türk kimliği ve şuuru; tarih kitabı okutarak, tarihi piyes seyrederek, tarihi film çekerek veya şiirle, müzikle oluşmuş değildir. doğrudan doğruya kan, ateş ve kavga ile oluşmuş. bu nedenle türk kimliğine sahip olan adam xenophobie (yabancı düşmanı) olmuştur. ister kabul edin ister etmeyin ama bu böyledir. xenophobie böyle dramatik bir tarihin sonucudur. halk nezdinde bunun düzelmesi çok zaman alabilir, dahası bunun aksine durumlar tezahür ettiği taktirde bu duygu devam edecektir
Sayfa 29 - 30-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Neden ?
>İslam'ın şartlarından en az anlatılanı hatta neredeyse hiç anlatılmayanı hangisidir ? >Zekat >Neden anlatılmaz neden çok bilinsin istenilmez >Halk arasında namaz kılmayan, oruç tutmayan ayıplanır, ama zekat vermeyen ayıplanmaz. Neden ?
Reklam
Savaşın asıl yaptığı yok etmektir, ama ille de insanları yok etmesi gerekmez, insan emeğinin ürünlerini de yok eder. Savaş, halk kitlelerini fazlasıyla rahata erdirecek, dolayısıyla uzun sürede kafalarının fazlasıyla çalışmasını sağlayacak araç gereç ve donatımı paramparça etmenin, stratosfere yollamanın ya da denizin dibine göndermenin bir yoludur. Savaşta kullanılan silahlar yok edilmese bile, silah yapımı, tüketilebilecek herhangi bir şey üretmeksizin işgücünü kullanmanın uygun bir yoludur.
Sayfa 207 - Can YayınlarıKitabı okuyor
"Biz halkız. Halk büyük yaratıcıdır, doktor. Halk olmak, yoktan var olmak ; yoktan var etmek demektir. Halk olmak, yaratmak demektir."
Sayfa 17 - Bilgi YayıneviKitabı okuyor
Martin Luther
Almanya’da endüljans satımı Mainz eyaletinin genç başpiskoposu Albrekt’e bırakıldı. Albrekt Papa’dan, denetimi altına üç piskoposluk almış ve bu yüzden yıllarca süren borçlara girmişti. Ama Papa’ya para gerekiyordu! Başpiskopos sattığı endüljanslardan gelen paranın yarısını kendine alabiliyor, böylece de borçlarını ödeyebiliyordu. Bu yüzden
Reklam
Kırım Seferi ’ne giderken babam 16 yaşındaymış. Harp için asker yazmak üzere Kasaba ’ya memurlar gelmiş. Halk, çocuklarını saklamış. Kimi öldü, kimi hasta diyerek asker vermemişler. Dedem, bu halden pek müteessir olmuş, haykırmış: “Bu köyün şerefi var! Eskiden yüzlerce gönüllü sipahi sevine sevine cenge giderken bize ne oldu da şimdi herkes çocuğunu kaçırıyor... Bu devletin namusunu kim kurtaracak? Yazıklar olsun!” Sonra da 18 yaşındaki oğlunun kolundan tutarak memurlara, “Yazın Mehmet ’imi defterin başına birinci gönüllü!” diyerek, halka örnek göstermiş.
392 syf.
