(O'Bierne ile Lord Kitchener )
Rusya'ya varamazlar. 5 Haziran Pazartesi gece yarısı, gemileri bir Alman mayınına çarpıp batar, Hampshire'ın 650 mürettebatından on ikisi dışında herkes, Kitchener grubunun tümü ölür. Böylelikle Arap Ayaklanması'nı düşünen ilk Britanyalıyla, Yahudilerle bir ittifak öneren ilk Dışişleri tutanağını yazan diplomat Kuzey Denizi'nin buzlu sularında, dakika farkıyla, birlikte can verirler. Tarihin böylesi tuhaf ve korkunç bir bakışımı kaldırması pek ender görülür.
Ancak ölüme mahkûm çiftin çizdikleri farklı rotalar o gün artık uzla- şacak gibi değildir. Her iki rotanın yandaşları rekabeti daha da yoğunlaş- tırır. Dahası, Kitchener ve O'Bierne'in çizdikleri, taraftar kazanacak tek rotalar olarak kalmaz. Savaş sonrası, Osmanlı İmparatorluğu'ndan arta kalan Ortadoğu'nun önemli bir bölümünü tanımlama mücadelesinde yeni bir aşama başlamak üzeredir.
Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de
Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
1500'lerde İngiltere'de insanların çoğu Haziran'da evleniyordu senelik banyolarını da Mayıs'da yapıyorlar, Haziran'da çok kötü kokmuyorlardı..
Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu..
Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir
"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın
(16 Haziran 2004)
Ayça okulunun kapısından koşarak çıkarken etrafına göz gezdirdi. Tanıdık hiçbir yüz görmemenin verdiği üzüntüyle omuzları çökmüştü. Bugün annesi de babası da onu okuldan almaya gelmemişlerdi.
Bu çok sık yaşanan bir durum değildi. Sadece annesinin ve babasının işi olduğu zamanlar olan bir durumdu. Babası muhtemelen daha işten
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışım yarı gece,
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi.
Şimdiyse 2006 yazının
DÂRÜLBEDAYİ Türk tiyatrosunda en önemli atılımlardan biri "Dârülbeda- yi"nin kuruluşudur.
1913-1914 yıllarında İstanbul Valisi olan Operatör Cemil Paşa bir konservatuvar açmak istedi. Belediye Meclisi'ndeki Avrupa görmüş birkaç kişi de bu isteği destekleyince, konservatuvar için üç bin lira ödenek ayrıldı. Cemil Paşa konservatuvarm
Sana bir boyun atkısı gerek. Çünkü kış geldi.
Ve sular bir uzun geçmişe hazırlanır. Nerdeyse.
Bir çocuk ölür. Bir kadın hastalanır. Odalar,
bulutlanır.
Su içmekten. Uzak. Bir kötfe kokusundan
İnsan
uzak
bir memleket havasından.
Belli belirsiz bir şeylerden utanır.
Yapışkan ve dayanılmaz bir vicdanın eşliğinde
Gece.
Hatırlarız bir günlerde
Eser 7 Haziran 1913 gününü ve gecesini anlatıyor. Baron, yazısını olayın geçtiği tarihten dört ay sonra kaleme alıyor ve adeta unutmamak istercesine, her ince detayı ile birlikte yazıyor.
Kitabın ilk sayfalarında okuduğumuz karakter anne ve babasını kaybederek yüklü bir mirasın sahibi olmuş genç bir adam. Karakterimizin yaşadığı Viyana’da tanınmış bir çevresi ve lüks zevkleri var.
Olağanüstü Bir GeceStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2023143,4bin okunma
Ben epeydir o 7 Haziran günündeki ben değilim artık, oysa hala o zamanki "bana" ait olan yazı masasının başında oturuyorum, o benin kalemiyle ve onun eliyle yazıyorum. O zamanki "ben"den tam da bu olay nedeniyle tamamen koptum; artık ona dışarıdan, soğuk ve yabancı bir tavırla bakıyorum. Ve onu, hakkında pek çok esaslı şey bildiğim, ama yine de benim dışında bir oyun arkadaşı, bir iş arkadaşı, bir dost olarak tasvir edebilirim. Bir zamanlarki "ben" olduğunu hiçbir şekilde hissetmeden hakkında konuşabilirim, onu eleştirebilirim veya yargılayabilirim.
"Ben bu tarihe kadar yaklaşık olarak 8-10 kez hocamla bade oldum. Bu tamamen benim kendi isteğimle olmuştur. Hocamın bana hiçbir baskısı olmamıştır. Dergâha bayanların geldiğini duydum, ancak hiç görmedim. Benim ders amaçlı gittiğim zamanlarda erkekler bulunuyordu. Bu ilişkiler zikir, tesbihat ve maneviyata göre isteğe bağlı olarak yapılır. Bu konular sürekli olmaz. Daha sonraki zamanlarda da benim inancım bunu gerektirdiği için devam etmeyi düşünüyorum. Hocama bağlılığım sürekli olacaktır. Dün yani 9 Haziran 2011 günü eşim Ayşe S. beni telefonla aradı. O sırada ben Denizli ilinde bulunuyordum. Eşim bana polislerin kendisi ve Uğur Hocamı emniyete aldığını söyledi. Bana konuyu detaylı anlatmadı. Fakat ben konuyu tahmin edebiliyorum. Dün gece eve geldiğimde eşim ile görüştüm. Bana emniyete gitmem gerektiğini söyledi. Ben ve eşim isteğimize bağlı olarak bu konuları yaptığımız için Emniyet'e geldim. Ben ve dergâhta bulunan talebeler, Uğur Hocamıza, kendi isteğimize bağlı olarak maddi destekte bulunuruz. Para vermemiz konusunda bizi kesinlikle zorlamamıştır. Benim bu konu ile ilgili olarak hiç kimseden ve hocam Uğur Korunmaz'dan dava ve şikâyetim yoktur. Tamamı ile ibadet amacıyla yapmaktayım. Hocam ayet mealleri göstererek bu tarikata bağlanmamızı sağlamıştır. Bu tarikatın amaçlarından birisi bade (oral seks) ve tabi (cinsel ilişki-fiili livata) olmaktır. Fakat dergâh talebelerine kesinlikle zorlama olmaz. Herkes kendi isteği ile bunu kabul ederse yapar. Benim bu konuyla ilgili başka söyleyeceğim yoktur."
Latife Hanım-Mustafa Kemal evliliğinin gergin anlarından biri...
Sinirini yelpazesini avucuna vurarak gidermeye çalışan Latife Hanım, elini kanatır. Atatürk, tokat atmaya yeltenir.
Fakat Latife Hanım kendini müdafaa için elini siper etmeye kalkınca kanlı parmaklar Atatürk’ün yüzüne isabet eder...
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatına giren