Dışarısı kararmıştı, sonbaharın eli değmişti dünyaya ve buna bayılıyordum. Karanlık, yağmur ve bir yerlerdeki bir çukurdan burnuma gelen ıslak çimin ve toprağın kokusu ya da araba farları evin birini aydınlattığında aniden açılan geçmişteki çatlaklar…
Hırs atını yıldızlara doğru sürmüşsün. Onlara dair bilgiler elde ediyor, mesafeler ölçüyor, yeni yeni yıldızlar keşf ediyorsun da, kendini keşf edemiyorsun.
Bu dünya, bir dağa benzer. İşlerimiz, yaptıklarımız da seslenmek gibidir. Seslerimiz, güzel de olsa, çirkin de olsa, dağa çarpar, döner yine bize gelir.