3/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Fantastik ya da başka kültüre ait kitaplar yazan vasat yazarların çoğunun tutulduğu bir hastalık var. Adı da "Araştırdığım bütün yabancı kelimeleri ve karakterlerin yüzde yetmişini size ilk beş sayfada öğretip her şeyi karman çorman edeceğim. Kitaptan tiksinip okumak için kendinizle savaşacaksınız." Hele bir de bu kitaptaki gibi
Turnanın Soyu
Turnanın SoyuJoan He · İthaki Yayınları · 202366 okunma
Dergilerde hakkında yazılanları okuyor, o yazılardaki kendi tasviri üzerine düşünüyor, düşünüyor; sonunda kendi kimliğiyle o yazılanları bağdaştıramaz hale geliyordu. Hayatını yaşayan, heyecanlar duyan, aşkı tadandı o; kalenderdi, hayatın hafifliklerini tebessümle karşılayandı; gemilerin üst güvertesinde görev yapan, ayak basılmamış topraklarda dolaşan, kavgayla geçen eski günlerde çetesini yönetendi. Halk kütüphanesindeki binlerce kitabı ilk gördüğünde ağzı açık kalan ama sonrasında kitapların içinde yolunu bulmayı öğrenip onların efendisi olandı; geceleri yağ yakarak çalışan, mahmuzunu ayarlayıp yatan ve kitaplarını kendi başına yazandı. Kesin olan bir şey vardı: Bütün sürünün doyurmaya kararlı olduğu devasa iştah ona ait değildi.
Sayfa 451 - çok fazla alıntı yapmam gerekiyorKitabı okudu
HAKSIZ YERE BİTEN HAYATLAR
Yasin Bey’in sağ kolundan tutan bir asker, sol kolundan tutan diğer askerle birlikte rutubet dolu, dar, karanlık koridorda ilerliyorlardı. Yasin Bey etrafı detaylıca inceliyordu. Nasıl olsa ömrünün geri kalanını burada geçirecekti. Dar uzun koridordan bir süre daha ilerledikten sonra sağ koluna girili olan asker Yasin Bey’in kolunu bırakıp
Reklam
Mao Tse-Tung, Akupunktür için: «Bu halk ilâcı büyük bir hazinedir.» demiştir.
Devleti sağlamlaştırmak mı istiyorsunuz, iki ucu elden geldiğince birbirine yaklaştırın. Ne çok varlıklıların bulunmasına göz yumun, ne de çok yoksulların. Birbirinden ister istemez ayrılamayan bu iki durum, ortak yarara aynı ölçüde zararlıdır. Birinden zorbalığı kışkırtanlar, öbüründen de zorbalar çıkar. Halk özgürlüğünün alım satımı hep bunlar arasında olur; biri satın alır, biri de satar onu.
Mühim olan özgürlüğün mahiyeti
...bir ulus barbar kaldığı sürece özgürlük elde edebilir ama, uygarlık yayı gücünü kaybetti mi, özgür olamaz artık. O zaman ayaklanmalar yıkabilir, devrimler bile yeniden ayağa kaldıramaz onu. Kölelik zincirleri kopar kopmaz, halk dağılır, var olmaktan çıkar: Artık ona gereken, bir kurtarıcı değil, bir efendidir. Ey özgür uluslar! Şu özdeyişi aklınızdan çıkarmayın: Özgürlük elde edilebilir ama, kaybeldi mi, bir daha ele geçemez artık.
Bütün Ümidim Gençliktedir!
İnsanlar gibi ulusların da çoğu yalnız gençliklerinde yumuşak başlıdırlar; yaşlandıkça yola gelmez olurlar. Bir kez töreler yerleşip kör inançlar kökleşti mi, artık onları düzeltmeye kalkışmak hem tehlikeli, hem boşunadır. Halk, ortadan kaldırmak için bile olsa, dertlerine kimsenin dokunmasını istemez, tıpkı hekimi görünce titremeye başlayan akılsız ve ödlek hastalar gibi.
Temel kriz, Türkiye Cumhuriyeti ile yurttaşları arasında yaşanan, "inanç ve bağlılık/sadakat" krizi¹³ ile AKP iktidarının temsil ettiği "milli kimlik krizi"dir. Devletin yurttaşlarına olan inancı azalmakta, gittikçe daha geniş halk kitleleri devlet tarafından "şüpheli", en azından "güvenilmez" olarak görülmektedir. ¹³ Burada sadakat ile modern bir hukuk devleti yurttaşlarının devletin anayasal sistemine ve varlığına bağlılığı kastedilmektedir. Yoksa, ifade edilmek istenen devlet-kul ilişkisi değildir.
Sayfa 104Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.