Dördüncü kitapla yarışır bir sinir krizi eşliğinde okudum ve açıkçası yazarın ne sorunu var anlamıyorum çünkü bu kadarı kültür farklılığı ile açıklanamaz bence. Şimdi şöyle, kitapta Kawaii diye bir kız var. Sarışın ve sevimli bir kız suretine bürünmüş iblis kendisi. Şu vakte kadar okuduğum en pick me, en itici, en iki yüzlü, en sahtekar karakterler arasında ilk beşe çok rahat girer. Kendini masum göstermek ve hoşlandığı çocuğun gözüne girmek için mağduru oynayıp olay çıkardı ama onun çıkardığı olayın suçlusu da Şooya oldu. Yazar niyeyse sorumluların sorumluluklarını assssla üzerlerine aldırtmıyor. Karakterlerin kafalarına taş düşse suçlusu bizim oğlan oluyor. Hepiniz zorbasınız HEPİNİZ. Şooya en azından suçunun sorumluluğunu alıp telafi etmeye çalışıyor, siz onu da yapmıyorsunuz. Yemin ederim Asyalılardan ve onların linç kültüründen etimle kemiğimle tiksindim. Bunlar gerçek hayatta da böyleler. Hayır sıradaki kitaba geçicem ama sinirden içim içimi yiyor ya yine bu embesilleri haklı ve mağdur çıkarırsa yazar diye. Hay senin yazacağın hikayeye yaa...
4/10
Öncelikli olarak, son zamanlarda okuduğum fantastik kitaplar arasında konusu en özgün olanlardan biriydi ama yazarın, yarattığı evreni bize doğru düzgün tanıtmadan, pat diye daldığını düşünüyorum. Bu yüzden başlangıçta kitaba ayak uydurmakta biraz zorlandım, neyden bahsettiğini çok yakalayamadım. Sonra sonra desteleri açıklamaya başlayınca evren kafamda oturdu.
Karakterlerin pek özgünlüğü yoktu, herkes belli bir formülle kaleme alınmış gibi geldi bana. Özellikle yan karakterlerin derinliği hiç yoktu, süs olsun diye konmuş gibilerdi. Bir de ana karakterin ikiz kız kardeşlerine olan tavrı bana gereksizce soğuk geldi. Sürekli sürekli üvey diye vurgulamasını da itici buldum.
Canavarla ilgili olan ters köşeyi en başından tahmin etmeyen yoktur sanıyorum? Ve kuvvetle muhtemel ikinci kitapta Elm ile İone arasında bir şeyler olacak, o da çok barizdi. Genel olarak çok kötü değildi ama çok iyi de değildi. Çıtır çerez okunur.
7/10
Tüm seri içinde en sevmediğim kitap bu oldu. Biraz sıkıcıydı ve odak ana karakterlerden kaymıştı. Bazı insanları okumak beni sinir hastasi etti. Evet, çocuk engelli doğduğu için anneyi suçlayan baba ve babanın ailesinden bahsediyorum. Belki bazılarınız rahatsız olacak bu dediğimden ama içten içe doğruyu söylediğimi de bildiğiniz için olacaktır bu rahatsızlık; aynı bizim bağnaz Anadolu insanı gibiydiler. Zaten uzak doğulu insanlar ile Anadolu insanları birbirine kültür ve yaşayış olarak çok benziyorlar. Adam hem kadına hastalık bulaştırmış ki bu ne tarz bir hastalıktır hepimiz aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz, hem de bu hastalık yüzünden engelli doğmuş çocuğu için anneyi suçluyor, bir de üstüne üstlük sırf bu yüzden ikinci çocuğuna hamile kadını boşuyor. Adamın ailesi de fitne fesat dolduruşa getirip daha da annenin üstüne gidiyorlar. Bu insanlardan gerçek hayatta da çok var ve inşallah hepsinin soyu kurur.
7/10
İlk üç kitap içinde EN SEVDİĞİM bu oldu kesinlikle. Hikaye inanılmaz tatlı bir hal aldı. Hele son sahneye yemin ederim kalbimi bıraktım.
Ay ışığı bence de çok güzel Şooka'cığım...
Şooya'nın annesi kızının güçlü olmasını istiyordu. Şooya'nın kulakları duymadığı için zorbalık görüyor ve annesinin de elinden bir şey gelmiyordu. O yüzden ilk kitap kızının saçlarını erkek gibi kesmek istemişti; erkek gibi güçlü olması için. Bu kitapta da Şooya'nın kız kardeşini görüyoruz, saçları erkek modeli kesilmiş, hatta baştan aşağı erkek gibi giyiniyor, erkek gibi davranıyor. Çünkü ablasını korumak için kendince bulduğu tek yol bu... Kitapla ilgili çok sevdiğim bir ayrıntı oldu bu. Bunun harici de ilk kitap gibi okuması samimi hisler uyandırıyor. Zaten ne hikayede ne çizimde tek bir kusur yok.
10/10