartışılması lazım. sanıyorum bazı hükümet karşıtı gruplar bu yazar grubu etrafında kümeleniyor, çünkü darbecilerin örgütlenmeye başladığı yıllara denk geliyor mektupların yazıldığı tarih. fakat bunlar bu kitapta işlenmiyor. güncel meseleler de değil zaten. zamyatin'in sonda bir makalesi var. bulgakov önceden de markajımdaydı; ilk fırsatta kendisini okuyacağım. zamyatin'in de yetenekli bir yazar olduğunu sondaki makalesinden görebiliyorum. ama ülkü olmayınca yetenek de kör karanlıkta amaçsız dolanan bir görüntü veriyor. zamyatin sovyet edebiyatın o günlerdeki sorununu sorgulamış. "edebiyatımızdaki suskunluğun sebepleri nelerdir" bunu sorguluyor ama zamyatin de aslında 9 sayfa boyunca süslü imgelerle laf salatası yapmaktan başka bir şey yapmıyor. sorunun cevabına en çok yaklaştığı bölüm ise koca makalenin sonundaki son paragraf: Rus halkını saflığını korumaya önem verilen bir çocuk olarak görmede ayak direttikçe ülkemizde gerçek edebiyatın olmayacağından korkuyorum. farklı düşüncelerden ürken, bunu eskisinden de sık yapan bu tür yeni bir katoliklikten şifa bulmadığımız sürece, bizde tam bir yazının ortaya çıkmayacağından korkuyorum. ve eger bu hastalık iyileştirilmezse, rus edebiyatının biricik geleceğinin sadece geçmişi olmasından korkuyorum. bu tespitlerde hatalı olan bir şey yok. fakat eğer yazarlar, kainatın onların bireyselliği etrafında döndüğünü ve bu imtiyazın onlara "aydınlatma" misyonu tanıdığını düşünüyorlarsa, o zaman her halk da "bırakın kardeşim isteyen istediğini yazsın" bayağılığından daha fazlasını hak ediyor demektir. bence bütün gerginliğin altında yatan sebep bu. konu staline bir şekilde uzanmasaydı, bunları da yazmazdım :)
Stalin'e Mektuplar
Stalin'e MektuplarMihail Bulgakov · İletişim Yayınları · 199173 okunma
·
86 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.